13 Nisan 1914: Orhan Veli 111 yaşında

Heeey Ne duruyorsun be, at kendini denize: Geride bekliyenin varmış, aldırma; Görmüyor musun, Her yanda hürriyet; Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol...

13 Nisan 1914: Orhan Veli 111 yaşında

Orhan Veli de ismini beğenmeyip değiştiren şairlerimizden. Doğumunda verilen Ahmet Orhan ismini sevmemiş, babası Veli’nin adıyla anılmayı seçmiş. Mehmet Ali Sel gibi kullandığı mahlasları da olmuş.  
Aramızdan göçeli 75 yıl oldu. Genç öldü: 36 yaşında trajik bir biçimde ayrıldı bu dünyadan. 36 yılda her şaire nasip olmayanı başardı: şiirler ve şairler aleminde kendi gibi “garip”, “yeni” bir çığır açtı. Göründüğü gibi ince düşünüşlü, çevresindekileri kırmaktan kaçınan, dertlerini içine atan, naif, hüzünlü, çoğu zaman romantik olduğu söylendi. Derler ki şiirleri de tıpkı kendi gibiydi. Nitekim kendi deyişiyle “Veli’nin oğlu bir garip Orhan Veli”ydi.

"Vücudu oldukça kemikli, kollarıyla bacakları epey uzundu. Göğsünü öne doğru eğerek hafifçe yaylanarak yürürdü. Elleri gayet ince, beyazdı. Parmakları adam akıllı uzun, tırnakları pembe, uzun ve yuvarlaktı. Geniş bir alnı, sivri bir çenesi vardı. Dudakları eni konu etliydi. Burnu tümsekliydi. Yüzü gençlikte çıkardığı ergenlik sivilceleri sebebiyle pürtüklüydü." (kardeşi Adnan Veli)

“İki incecik bacak, kısaca bir trençkot, kanarya sarısı bir kaşkol, müselles bir yüz, şişirilmiş bir göğüse benzeyen bir sırt, -denebilirse- ergenlik bozuğu bir yüz: İşte görünüşte Orhan Veli.” (Yoldaşı Sait Faik)

Türkiye'nin belki de en çok sevilen, en çok okunan şairi. Yaşamın belki her anına dair mutlaka bir mısrası var,  sözü var... Kızarken, hüzünlüyken, aşıksak, açsak, sefilsek... Tam o anı yaşarken, yazdığı o sözün, o dizenin mutlaka taa içimizde bir yerlerde karşılığı var!

Eskiye dair ilk şiirleri, Varlık Dergisinde yayınlandı. Bodler’den, Haşim’den, Tanpınar’dan, Dıranas’tan, Kısakürek’ten etkilendi. İlk yazdığı şiirler aruzlu, vezinli, ölçülü, biçiliydi. Orhan Veli’nin eski şiirlerinde akıldan çok duyguya, realizmden çok romantizme, toplumsallıktan çok bireyselliğe önem verdiği söylenir. Ama aruzlu, vezinli, romantik bu ilk şiirlerini sonradan pek de sahiplenmedi. Nazım’ın yolundan yürüdü, şiirde sadeliği ve serbest yazmayı seçti. Başlangıçta Toplumcu Gerçekçiliğe pek heves etmeyip, Nazım’ın şiirlerine kafa tutsa da; İkinci Dünya Savaşı sonrası, gerçeküstücülükten ve bireysellikten uzaklaşarak, Tanin’de, Aybar’ın “Zincirli Hürriyet”inde ezilenlerden yana, savaş karşıtı, toplumsal konularda da yazdı. Arkadaşları ile birlikte Nazım Hikmet için açlık grevi yaptı. Şiirlerinde giderek daha gündelik hayattan, daha sade, daha “yalın” ve “gerçek” bir dil tutturdu. Konuşma dilinin doğallığını, sokak Türkçesini, halk argosunu eserlerine taşıdı. Melih Cevdet Anday ve Oktay Rıfat ile yola çıktığı Yeni-Garip Şiirini giderek daha da mükemmelleştirdi, sonraki şairleri etkiledi, kendinden sonraki yeni akımların tetikleyicisi oldu. Şiirleri çok sevildi, bestelendi… şarkı olup dillerimizden düşmedi…

Şairliğinin ötesinde önemli bir edebiyatçıydı. Şekspir’den, Molyer’den,  Sartır’dan ve daha pek çok edebiyatçıdan oyunlar, Gogol’dan hikayeler ve daha birçok düzyazılar çevirdi. Yetinmedi, La Fonten’den Masalları çevirdi. Hoca Nasrettin’in hikayelerini yeniden yorumlayıp, yazdı. Kendi yazdığı hikayeler, Hoşgör Köftecisi ismi ile yayınlandı (bkz: https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/turgay-fisekci/orhan-velinin-oykuleri-351254). Bir fikir insanı olarak siyasi görüşlerini de paylaştığı Yaprak Dergisi’ni tam 28 sayı çıkardı (Yaprağın sayısal ortamda tüm sayılarına TÜSTAV’dan ulaşabilirsiniz… bkz: https://www.tustav.org/yayinlar/sureli_yayinlar/yaprak/yaprak-28.pdf). Dergiyi çıkartmak için karakış’ta paltosunu sattı!

Yazık oldu Süleyman efendiye... Hiçbir şeyden çekmedi dünyada, Nasırdan çektiği kadar... Rakı şişesinde balık olsam… Herşey Birdenbire oldu… Ben böyle mi olacaktım… Beni bu güzel havalar mahvetti… Bedava yaşıyoruz bedava… Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, kelimelerin ise böyle kifayetsiz olduğunu… İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı… Tarifsiz kederler içindeyim… Urumeli Hisarına oturmuşum, oturmuş da bir türkü tutturmuşum… Cep delik, cepken delik, kevgir misin be kardeşlik… Kendimize hüzünler icat ettik… Ağlasam sesimi duyar mısınız, Mısralarımda, Dokunabilir misiniz, Gözyaşlarıma, ellerinizle?… Kolay değil bu dünyadan ayrılmak… Gün olur alır başımı giderim, Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda… Gün olur başıma kadar mavi, Gün olur başıma kadar güneş, Gün olur deli gibi… Bakakalırım giden geminin ardından, Atamam kendimi denize, dünya güzel… Bakma fakirmişim, kimsesizmişim -Akşamüstüne doğru, kış vakti- Benim de sevdalar geçti başımdan… Bir çocuk ne anlar sevmekten? Cezam sevilmemek… Ben ki her Nisan bir yaş daha genç, her bahar biraz daha aşığım… Gemiler geçer rüyalarımda, allı pullu gemiler… Biliyorum kolay değil yaşamak... Bir dert ki dayanılır şey değil… Duydum ki merak ediyormuşsunuz hususi hayatımı… Küçüktüm, küçücüktüm, Oltayı attım denize, Bir üşüşüverdi balıklar, Denizi gördüm… Bekliyorum, Öyle bir havada gel ki, Vazgeçmek mümkün olmasın…

Yazdıkları adeta halk deyimleri olup, anonimleşti, dilimize yerleşti… Onun sözleriyle seslenmemiş kaç okumuş-yazmışımız var aramızda?

"Çok severdim. Şiirin büyük damarından gelme bir şairdi. Böylelerinin hayatı kendisini yakarak bulur." (Ahmet Hamdi Tanpınar)

"Yaprağından yararlandığımız verimli bir dal ansızın kırıldı, düştü. Toprağa, doğanın ta koynuna girdi." (Neyzen Tevfik)

“Orhan Veli’nin kavgası; Edebiyatımızın en büyüğüdür. Bu kavganın yurdumuzdaki bütün şiir köklerini büyük büyük ırgalayan bir işlevi oldu. Irmağın yatağını daha doğal bir vadiye indirdi. Şiire kasket giydirdi, sivilleştirdi onu.” (Cemal Süreya)

"Öyle sanıyorum ki: Orhan Veli bizim en güzel şairlerimizden biri. Çok genç öldü. Yazık oldu ama ölümsüz" (Nazım Hikmet)

 

Derleyen ibo.a.bo

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış