Barış ve Demokrasi Şenliği

Datça Demokrasi Platformu, 1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla Datça'da bir Barış ve Demokrasi Şenliği düzenledi. Aslında bu Barış Şenliği, uzun zamandır Datça'da düzenli olarak yapılmakta. Geçen sene ve daha önceki senelerde de Datçalılar Barışı hep 1 Eylül'de ve hep coşkuyla ve kalabalık kutladılar.

Barış ve Demokrasi Şenliği

Datça Demokrasi Platformu Bileşenleri, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Datça Cumhuriyet Meydanı’nda Barış ve Demokrasi Şenliği düzenledi. Program Datçalı veteran ve genç yüzücülerin “barış için kulaç”  atmasıyla başladı. Yüzücüler,  “Yaşasın Barış” pankartıyla kıyıya çıkarken alkışlarla karşılandı. Şenlik, Datça Mor Pedal’dan bisikletçilerin “barış için pedal”lamaları ile devam etti. Şenliğe katılım kalabalık ve çok coşkuluydu. Kadınlar halayları ve gösterileriyle şenliğe güç kattılar. Program boyunca daha önce başlatılan elektriğin kamulaştırılması talebi için imza kampanyası standı açılarak imza toplanmaya devam edildi.

Barış ve Demokrasi Şenliği

Yüzücülerin yüzme etkinliği sürerken, barış için oluşturulan Serbest Kürsü’den platform bileşenleri, yaptıkları konuşmalarda barışın önemi hatırlatıldı... savaşın insanlık için taşıdığı tehdit vurgulandı. Yaşadığımız dönemde savaşlarla emekçi halkların yaşam koşullarının daha da kötüleştiği bir süreçle karşı karşıya kaldığımız belirtildi. Kürsüye beyaz elbiseler ve mor bayraklarla refakatçileri ile gelen Kadın Platformu sözcüsünün konuşması oldukça ilgi çekiciydi. Konuşmada kadınların barışın öznesi ve savaşın karşısında olduğuna vurgu yapıldı.

Barış ve Demokrasi Şenliği

Açıklamada
“Başta  kendi ülkemizde yıllardır sürmekte olan savaşta  Kürtlerle  adil  ve onurlu bir barışın  tarafıyız.  Hayatlarımız, mücadelemiz   deneyimlerimizden  çoğalarak feminist yolumuzu  oluşturuyoruz.  Teorimiz  ve yapıp eyledigimiz  pratiğimiz ile  barışı önceliyoruz.

Hayatı  savunarak yol alıyoruz. Yaşamı,  doğayı eşitlik ve özgürlüğü, savaşsız  sömürüsüz  bir dünyayı  hepimiz için istiyoruz. Kadınlar hep mücadele etti ve mücadele  edecek.  Yeni yaşamı, özgürlüğü,  eşitliği hayatlarımız   için istiyoruz.” denildi.

Tüm Emekliler Sendikası 1921’in alana attıkları barış sloganlarıyla girmeleri de alkışlar ve sloganlarla karşılık buldu. Serbest Kürsü’de, Türkiye İşçi Partisinin, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisinin, Pir Sultan Abdal Kültür Derneğinin, Tüm Emekliler Sendikası 1921, İklim Adaleti Koalisyonunun da barış için dilek ve çağrıları okundu. Datça MUÇEP’ten 14 Eylül’de Muğla’da yapılacak Toprağımızı Vermiyoruz Mitingine destek ve katılım için çağrı yapıldı. 14 Eylül’de yapılacak mitinge, Datça Demokrasi Platformu ve 14 ayrı örgütün çağrıcı olduğu biliniyor.  Serbest Kürsü etkinlikleri boyunca, duyurular/açıklamalar zaman zaman ses sisteminin azizliğine uğradı.

Barış ve Demokrasi Şenliği

Platform adına basın açıklamasını Gönül Mesci yaptı. Mesci yaptığı açıklamada

1 Eylül, Dünya Barış Günü olarak anılır ve bu tarih, insanlık tarihindeki en karanlık dönemlerden birinin başlangıcını simgeler: 1 Eylül 1939, Nazi Almanyası’nın Polonya’yı işgal ederek İkinci Dünya Savaşı’nı başlatması. Bu savaş, faşizmin ve otoriter rejimlerin insanlığa karşı işlediği suçların en acı örneklerinden biri oldu. Milyonlarca insanın hayatını kaybettiği, şehirlerin yerle bir olduğu ve soykırımların yaşandığı bu dönem, savaşın yıkıcı etkisini ve otoriterleşmenin tehlikelerini gözler önüne serdi. Faşizmin yenilgisi, demokrasinin ve insan haklarının zaferi olarak kutlansa da, bu zafer büyük bedellerle kazanıldı. 1 Eylül, bu nedenle barışın değerini hatırlatmak ve savaşın insanlık için taşıdığı tehdidi vurgulamak için bir sembol haline geldi.” diyerek konuşmasına başladı.

Barış ve Demokrasi dileklerinin dillendirildiği basın açıklamasının tam metni şöyle:

1 Eylül, Dünya Barış Günü olarak anılır ve bu tarih, insanlık tarihindeki en karanlık dönemlerden birinin başlangıcını simgeler: 1 Eylül 1939, Nazi Almanyası’nın Polonya’yı işgal ederek İkinci Dünya Savaşı’nı başlatması. Bu savaş, faşizmin ve otoriter rejimlerin insanlığa karşı işlediği suçların en acı örneklerinden biri oldu. Milyonlarca insanın hayatını kaybettiği, şehirlerin yerle bir olduğu ve soykırımların yaşandığı bu dönem, savaşın yıkıcı etkisini ve otoriterleşmenin tehlikelerini gözler önüne serdi. Faşizmin yenilgisi, demokrasinin ve insan haklarının zaferi olarak kutlansa da, bu zafer büyük bedellerle kazanıldı. 1 Eylül, bu nedenle barışın değerini hatırlatmak ve savaşın insanlık için taşıdığı tehdidi vurgulamak için bir sembol haline geldi.

Savaşlar, tarih boyunca otoriter rejimlerin hem bir sonucu hem de bir aracı olmuştur. Faşist ideolojiler, militarizm ve yayılmacılık üzerine kurulurken, savaşlar bu rejimlere toplumları kontrol altında tutma, muhalefeti bastırma ve propaganda yoluyla kitleleri manipüle etme fırsatı verdi. İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi Almanyası ve diğer otoriter rejimler, savaşın kaosunu kullanarak insan haklarını sistematik olarak çiğnedi. Bugün de savaşlar, otoriter yönetimlerin güçlerini pekiştirmek için kullandığı bir araç olmaya devam ediyor. Savaş, sadece fiziksel yıkım değil, aynı zamanda toplumsal dokunun parçalanması, özgürlüklerin kısıtlanması ve insanlığın ortak değerlerinin erozyona uğraması anlamına geliyor.

Bugün, Gazze, Suriye ve Ukrayna’da devam eden savaşlar, insanlığa karşı işlenen suçların çağdaş örnekleridir. Gazze’de, İsrail’in Filistin halkına yönelik saldırıları, binlerce sivilin ölümüne, yerinden edilmesine ve temel insan haklarının ihlaline yol açıyor. Suriye’de, on yılı aşkın süredir devam eden iç savaş, yüz binlerce insanın hayatını kaybetmesine, milyonlarca kişinin mülteci durumuna düşmesine ve bir ülkenin neredeyse tamamen yıkılmasına neden oldu. Ukrayna’da, Rusya’nın işgal girişimi, sivil altyapının hedef alınması, savaş suçları ve insani krizlerle dolu bir trajediye dönüştü. Bu savaşların her biri, sadece bölgesel değil, küresel düzeyde insanlığın geleceğini tehdit ediyor.

Bu çatışmalar, savaşın yalnızca bir yıkım aracı olmadığını, aynı zamanda insanlığa karşı bir suç olduğunu gösteriyor. Sivil ölümleri, zorla yerinden edilmeler, açlık, sağlık hizmetlerine erişim eksikliği ve çevre tahribatı, savaşın doğrudan sonuçlarıdır. Dahası, bu savaşlar, otoriter yönetimlerin propaganda ve baskı araçlarını güçlendirmesine olanak tanıyor. Gazze’de Filistinlilerin yaşadığı abluka, Suriye’de rejimin kendi halkına karşı kimyasal silah kullanması ya da Ukrayna’da Rus işgalinin sivil hedefleri vurması, insanlık onuruna yönelik birer saldırıdır.

Savaş, insanlığın geleceğini tehdit eden çok boyutlu bir felakettir. İlk olarak, savaşlar çevresel yıkımı hızlandırıyor. Bombardımanlar, orman yangınları ve kimyasal sızıntılar, ekosistemleri geri dönülmez şekilde tahrip ediyor. İklim kriziyle mücadele edilmesi gereken bir dönemde, savaşlar bu çabaları baltalıyor. İkinci olarak, savaşlar toplumsal eşitsizlikleri derinleştiriyor. Zenginler ve güçlüler genellikle savaşlardan kaçabilirken, yoksullar ve savunmasızlar en ağır bedeli ödüyor. Üçüncü olarak, savaşlar teknolojik ve nükleer riskleri artırıyor. Modern savaşların yıkıcı gücü, insanlığın varlığını tehdit edebilecek bir potansiyele sahip.

Ayrıca, savaşlar, barışçıl diyalog ve işbirliği kültürünü yok ederek, insanlığın ortak sorunlara çözüm bulma kapasitesini zayıflatıyor. Eğitim, sağlık ve sosyal refah gibi alanlara ayrılması gereken kaynaklar, silahlanmaya ve yıkıma harcanıyor. Bu, sadece bugünü değil, gelecek nesilleri de etkileyen bir kayıp.

Barış İçin Çağrımızdır !

  1 Eylül Dünya Barış Günü, bize sadece geçmişi hatırlatmakla kalmaz, aynı zamanda geleceği koruma sorumluluğumuzu da vurgular. Faşizmin yenilgisi, demokrasinin ve insan haklarının zaferiydi, ancak bu zafer kalıcı değildir. Gazze, Suriye ve Ukrayna’daki savaşlar, barışın ne kadar kırılgan olduğunu ve otoriterleşmenin her an yeniden yükselebileceğini gösteriyor. Savaş karşıtlığı, sadece bir ideal değil, insanlığın hayatta kalması için bir zorunluluktur.

Barış, sadece silahların susması değil, adaletin, eşitliğin ve insan onurunun sağlanmasıdır. Bu nedenle, uluslararası toplum, sivil toplum kuruluşları ve bireyler olarak, savaşların kök nedenlerini ele almalı, diplomasiyi güçlendirmeli ve insan haklarını koruma mücadelesini sürdürmeliyiz. 1 Eylül, bu mücadelede birleşmek ve insanlığın ortak geleceği için barışı savunmak için bir fırsattır. Savaşın gölgesinde değil, barışın ışığında bir dünya inşa etmek, hepimizin ortak sorumluluğudur.

Barış ve Demokrasi Şenliği

Basın açıklaması sonrası uluslararası arena’da yaptığı ve seslendirdiği parçalarla  ses getiren barış sanatçısı Fuat Saka’nın canlı performansı izlendi. Parçaların seslendirilmesine zaman zaman Datçalıların katıldığı da görüldü.

Datça Barış ve Demokrasi Şenliği katılımcıların halaylarıyla son buldu.

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış