Bu İktidarla Yola Çıkmanın Dayanılmaz 'Hafifliği'

Buyrun size yeni bir gündem! Hadi gelin ‘çözelim’! Neyi çözeceğiz? Onlarca yıllık tarihi Kürt(?) sorununu. İyi de daha dün halayları, düğünleri yasaklamıştınız, daha dün yaya geçitlerine Kürtçe ‘önce yaya’ yazılarını elinizde boyayla siliyordunuz, daha dün Kürt siyasetçilere Kobani duruşmalarında onlarca yıl cezalar vermiştiniz, İmralı kapıları neredeyse 3 yıldır kapalıydı, ne ailesiyle ne de avukatları ile görüşebiliyordu. NE DEĞİŞTİ bunca zaman sonra? Bölgesel hegemonya girişimleriniz sarpa sarıp tehlikeli sulara mı sürükleniyorsunuz? Bölgede ipler elden kaçıyor, faydacı/fırsatçı bir yaklaşımla yeni müttefiklere mi ihtiyaç duyuyorsunuz? .... Neyse ki ‘sazanlar’ ve ‘sazan kurumlar’ açısından Bahçeli bugün son noktayı koydu: “Kürt sorunu diye bir şey yoktur, asla da olmayacaktır.” Daha da ötesi “Şayet buna direnç gösterilirse, eski usul mücadele stratejilerinden çok daha sert, seri ve şiddetli yöntemlerin devreye alınması mukadder hale gelmeli, hiç kimsenin de gözünün yaşına bakılmamalıdır." Aslında el sıkma, İmralı’ya selam…vb. girişimlerin sırrı bu son cümlede gizli.

Bu İktidarla Yola Çıkmanın Dayanılmaz 'Hafifliği'

Yeni seçilen İran Cumhurbaşkanı ilk resmi ziyaretini Erbil’e yaptı. D. Bahçeli beklenmedik bir girişimde-belli ki büyük iktidar ortağının himayesinde- bulunarak Dem partililerin elini sıkmakla kalmadı, İmralı’ya selam sarkıttı. Ne oluyor(!). Kürtler ölmedi ama ‘badem gözlü’ oldu, birdenbire. Belli ki Ortadoğu çok ciddi gelişmelere gebe ve bölge hegemonları Kürtlerin kilit bir konumda olduğunun farkına vardı, ateş çemberi içinde. ABD emperyalizmi ve tetikçisi İsrail devleti bölgeyi yeniden dizayn etmek için harekete geçti. İran destabilize edilecek, Lübnan gerekirse işgal edilerek İran etkisi ortadan kaldırılacak, Suriye’de-hazır Rusya Ukrayna savaşı ile meşgulken- yeni provokasyonlara gebe. ABD emperyalizminin enerjisini ve dikkatini asıl büyük rekabet alanı olan Pasifik’e yöneltebilmesi için Ortadoğu’nun stabilize edilmesi gerekiyor. Hiçte uzun olmayacak bir vadede, bölgede sınırların değişmesi, iktidarların değişmesi şaşırtıcı olmaz. Rekabetin yoğunlaştığı bu dönemde Kürtler’in ağırlıklı olarak hangi saflarda yer alacağı önemli tabii ki.

Biz de ‘sazan’ çok. Her yaştan, her boydan her kesimden, her partiden. Bu  ceberut iktidarın bu girişiminde, bunca olup bitenden sonra bir hikmet arayanlar hiç de az değil. Acaba yeni bir ‘çözüm süreci’ mi başlıyor?

Çözüm süreci diye anılan şey(!) üzerine; başladı mı, başlayacak mı tartışmalarından öte bir şey söylemek, daha da ötesi bir fikir belirtmek netameli. O taraftan ya da bu cenahtan damgalanmaya müsait. Türkiye halklarının iyiliği açısından meselelere bakan bir insanın ‘çözüme’ karşı olması düşünülemez. Kuşkusuz on yıllardır devam edegelen ve binlerce memleket evladının ölümüne yol açan savaşın sona ermesi kimi memnun etmez ki? Ya da bu süreci başlatmaya yönelik ciddi, samimi adımların atılması kimin karşı duracağı bir gelişme olabilir ki? Denilebilir ki ‘Kürt’ meselesinin çözümü halinde menfaatlerine halel gelecek hiç de küçümsenmeyecek sayıda ve güç sahibi egemen, ‘yukarılarda, aşağıda ve derinlerde’ var. Ağırlıklarını küçümsememekle birlikte bu çevreleri kenara koymakla, iyi ve yurtsever, barış isteyen ortalama vatandaşı esas almakla, ona güvenmekle işe koyulmak daha mantıklı gibi. Bu vasata güvenmek, sağduyunun galebe çalacağına inanmak, umut bağlamak hiç de temelsiz değil. Nitekim önceki sürece ciddi umut bağlayan ve çözüm umudu ile heyecanlanan toplumun her kesiminden anlamlı bir çoğunluk vardı. Yeter ki hamaset yerine sorunun tarafı ve jestlerin sahibi inandırıcı adımlar atsın.

Buyrun size yeni bir gündem! Hadi gelin ‘çözelim’! Neyi çözeceğiz? Onlarca yıllık tarihi Kürt(?) sorununu. İyi de daha dün halayları, düğünleri yasaklamıştınız, daha dün yaya geçitlerine Kürtçe ‘önce yaya’ yazılarını elinizde boyayla siliyordunuz, daha dün Kürt siyasetçilere Kobani duruşmalarında onlarca yıl cezalar vermiştiniz, İmralı kapıları neredeyse 3 yıldır kapalıydı, ne ailesiyle ne de avukatları ile görüşebiliyordu. NE DEĞİŞTİ bunca zaman sonra? Bölgesel hegemonya girişimleriniz sarpa sarıp tehlikeli sulara mı sürükleniyorsunuz? Bölgede ipler elden kaçıyor, faydacı/fırsatçı bir yaklaşımla yeni müttefiklere mi ihtiyaç duyuyorsunuz?

İktidar çevreleri de gündem belirlemekte ya da değiştirmekte son derece becerikli. Ekonomi yönetimi dar gelirlinin, üreticinin, emekçinin dayanılmaz sıkıntılara düşmesine mi yol açtı? Ülke vatandaşlarının yüzde 60’ı yoksulluk sınırının altında mı yaşıyor? Anti-demokratik baskı ve tahakküm dizgisiz bir şekilde artıyor mu? Kadın cinayetleri almış başını gidiyor mu? Taciz/tecavüz saldırganlığı artık bebeklere mi ulaştı? Uluslar arası mafya grupları arasındaki çatışmalar sokağa ve plazalara mı indi? Uyuşturucu pazarlaması artık sokağın köşesine mi uzandı?

-‘Boş verin ne değiştiğini, biz bir ara size anlatırız, siz hele hizaya girin, bu konuyu enine boyuna tartışmaya başlayın, karşılıklı iyi niyet mesajları teati edelim, olmadı istikşafi görüşmelere başlarız, falan. Ayrıca bir kenara bırakın bu gezi tutuklularının serbest bırakılması, diğer halklara aydınlara uygulanan antidemokratik, ekonomik zulmü vs. Size ne emekçiden , üreticiden, ezilenden. Masayı daha önce niye mi tekmeledik? Geçmişi bırakıp geleceğe bakalım. Bakın el ele verirsek yeni bir anayasa da yaparız, milli birlik ve beraberliği de tesis ederiz. Yeni bir anayasa derken ne mi kastediyoruz, neleri mi değiştirmek istiyoruz? Bunlar sonra tartışılır ve halledilir. Hele bir gerici maarif programını, Öğretmen Meslek Kanununu çıkaralım. Siz  şimdi bir sıraya girin, bol bol tartışın konuşun. Bu bin yıllık kardeşlik bağları her sorunu çözer, yeter ki halisane duygularla harekete geçelim.’ BU MUDUR yani!

İyi de hemen halledilebilecek, halledilmesi gereken sorunlar yok mu? Hiçbir görüşmeyi gerektirmeyen, iyi niyet göstergesi adımlar babında. Belli ki yok. Jestlerle, tokalaşmalarla, boş laflarla neyin halledilebileceğini düşünüyorlar?

Neyse ki ‘sazanlar’ ve potasiyel ‘sazan kurumlar’ açısından Bahçeli bugün son noktayı koydu: “Kürt sorunu diye bir şey yoktur, asla da olmayacaktır.”  Daha da ötesi “Şayet buna direnç gösterilirse, eski usul mücadele stratejilerinden çok daha sert, seri ve şiddetli yöntemlerin devreye alınması mukadder hale gelmeli, hiç kimsenin de gözünün yaşına bakılmamalıdır." Aslında el sıkma, İmralı’ya selam…vb. girişimlerin sırrı bu son cümlede gizli. Çözüm süreci yeniden başlıyormuş gibi sarsıcı/gürültülü ama içi boş bir girizgah yapılır, sonra da bakın bunlar nankör denilerek "... çok daha sert, seri ve şiddetli yöntemler devreye alınır."

Barış ekmek, su, hava kadar hayati, bu topraklar ve insanlık için. BARIŞ'ın sesi, büyümeli, güçlenmeli, halklaşmalı.

Ancak böylesi kutsal bir amaç için, ‘çözüm’ ya da hangi başlıkta olursa olsun iktidarla birlikte yola çıkmak bir çeşit ‘intihara teşebbüs’ gibi görünüyor.

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış