Bugün Günlerden Narin

Çocuklarımızın ayaklarına batan dikenler ya bizim ektiklerimizdendir ya da biçmediklerimizden... Bu ülkeye bir “Utanç Müzesi” gerekli. Öyle çok olay var ki o müzede yer alacak? Bakıp bakıp utanacağımız, bakıp bakıp üzüleceğimiz. Çünkü anımsanması, hep anımsanması, hiç unutulmaması gereken, tarihin sayfalarına gömülemeyecek o kadar çok acı var ki… Unutanların kalpleri kurumalı! Çocuklar için, kadınlar için, acı çeken, eziyet gören tüm kesimler için ant olsun ki bu ülkeye yaşanacak günler gelecek ve hesabı sorulmadık hiçbir şey kalmayacak. Çünkü ÇOCUKLARIMIZ KAYBOLUYOR, GELECEĞİMİZ KAYBOLUYOR.

Bugün Günlerden Narin

Günlerdir tüm ülke Narin’le uyudu Narin’le uyandı. Bir tek güzel haber için kalplerimiz çarptı. Umutsuzduk aslında ama umutlu olmaya çalıştık, gözlerimiz acıdı ağlamaktan. Bilinmezli denklemler gibi bulunamadı Narin günlerce. Kapkaranlık dehlizler ile dolan ülkede bir çıkmaz sokak, bir ışıksız tünel daha olmasındı tek dileğimiz.
Adı Gizem’di, adı Rabia Naz’dı, adı Eylül, adı Leyla’ydı… Kaybolan, öldürülen çocuklarımıza eklendi, Adı Narin’di…Biz en güzel isimleri koyarken çocuklarımıza, en kötü sonu yazmakla meşgul olan karanlık zihniyet, karabasan gibi çöktü tüm toplumun üzerine..

Kadın cinayetlerine, çocuk kayıplarına, ölümlerine alıştırıldık mı azar azar, yavaş yavaş, kurbağa gibi haşlana haşlana.
TÜİK verilerine göre 2008-2016 arasında 104.531 çocuk kayboldu, korkunç bir sayı. İnanılmaz bir sayı. Dönüp dönüp bakıp unutmamamız gereken bir sayı. Bu sayının kaçı bulundu, kaçı hala kayıp, kaçı öldürüldü, nerede? Üstelik son sekiz yıldır TÜİK açıklama yapmıyor, açıklama yapma zahmetine bile girmiyorsa açıklanamayacak şeyler mi var ortada, üzeri kapatılmak istenen olgular mı var? Bu ülkede Aile Sosyal Hizmetler Bakanlığı var. Kadınlar öldürülürken, cins kırımı yaşanırken , ülke çocuklar için cehenneme dönüşürken ne iş yapar ki bu bakanlık?
Efsane “Cumartesi Anneleri” ne eklemlenmeden yepyeni bir kayıp çocuklar eylemliliği yapılmalı..
Sadece üzülmek ve ağlamak egemen zihniyetin ekmeğine yağ sürerek depresif bir topluma dönüşmek, bu depresifliğin içinde pasifize olmakla eşdeğerdir. Oysa hüznümüzü öfkemizle beslemeli, toplumun devrimci dönüşümüne bir araç yapmalıyız. Mücadeleden gücünü almayan hüzün, unutulmaya mahkumdur çünkü. Çünkü “Çocuklarımızın ayaklarına batan dikenler ya bizim ektiklerimizdendir ya da biçmediklerimizden.”

Bu ülkeye bir “Utanç Müzesi” gerekli. Öyle çok olay var ki o müzede yer alacak? Bakıp bakıp utanacağımız, bakıp bakıp üzüleceğimiz. Çünkü anımsanması, hep anımsanması, hiç unutulmaması gereken, tarihin sayfalarına gömülemeyecek o kadar çok acı var ki… Unutanların kalpleri kurumalı! Çocuklar için, kadınlar için, acı çeken, eziyet gören tüm kesimler için ant olsun ki bu ülkeye yaşanacak günler gelecek ve hesabı sorulmadık hiçbir şey kalmayacak. O güne kadar durmaksızın karanlık olayların takipçisi olmak, zorlayıcı olmak, olayların ört bas edilmesinin önüne geçmek hepimizin görevi olmalı. Çünkü ÇOCUKLARIMIZ KAYBOLUYOR, GELECEĞİMİZ KAYBOLUYOR.

Yorumlar (2)

Semra Subaşı

1 ay önce / 09.09.2024

Mükemmel bir yazı herkes okumalı hatta her gün aynı yazıyı tekrar tekrar okumalı üzerine düşünmeli . ????????????

  |   Beğenmedim 0   |   Cevapla

Nurşen Sönmez

1 ay önce / 09.09.2024

Unutursak kalbimiz kurusun dediğimiz ağır bir darbe. Sadece kalbimiz değil dünya yansın, bitsin kül olsun artık. Nereye kadar dayanır ki bu yürekler? Hâlâ yaşıyor olmak utandırsa da, bitmedi, bitmeyecek mücadelemiz. Ta ki bu dünya çocukların gülüşü kadar içten, tasasız bir yer olsun. Yüreğinden öperim güzel insan.

  |   Beğenmedim 0   |   Cevapla