Çatışmanın Odağındaki İsrail Filistin Savaşı

7 Ekim 2023 tarihinde şafak vakti Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin El-Kassam Tugayları İsrail sınırını geçti ve tüm İsrail istihbaratını atlatıp Süpernova Müzik Festivalini bastı. Aksa Tufanı Operasyonu olarak adlandırılan büyük baskın sonucunda, İsrail vatandaşı 1400 kişi ölmüş, 200’den fazla kişi esir alındı.

Çatışmanın Odağındaki İsrail Filistin Savaşı

ÇATIŞMANIN ODAĞINDAKİ İSRAİL FİLİSTİN SAVAŞI

Ya da Emperyalizmin Orta Doğudaki Değişen Politikaları



Ortadoğu, emperyalizmin dünya ölçeğindeki politikalarında hep özel hatta merkezi bir yer tuttu. Bu anlamda, Ortadoğu, emperyalist saldırı ve çatışmaların olduğu gibi, ‘barış’ vb adlarla girişilen yeniden düzenleme, ‘reform’ çabalarının da odağında oldu. Soğuk savaş döneminde, emperyalizmin bölgedeki ‘jandarmalığı’ rolünü üstlenen İsrail, Filistin üzerindeki açık ırkçı, saldırgan, sömürgeci politikalarıyla halkların dünya ölçeğinde birinci sırada düşmanı konumundaydı. Buna bağlı olarak soğuk savaş dönemi sona erip yeni döneme geçildiğinde, bir dizi ‘çatışmalı sorunun çözülüp çatışmanın ortadan kaldırılması’, ‘barış’ adına izlenen politikalar ve girişilen süreçler arasında İsrail-Filistin çatışması, Filistin sorunu, –süreç, çözümle, barışla sonuçlanmasa da– gündemde ön sırada yer aldı.

Ortadoğu, soğuk savaş ertesinde bir başka açıdan daha, emperyalizmin dünya ölçeğindeki politikalarında önem kazandı, öne çıktı. Soğuk savaşın sonunda sosyalizmin yenilgisine bağlı olarak emperyalizme karşı muhalefet hareketleri içinde islamcılık ortaya çıktı ve ağır bastı; bir bakıma, ideolojik düzeyde, emperyalizm karşıtı hareketler içinde, sosyalizmin gerilemesinden doğan boşluğu, islamcılık doldurdu. Bununla bağlantılı biçimde, dünya çapında en ön plandaki, emperyalist kapitalizm ile sosyalizm arasındaki ideolojik karşıtlık, yerini Batı ile İslam arasındaki karşıtlığa, kutuplaşmaya bırakırken, emperyalizmin saldırı okları da, daha belirgin biçimde, islamcı hareketin yaygınlaştığı, kitlesel destek kazandığı Ortadoğu’ya yöneldi. Emperyalizmin islamcı harekete karşı politikası ise, genel olarak muhalefet hareketlerine karşı olduğu gibi, iki yönlü oldu: bir yandan doğrudan açık şiddete başvurarak askeri yöntemlerle bastırmaya, ezmeye çalışmak, diğer yandan içinden ‘ılımlı’, işbirlikçi bir kesim yaratarak ‘satın alma’ yöntemiyle saptırmaya, etkisizleştirmeye çalışmak.

Ortadoğu’da islamcı harekete karşı emperyalizmin başvurduğu doğrudan açık şiddet politikası, işbirlikçisi rejimlerin uyguladığı baskı ve terörden askeri darbelere, emperyalistlerin gerçekleştirdiği askeri müdahale ve işgallere uzandı.

Arap Baharı ile emperyalizmin ılımlı islam ile ittifak politikası bir temel buldu. islamcıların bu kanadının emperyalizmle iş birliğine teşne olması, bu yöndeki hareketlerin desteklenmesi üzerinden özellikle İsrail’in güvenliği için tehlike oluşturan ülkelerde bir temizlik yapılmasını mümkün kılmıştı. Irak’ın defteri zaten daha önceden dürülmüştü. Libya ve Suriye de bu eylemlilik ve kitle hareketlerinin manipüle edilmesiyle birer engel olmaktan çıkarıldılar. Ukrayna üzerinden Nato’nun Rusya’ya savaş açması, esas hedefin ne olduğunu zaten belirginleştirmişti. 

7 Ekim 2023 tarihinde şafak vakti Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin El-Kassam Tugayları İsrail sınırını geçti ve tüm İsrail istihbaratını atlatıp Süpernova Müzik Festivalini bastı. Aksa Tufanı Operasyonu olarak adlandırılan büyük baskın sonucunda, İsrail vatandaşı 1400 kişi ölmüş, 200’den fazla kişi esir alındı.

İsrail devleti şimdiye kadar karşılaştığı en kapsamlı ve eşi benzeri görülmemiş bu saldırı ile iyice el yükseltip savaşı tırmandırdı. İsrailli yetkililer ve uzmanlar bu saldırının İsrail’in 11 Eylül’ü olduğunu belirtip bölgede hiçbir şeyin artık eskisi gibi olmayacağını söylediler.

İsrail Başbakan’ı Binyamin Netanyahu çatışmaya ilişkin ilk açıklamasında İsrail'in savaşta olduğunu ilan etti, Hamas’a karşı saldırı operasyonlarına başlandığını duyurdu. ABD, Ulusal Güvenlik Konseyi aracılığıyla terör saldırısını kınadı ve ABD'nin İsrail'e verdiği desteği teyit eden bir açıklama yaptı. Başkan Joe Biden, ABD'nin İsrail'e verdiği desteğin "...sağlam ve sarsılmaz" olduğunu açıkladı.

ABD’nin desteğini alan İsrail devleti Gazze şeridinin elektriği keseceğini, yiyecek ve yakıt girişlerini engelleyerek topyekûn abluka uygulayacağını ilan ederek saldırılarını yoğunlaştırdı.

İsrail Ordusu hava saldırılarıyla Gazze’nin Kuzeydoğusundaki Beyt Hanun kasabasının büyük çoğunluğunu yerle bir etti. Gazze Şeridindeki Beyt Hanun ve Bureyc kasabalarına geniş çaplı bir kara saldırısı düzenleyerek Gazze Şeridini işgal etmeye başladı. Gazze’de hava saldırılarının başlamasıyla birlikte 1 milyondan fazla Filistinli yerinden edildi. 400.000 kişilik bir şehir olan Han Yunus'a, bir milyon mülteci sığındı.

İsrail devletinin bombalamalarından ve kara harekâtından kaçan Filistinliler, Gazze Şeridinin güney ucundaki Mısır sınırına doğru sıkıştırıldı. Gazze’de hastaneler, okullar, elektrik santralleri tüm yaşam alanları ve yeraltı yapısı İsrail devleti tarafından tamamen yok edilerek, çoğunluğu kadın ve çocuk olmak üzere 40 bin Filistinli sivil vatandaş katledildi. İsrail devleti rehin alınan vatandaşlarını kurtarma ve Hamas örgütünü çökertme bahanesiyle işgal ettiği Filistin topraklarında bir halkı yok ederek soykırım suçu işlemekten çekinmedi.

İsrail’in Filistin’i işgali ve katliamları, Orta Doğu’da İsrail ve ABD aleyhine protestoları tırmandırdı. Yığınları sokaklara döken tepkiler, Orta Doğu’dan bütün dünyaya yayıldı. Protesto eylemleri, Latin Amerika'dan Uzak Doğu’ya, dünyanın her köşesine uzandı.11 Eylül’le birlikte başını ABD’nin çektiği ve önleyici hamleler olarak pazarlanan işgal ve saldırılar karşısında duran İslamcı örgütler, Filistin sorununu Yahudi düşmanlığıyla birleştirerek güçlerini artırdılar. 

Bu eylemlilikler İsrail saldırılarını durdurmaya yetmedi. Türkiye’de zaman zaman cılız da olsa İsrail Başkonsolosluğu önünde gösteriler yapan İslami ve sosyalist çevreler oldu. 

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’da yapılan Büyük Filistin Mitinginde "Ufkumuzun uzandığı her yerde kalplerini ve gözlerini bize çevirmiş kardeşlerimizin dertleriyle dertlendiğimiz gibi Gazze için de kıyamdayız." derken bir yandan da İsrail ile olan ticaret hız kesmeden devam ediyordu. 

 31 Temmuz 2024'te Hamas'ın siyasi lideri İsmail Haniye, İran cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın göreve başlama törenine katıldıktan sonra sabahın erken saatlerinde İran'ın Tahran kentindeki evinde suikasta kurban gitti. İran’da suikasta uğrayan Hamas'ın siyasi lideri İsmail Haniye’nin cenaze töreninde, İran dini lideri Ayetullah Ali Hamaney "Haniye'nin intikamını almanın Tahran'ın görevi olduğunu söyleyip, “siyonist haydut ve terörist rejim, bu hamleyle ağır bir ceza için zemin hazırladı diye belirtti. Dökülen kanın intikamını almayı, İran İslam Cumhuriyeti topraklarına şehit olduğu için görevimiz olarak görüyoruz" dedi.

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezekşiyan  yemin töreninde görüştüğü Haniye'nin öldürülmesinin ardından "İran'ın toprak bütünlüğünü, itibarını, onurunu koruyacağını ve terörist işgalcileri bu korkak eylemden dolayı pişman edeceklerini" söyledi. ABD yetkililerinin İran tarafından bir misilleme yapılacağı tarih olarak verilse de verilen tarihte, İran’dan İsrail’e karşı bir misilleme gerçekleşmemişti.

Fakat çok geçmeden Beyaz Saray ve ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) tarafından, İran'ın İsrail'e balistik füze saldırısı düzenlemeye hazırlandığı duyuruldu. Peşi sıra İsrail Ordusu, beklenen füze saldırısının başladığını açıkladı. Beyaz Saray tarafından yapılan açıklamada, ABD Başkanı Joe Biden'ın, İran füzelerinin düşürülmesi için orduya 'İsrail'e yardım emri' verdiği belirtti.

İsrail Hizbullah üzerinden yönünü Lübnan ve Suriye'ye çevirdiğinde, İran topraklarına saldırı düzenleyip siyasi suikastlar gerçekleştirdiğinde, İsrail-İran çatışmasının zeminini hazırlamıştı. ABD, anlaşılan o ki, perde arkasından yürüttüğü diplomasi ile İran’ı yatıştırırken, İsrail’i dizginlemek için pek bir şey yapmamıştı. Orta Doğu'yu yeniden düzenlemek ve İran'ı kalıcı olarak zayıflatmak için bir fırsat yakalayan İsrail tek kurşun atmadan Lübnan'da, 17 Temmuz 2024 tarihinde Hizbullah üyelerinin kullandığı çağrı cihazlarını elektronik mesajlarla infilak ettirdi, ertesi gün de kullanılan telsizlerin aynı yöntemle patlatılmasıyla binlerce Hizbullah militanını yaralayıp onlarcasını da öldürdü. Hizbullah’a hiç beklemediği bir darbe vuran İsrail, bu patlamaların ardından 24 Eylül 2024 tarihinde Lübnan'da toplantı esnasında yeraltı sığınağında bulunan Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ı bombalayarak öldürdü. Nasrallah'ın suikastı, örgütün üst düzey komutanlarının büyük kısmını yok eden bir dizi İsrail saldırısının sonuncusu oldu. Komuta merkezini hedef alan hava saldırıların, Netanyahu'nun BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, "Hizbullah'ı yenme" sözü vermesinden saatler sonra gerçekleşmesi ise dikkat çekiciydi.

Nasrallah yönetiminde Hizbullah, 18 yıllık işgalin ardından 2000 yılında İsrail birliklerinin Güney Lübnan'dan çekilmesiyle sonuçlanan yıpratma savaşına liderlik etmişti. İsrail savaş uçakları, 28 Eylül 2024 tarihi akşamı Lübnan'da Hizbullah'ın kalesi olarak görülen Dahiye’nin Burj el-Beracine, Kifaat, Şuveyfat, Hades ve Leylaki bölgelerine saldırılar düzenledi. Lübnan sınırına yığdığı askeri birliklerle 01.10.2024 günü Lübnan’ın güneyinde Hizbullaha karşı bir kara harekâtı başlattı. İsrail kara kuvvetleri güney Lübnan'a girerek, İran destekli düşmanlarına karşı yaklaşık bir yıldır süren savaşta yeni bir cephe açtı.

Daha fazla sessiz kalamayan İran İsrail’e yönelik geniş çaplı bir füze saldırısıyla karşılık vermiş oldu. Bu İsrail’in, gerginliğin tırmanmasını istediği hedefin gerçekleşmeye başladığını, İsrail-İran savaşının kapıya gelip dayandığını göstermektedir. Yukarıda Ukrayna savaşı, aşağıda Orta Doğu’da İran’a yönelik bir cephenin açılması, aslında Rusya’yı köşeye sıkıştırıp parçalama, Putin iktidarını devirip yerine işbirlikçi bir yönetim geçirmek için ne kadar çok heveslenildiğini göstermektedir. Saldıran emperyalizm kontrollü olarak kendini savunan ulusal temelde özerkliklerini, bağımsızlıklarını korumaya çalışan devletlerdir. Olayların kontrolde tutulması emperyalist devlet ve kurumlardan beklenemez.

 

Filistin’e yönelik saldırının karşısındaki hareketlerin en önemlisi, hiç kuşkusuz İsrail’in kendi içerisindeki barış hareketidir. Militarizmin, şovenizmin, baskı ve terörün en üst boyutlarına tırmandığı koşullarda mücadeleyi yükselten, sesini duyuran, Siyonizm’in, ırkçılığın emrinde kurşun sıkmak, insan öldürmektense askeri hapishaneleri tercih eden vicdani retçileri de içeren bu hareket, hatırı sayılır bir birikimi temsil etmektedir. İsrail’in içindeki muhalefet hareketi, milliyetçiliğin, şovenizmin yerine uluslararası sınıf mücadelesi değerlerinin geçmesine, ağır basmasına potansiyel olarak daha yatkınlık taşıdığı gibi, Filistin sorununa kalıcı çözümün yoluna da işaret ediyor. Siyonizmin, ırkçı İsrail rejiminin yıkılmasında temel rolü yine İsrail’in kendi muhalefeti, İsrail’in demokratik kamuoyu oynuyor.

 ABD Emperyalizmi ve Batı Devletleri İsrail’e destek vererek savaş suçuna ortak oluyorlar. ABD’nin Ortadoğu’daki işbirlikçi devletleri de saldırılara sessiz kalarak destek oluyor ve sözde kınamalarla İsrail karşıtı halklarının gözünü boyayarak geçiştirmeye çalışıyorlar. 

 

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış