Datça'da Barış Şenliği

1 Eylül Dünya Barış Günü, Datça'da şenlikli kutlandı. Şenlik programı uzundu. Programda barış için yüzüldü, pedallandı... Samah dönüldü... Şarkılar-Türküler söylendi... Horonlar tepildi, halaya duruldu... Barış dilekleri için zeytin dalları denize bırakıldı... Barış için İnsan Zinciri oluşturmak üzere şarkılarla-sloganlarla Barış Parkına yüründü. İnsanlar el ele zincir oluşturdu. Barış dilekleri için bembeyaz barış kurdeleleri Barış Anıtına bağlandı...

Datça'da Barış Şenliği

 

Saat 16.30'da Datçalı yüzücüler, artık gelenekselleşmiş olan yüzme maratonuna başladı, Kumluk sahilinden barış için kulaç atmak üzere denize girdiler... Hemen ardından, Meydan'da toplanan Mor Pedal Bisiklet grubu, barış için taşıdıkları dövizlerle uzun uzun Datça sokaklarında turladı. Barış için yüzen yüzücüler ve pedallayan bisikletçiler, Datça Demokrasi Platformunun çağrısıyla Cumhuriyet Meydanında toplanan demokratik Kitle Örgütleri, Siyasi Partiler, Sendikalar, Platformlar ve bireylerden oluşan coşkulu bir kalabalık tarafından karşılandı...Toplanan kalabalığın ellerinde barışla ilgili dövizler vardı, parti ve kitle örgütlerinin bayrakları ve pankartla bütün meydanı donattı...

Datça'da Barış Şenliği

Saat 18.30'da Datça Demokrasi Platformu sözcüsü Şeyda Kütük,  barışa dair özlemlerin dillendirildiği basın açıklamasını okudu. Konuşması sık sık barış sloganları ile kesildi. 

  
Basın Açıklaması: 
Nazi Almanyası'nın Polonya’yı işgal ettiği ve 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nın başladığı tarih olan 1 Eylül, savaşa karşı olan milyonlarca insan tarafından Dünya Barış Günü olarak kutlanmaktadır. Aradan 85 yıl geçti, dünyanın savaşsız günü olmadı.
Dün Polonya ve Avrupa’dan dünyaya yayılan savaş; bugün, Suriye, Ukrayna, Filistin, Lübnan, Irak, İran, Yemen, Sudan başta olmak üzere, Dünya’nın pek çok yerinde irili ufaklı çatışmalar biçiminde devam ediyor. Küresel hegemonya mücadelesinin şiddetlendiği, savaş ve çatışmaların yeni boyutlar kazanarak derinleştiği kaotik bir süreçten geçiyoruz. “Üçüncü dünya savaşı” söylemlerinin gölgesinde güç merkezleri arasında bilek güreşinin tehlikeli boyutlara ulaştığı bu jeopolitik denklemdeki hesaplaşmada bütün canlılar ve onları çevreleyen doğa büyük bir yıkımla karşı karşıya. Kapitalist-emperyalist sistemin derinleşen krizinin yol açtığı savaş, çatışma ve krizlerin bir sonucu olarak dünya genelinde otoriter-faşist odaklara güç devşirilirken, sistemin krizinin ve egemenlerin kapışmasının faturası ise haklara ödetiliyor.
Emperyalistler arası paylaşım savaşları nedeniyle bütün canlılar ve onları çevreleyen doğa büyük bir yıkımla karşı karşıya. Emperyalist ülkeler, kendi çıkarları uğruna işgallerle, saldırılarla dünyayı kana bulamaya , gerici, dikta güçlere zemin yaratmaya devam ediyor, doğa geri dönüşü olmayan tahribatlara maruz kalıyor, gözyaşı ve acılar dinmiyor. Başta işçi sınıfı olmak üzere, ezilen bütün güçlerin, büyük bedellerle elde ettiği eşitliğe, özgürlüğe demokrasiye dair kazanımlar bir bir gasp ediliyor.
Silahlanmaya ayrılan bütçe ile bütün insanlığın açlık illetinden kurtulması mümkünken, global olarak artan silahlanma , yer küreyi bir kaç kez yok edecek seviyeye gelmiştir. İnsanlık, küresel emperyalist güçlerinin, patlamaya hazır fıçısına sıkıştırılmış gibidir. Kapitalistler her dönemde kar elde ederken, sermaye sözcüsü iktidar temsilcileri , halkımıza ve emekçilere " artık bolluk dönemi bitti" tehdidini savuruyor, yeni gaspların haberini veriyorlar. Savaş politikalarının bir sonucu olarak ortaya çıkan mültecilik ve göçmenlik milliyetçiliğin, ırkçılığın yükseltilmesinin aracı haline getiriliyor.
Milyonlarca savaş mağduru insanlık dışı koşullarda hayatlarını sürdürmeye çalışırken, binlercesi göç yollarında can verirken başta Avrupa devletleri olmak üzere iktidarlar mültecilik üzerinden insanlık değerlerini pazarlıyor, ayaklar altında paspasa çeviriyorlar. Ülkemizdeki tek adam rejimi de büyük bir yara olan mültecilik meselesini iç ve dış politikada bir pazarlık ve tehdit aracı olarak kullanıyor. Öte yandan ülkemizden de diğer ülkelerde siyasal ve ekonomik nedenlerle mülteci akını yaşanıyor. Ayrıca savaştan ve emperyalistlerin ve yerli işbirlikçileri kapitalistlerin sömürü ve yağmalamaları sonucu açlığa mahkum edilmenin, onların yarattığı küresel iklim sorunlarının sonucunda kaçarcasına göç yollarına düşenlere karşı sınırlarda insanlık suçları işleniyor. Kürt sorununda; ölüm kan ve gözyaşı dışında bir sonuç üretmeyen savaş/şiddet odaklı politikalarda ısrar dozajını artırarak devam ediyor. Bunun bedelini ise egemenler, ittifak bloğu etrafında kümelenmiş kirli çıkar odakları değil, emekçiler ve ezilen yoksul halka ödüyor Ekmeğimize, aşımıza, onurumuza, suyumuza göz dikenler, halkların bir arada yaşama iradesini de iktidarları için en büyük tehlike olarak görmektedirler.
AKP-MHP iktidar bloğu her gün biraz daha derinleşen, ekonomik kriz koşullarında iktidarını korumanın yolunu savaş, çatışma ve şiddet ortamını daha da artıran politikalarında arıyor. İçerde ve dışarda, milliyetçi, şoven, ayrımcı, tekçi, cinsiyetçi, mezhepçi, siyasetin dozu her gün biraz daha arttırılıyor. Ülkenin toplumsal barışına uyguladıkları tecrit politikalarını katmerleştirerek sürdürmeye devam ediyorlar. Ekonomik krizinin geldiği aşama, insanlığı barınamama, geçinememe kriziyle karşı karşıya getirmiştir. Dünya nüfusunun yüzde 10 u dünya gelirinin yüzde 80 nine el koyarken, dünya nüfusunun yüzde 90 nı gelirin yüzde 20 sini paylaşmaya mahkûm edilmektedir. Barış talebinin, insani ve siyasi haklar olan, yaşam hakkı, işkence yasağı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, adil yargılanma hakkı, din ve vicdan özgürlüğü, ifade ve örgütlenme özgürlüğü olduğu kadar, çalışma hakkı, konut hakkı, sağlık hakkı, eğitim hakkı, dil hakları gibi ekonomik, sosyal ve kültürel haklarla da ilişkisi bulunmaktadır. Herhangi bir coğrafyada barışın tesis edilememesi kişilerin insan olmaktan kaynaklı birçok hakkını aynı anda ihlal etmektedir.
Gün geçtikçe derinleşen bu adaletsizlik sürdürebilir değildir, dünyanın emekçileri ve bütün ezilen halklarının dayanışmayla bu süreci tersine çevirmesi mümkün. Savaşsız sömürüsüz bir dünya için bütün emekçiler ve ezilen halklar birleşin! Bizler halaylarımızla, semahlarımızla, horonlarımızla, zeybeklerimizle, zılgıtlarımızla “savaşa inat yaşasın hayat” , “savaşa hayır barış hemen şimdi” demeye devam edecek, Her türlü savaşa, hukuksuzluğa, tecrite, ayrımcılığa, eşitsizliğe, ırkçılığa karşı barışın sesini yükselteceğiz.
Savaşa İnat Yaşasın Hayat! Yaşasın Barış Biji Aşiti

Datça Demokrasi Platformu

Datça'da Barış Şenliği

Basın açıklaması sonrası Pir Sultan Abdal Kültür Derneğinin Samah Ekibi, barış için Samah döndüler. Samah Gösterisinin ardından Uğur ve Cihan sahne aldı ve şarkılarını, türkülerini seslendirdiler. Kalabalık bir kadın grubu el ele horon tepti, halaya durdu.. En son Semra-Zafer ve Cihan Türkçe-Rumca-Kürtçe çok dilde barış şarkıları için sazlarını çaldı, türkülerini okudu.

Meydandaki etkinlik kalanların barış için zeytin dallarını denizle buluşturmasıyla son buldu. Datçalılar, saat 20.00'ye doğru, Barış Parkına barış için şarkılar türküler söyleyerek yürüdü, barış zinciri oluşturdu. Yanlarında getirdikleri beyaz barış kurdelelerini Barış Anıtına barışa özlemle-umutla bağladılar...

Haber ibo.a.bo

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış