Erkeğin Gözünden Kadına Şiddet

Savaşlara "asker" yazılanların, savaş kışkırtıcılarının, sivil yönetimlere darbe yapmayı normalleştirenlerin, her şeye "hakim" adaletin yanıltılması için hükmedenlerin, hayasızca kumpas kuranların, insana-hayvana işkenceyi müstahak görenlerin, şiddet kullanmaktan kaçınmayanların “erkek” olduğunun… ya da insan emeğinin üstüne yatanların “işadamları” olduğunun… ya da tanıdığım/ız en “beyefendi” insanların, kadını, kadın emeğini bir ömür nasıl görünmez kıldıklarını da bilen-deneyimleyen biri olarak...

Erkeğin Gözünden Kadına Şiddet

Yine bir 25 Kasım geliyor: Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü. Dünya ölçeğinde kabul görmüş bir gün. Kadın Platformunun bir çağrısı var. Bir erkeğin kadına yönelik şiddete karşı bir şeyler yazması, bir çağrıya çıkması isteniyor… hani şiddeti uygulayan failin, erkek olduğunu cümle alemin bildiğini bilince…  Zor işte... Zor, zira: şiddet kurbanının kadın, failinin erkek olduğu öyle apaçık ki: gündelik yaşamım ya da ne bileyim işte, edindiğim hayat tecrübemle basbayağı yanlış taraftayım... Nasıl bir çağrıya çıkmalıyım, bilemiyorum…

Söz konusu eril şiddetin azaltılması için kadının yanında destek vermek üzere bir erkek olarak nasıl durulur, sorusunun yanıtı, kadınlık hallerini yaşamayan bir erkek tarafından nasıl verilir? Hani laf kurmayı bırak, bir erkek olarak bu eril şiddete karşı kadının yanında nasıl karşı duruluru öğrenmek bile hayli zor… Bir kadının karanlık bir sokaktan geçerken neler duyumsadığını bilen-yaşayan bir erkek var mı? Kadın tenini iffetsizlik/namussuzluk olarak gören “erkeğin gözü”nden kadına verdiği rahatsızlığı, rahatsız eden taraftaki erkek olarak nasıl anlar-biliriz? Hangi erkeğin öfkelendiğinde ana-avrat sövmediğine, eril bir dil kullanmadığına tanık olduk? Öfkelendiğinde aklına ilk gelen ardı ardına cinsel yönelimli şiddete varan küfürler savurmak olan erkeğin, kadına yönelik şiddet hakkında laf kurması nasıl da bir oksimoron-tezat?   

Erkeğin Gözünden Kadına Şiddet

kadına şiddetle algılanan sadece cinayet, öldürme, fiziksel saldırı, kaba dayak mı...  ya "kutsal aile" içinde üzerine vazife olarak yapıştırılanlar... yapmadığında en hafifinden üzerine üzerine sallanan parmaklar... "ayıplamalar"...

Savaşlara "asker" yazılanların, savaş kışkırtıcılarının, sivil yönetimlere darbe yapmayı normalleştirenlerin, her şeye "hakim" adaletin yanıltılması için hükmedenlerin, hayasızca kumpas kuranların, insana-hayvana işkenceyi müstahak görenlerin, şiddet kullanmaktan kaçınmayanların “erkek” olduğunun…  ya da insan emeğinin üstüne yatanların “işadamları” olduğunun… ya da tanıdığım/ız en “beyefendi” insanların bile, kadını, kadın emeğini bir ömür nasıl "görünmez" kıldıklarını da bilen-deneyimleyen biri olarak ya da o erkeğin az biraz daha arsızının çocuk emeğinin üstüne nasıl çöktüğünü, çoluk-çocukları bile nasıl istismar ettiğini bilen bir “erkek” olarak… acaba nasıl söz kurmalıyım/z? (aile içindeki kadının ya da aile işletmelerindeki çocuğun gündelik hayatımızda neredeyse normalleştirdiğimiz “görünmez emek” mevzuu bayağı derin bir mevzu, buna başka bir yazıda değinmekte sayısız yarar var… sevgili Beyhan Sunal’ın, GazeteDuvardaki geçen gün okuduğum https://www.gazeteduvar.com.tr/kanalima-mutfagima-hos-geldiniz-makale-1732596 yazısı bana yeniden düşündürdü, kadının ve çocuğun görünmez emeğini… Laf lafı açıyor: bir de “duygulanımsal emeği” öğrenmiştim Beyhan Sunal’dan... bana sorarsanız, göz atmanız gereken güzellikte bir yazı daha:: https://www.gazeteduvar.com.tr/mekani-guzellestiren-garsona-makale-1671591)… 

Bu konuda erkek gözünden nesnel kalarak yazmak-anlatmak zor yani… Bir hayli zor… Hani fail erkek olunca...

Nereden mi başlasak?

Aslında 4 Kasım 2016’dan beri (dile kolay 9 yıldır) zindanlarda tutulan "bir adam”, geçtiğimiz ay (Ekim 2024) ana muhalefet liderinin (Özgür Özel’in) ziyareti nedeniyle, teker teker, adım adım, açık açık, yüreğini koyarak, olanca samimiyetiyle kadına şiddetin önüne geçilmesi için, ne yapmamız  gerektiğini anlattı, "biz erkeklere". Tanıdığımız bir isim: Halkların Demokratik Partisi Eş Başkanı Selahattin Demirtaş…  Figen Yüksekdağ ile birlikte 4 Kasım 2016’dan beri içeride, mahpus bıraktırılan Selahattin Demirtaş… Çoğumuzun hayal dünyasındaki  hani o “karanlık zindanlar”dan yaptığı “toplumsal barış çağrısı”, aydınlık mı aydınlık… "Güya barış çağrıları" yaparken bile birbirlerinin boynuna urgan fırlatan, çoluk-çocuk komşusunu bombalayan, şiddetten kaçınmayan erkek siyasetçilerin o sözde el uzatıyormuş gibi yapmacıklı, iç karartan, zehir saçan, korkutan çağrılarına hiç benzemiyor… Yürekten geldiği gibi, şiddet karşıtı, barış yanlısı, şifa dağıtan, ışık saçan, hemen herkesin yüreklerine dokunan,  karşılık bulan bir barış çağrısı onunkisi:

Buradan tüm erkeklere sesleniyorum, sadece bir dakika duralım ve düşünelim; suçu, suçluyu başka yerde aramayalım. Bu düzenin yaratılmasından, şiddeti besleyen zihniyetin oluşmasından söylemlerimizle, eylemlerimizle hepimiz sorumluyuz. Sorgulamaya, değişime kendimizden başlayalım. Biz erkekler doğuştan bu kadar vahşi, barbar, acımasız değiliz. Erkek egemen zihniyeti adım adım biz yarattık ve bu şiddet döngüsünün kurulmasına biz sebep olduk. O halde eşit, adil, güvenli bir yaşam inşa edilmesine fırsat sunma sorumluluğu da bizdedir.
Kalıcı bir çözüm bulmak için, erkeklerin bu konudaki sorumluluğu sessiz kalmaktan öte hem özeleştiri yapmak hem de sistemi dönüştürmeye yönelik taleplere destek olmaktır. Ancak bu destek, kadınlara ne yapmaları gerektiğini söyleyen bir dil yerine, onların yanında yer alarak ve dinleyerek verilmelidir. Bu yazı da toplum olarak sorumluluklarımızı yeniden hatırlamak için kaleme alındı.”
diyerek dillendirmiş… Devamında:

Bu utanca, bu vahşete ve barbarlığa ortak olmak istemeyen tüm erkeklere çağrımdır, gelin her yerde yüksek sesle biz de haykıralım ve “Kadınların çığlığını duyuyoruz” diyerek devam etmiş ve … “Siyasetteki erkek egemen dili, modeli, politikaları ve uygulamaları değiştirerek işe başlayalım. Toplumsal barışı inşa etmek istiyorsak gelin önce buradan başlayalım. Çünkü özgürlük ve demokrasi herkes için hayata geçmeden barış da sağlanamaz. Bu çerçevede kadınların talep ve beklentilerini, sadece aracılık ederek bir kez daha duyurmak istiyorum.” diyerek hemen atılması gereken 10 acil yapılması gereken ve 12 orta vadede sonuçlandırılması gereken toplam 22 madde’de özetlemiş “kadınların çığlığını duyuyoruz” başlığı altında yapılması gerekenleri…

Acil Önlemler başlığı altındaki ilk madde: “İstanbul Sözleşmesi yeniden imzalanmalı ya da iptalinden vazgeçilmeli. Sözleşmede yer alan tüm maddelerin uygulanması için ivedilikle harekete geçilmeli.” diyerek başlıyor ve tek tek 22 maddeye yayılıyor…

"Kadınların Çığlığını Duyuyoruz

Bu çağrı ben dahil tüm erkeklere, zihniyetimizle yüzleşme çağrısıdır.

Kadınlara yönelik cinayet, şiddet, tecavüz, taciz, tehdit vakaları kan donduran vahşet boyutlarına ulaştı. Kadınlar için sokaklar, iş yerleri, okullar, hastaneler hatta yaşadıkları ev bile cehennem azabına dönüştü, toplumsal kaygı içindeyiz.

Bir erkek olarak bu konuda çağrı yapmak bile zor çünkü cinsiyet olarak fail olan tarafta yer aldığımı biliyorum. Kadınların maruz kaldığı şiddet, bireysel değil toplumsal bir sorunun yansımasıdır ve bu soruna karşı mücadeleyi salt kadınların omzuna yüklemek yerine biz erkeklerin de elimizi taşın altına koymamız gerektiği açıktır.

Buradan tüm erkeklere sesleniyorum, sadece bir dakika duralım ve düşünelim; suçu, suçluyu başka yerde aramayalım. Bu düzenin yaratılmasından, şiddeti besleyen zihniyetin oluşmasından söylemlerimizle, eylemlerimizle hepimiz sorumluyuz. Sorgulamaya, değişime kendimizden başlayalım. Biz erkekler doğuştan bu kadar vahşi, barbar, acımasız değiliz. Erkek egemen zihniyeti adım adım biz yarattık ve bu şiddet döngüsünün kurulmasına biz sebep olduk. O halde eşit, adil, güvenli bir yaşam inşa edilmesine fırsat sunma sorumluluğu da bizdedir.

Kalıcı bir çözüm bulmak için, erkeklerin bu konudaki sorumluluğu sessiz kalmaktan öte hem özeleştiri yapmak hem de sistemi dönüştürmeye yönelik taleplere destek olmaktır. Ancak bu destek, kadınlara ne yapmaları gerektiğini söyleyen bir dil yerine, onların yanında yer alarak ve dinleyerek verilmelidir. Bu yazı da toplum olarak sorumluluklarımızı yeniden hatırlamak için kaleme alındı.

Unutmayın; kadınlar biz erkeklere sesleniyor, isyan ediyor, feryat ediyor, mücadele ediyorlar. Biz de kendimizle samimiyetle yüzleşerek kadınların mücadelesine omuz verelim.

Bu utanca, bu vahşete ve barbarlığa ortak olmak istemeyen tüm erkeklere çağrımdır, gelin her yerde yüksek sesle biz de haykıralım ve “Kadınların çığlığını duyuyoruz.” diyelim.

Ayrıca Sayın Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, bugün ziyaretimize gelen Sayın Özgür Özel'e, tüm siyasi parti liderlerine, milletvekillerine, yargı mensuplarına, barolara, belediyelere, sivil toplum örgütlerine, güvenlik bürokrasisine çağrı yapıyorum: Acil ve etkili tedbirler için lütfen iş birliği yapın, kadınların isyanını ve haklı taleplerini duyun. Siyasetteki erkek egemen dili, modeli, politikaları ve uygulamaları değiştirerek işe başlayalım.

Toplumsal barışı inşa etmek istiyorsak gelin önce buradan başlayalım. Çünkü özgürlük ve demokrasi herkes için hayata geçmeden barış da sağlanamaz.
Bu çerçevede kadınların talep ve beklentilerini, sadece aracılık ederek bir kez daha duyurmak istiyorum.

Acil Önlemler:

  1. İstanbul Sözleşmesi yeniden imzalanmalı ya da iptalinden vazgeçilmeli. Sözleşmede yer alan tüm maddelerin uygulanması için ivedilikle harekete geçilmeli.
  2. Kadınlara yönelik suçlarda cezasızlığa son verilmeli. Tehdit, hakaret, şantaj, ısrarlı takip gibi suçlarda da tutuklama dahil cezai ve kontrol tedbirleri uygulanmalı.
  3. Devlet kurumları ve yöneticileri, kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığa karşı net bir tutum içinde olmalı ve kadın aleyhine açıklamalardan kaçınmalı.
  4. Kadına yönelik tehdit, şiddet suçu şikayete bağlı olmamalı, şikayet olursa da şikayetçinin ismi ve adresi gizlenmeli, soruşturma kamu adına yürütülmeli ve Bakanlık soruşturmanın bizzat tarafı olmalı.
  5. Kadına yönelik şiddet ve cinayet soruşturmalarını kadına yönelik şiddete karşı düzenli eğitim ve destek alan polisler, savcılar ve hakimler yürütmeli.
  6. Kadına yönelik tehdit ve şiddet, katalog suçlara dahil edilmeli ve tutuklama sebebi sayılmalıdır.
  7. Bakanlıkça geliştirilecek bir uygulamayla kadınlar, telefonlarından tek tuşla o anki baz istasyonundan sinyal alan tüm telefonlara yardım sinyali gönderebilmelidir.
  8. Sokak aydınlatması olmayan tek bir park ve sokak kalmamalı.
  9. Gece ve gündüz; park, sokak, meydan ve caddelerde güvenlik tedbirleri arttırılmalı.
  10. 6284 sayılı yasada yer alan elektronik kelepçe, tüm riskli vakalarda uygulanmalı.

Orta Vadeli Önlemler:

  1. Kadın hakları ve toplumsal cinsiyet konuları ilkokuldan itibaren zorunlu ders olarak müfredata dahil edilmeli.
  2. Kadınlara yönelik istihdam olanakları arttırılmalı, tüm iş yaşamında kadınlara iş güvencesi ile eşit işe eşit ücret politikası uygulanmalı.
  3. Sığınak sayıları arttırılmalı, sığınaklardaki kadınları güçlendirme politikalarına önem ve öncelik verilmeli.
  4. Ücretsiz olarak 7/24 herkesin ulaşabileceği, her dilde hizmet veren Alo Şiddet hattı kurulmalı.
  5. Tüm il ve ilçelerde yaygın halk eğitimleri, paneller, açık oturumlar, konferanslar düzenlenerek erkeklerin bilinci arttırılmalı. Tüm billboardlarda her ay, bir hafta boyunca sadece bu konuda duyarlılık çağrısı yapan afişlere ücretsiz yer ayrılmalı.
  6. Özel televizyon kanalları ve TRT'nin tüm kanallarından, her gün kamu spotu niteliğinde yayınlarla bu konu işlenmeli. Hazırlanacak video hakkında kadın örgütlerinden görüş alınmalı.
  7. Televizyon dizilerindeki kadına yönelik şiddet içeren sahnelere son verilmeli.
  8. Kadın örgütlerinin talepleri doğrultusunda ve İstanbul Sözleşmesi’nde de yer alan Cinsel Saldırı Kriz Merkezleri kurulmalı.
  9. Tüm illerde tüm kadın örgütlerinin de yer aldığı kadına dönük şiddet ve ayrımcılığa son koordinasyonları kurulmalı.
  10. 6284 sayılı yasadaki koruyucu ve önleyici tedbirler kadınların talebi halinde hızlıca alınmalı, yasanın tartışılmasına son verilmeli.
  11. Kadına yönelik şiddet, taciz ve tecavüz kapsamında hüküm giymiş kişilerin cezaevinde kadınlara dönük ayrımcılık ve şiddete karşı zorunlu eğitim almaları sağlanmalı.
  12. Bu çalışmaların tümü, kadın örgütleri ve ilgili sivil toplum kuruluşlarıyla ortak irade ve birlikte çalışmayla hayata geçirilmeli, şiddete karşı mücadelede yan yana ve kararlı bir duruş sergilenmeli."
    (Kaynak: https://artigercek.com/politika/selahattin-demirtastan-cagri-kadinlarin-cigligini-duyuyoruz-320830h)

Demirtaş'ın listesi, erkeklerden kaynaklı kadınlara yönelik birçoğu ölümle sonuçlanan  fiili saldırılara-şiddete dair en temel-en yaşamsal önlemleri içeriyor... dahası da var: kadına yönelik şiddetin daha kimbilir hangi "görünmedik biçimleri" var, aile içinde, toplumsal yaşamda?.. Umarız birgün onları konuşmaya da sıra gelecek!

Yorumlar (2)

Semra Subaşı

11 gün önce / 12.11.2024

????????????

  |   Beğenmedim 0   |   Cevapla

ibrahim aydın bodur

10 gün önce / 13.11.2024

Semra Hocam, soru işaretlerinin nedenini anlayamadım. Yazıyı derleyen olarak cevaplanmamış bir soru varsa becerebildiğim kadarıyla yanıtlamak isterim... saygı-sevgi...

  |   Beğenmedim 0   |   Cevapla