Son yıllarda herkesin milliyetçi olduğu, birbirini milliyetçilikle suçladığı ya da yeni milliyetçilik teorilerinin tartışıldığı günlerde Metis Yayınlarının 1993 yılında yayımladığı Benedict Anderson ‘un "Hayali Cemaatler - Milliyetçiliğin Kökenleri ve Yayılması" kitabını raftan indirmek istiyorum.
Öncellikle adından da anlaşılacağı gibi "Milliyetçilik Nedir?" sorusunu tartışıyor.
Kitabın başlıca argümanı "millet"in bize sürekli anlatıldığı gibi, "doğal" bir topluluk olmadığı, kendiliğinden öylece oluşmuş, ezelden ebede varolacak bir şey olmadığıdır. "Millet"insan topluluklarının, belirli bir yer ve zamanda, belirli koşulların oluşması sonucunda aldığı biçimdir. Anderson’a göre yakın çağlara geldikçe artan iletişim imkanları, örneğin matbaanın gelişmesi, "matbuat"ın çoğalması ve böylece bir “kamuoyu"nun oluşması, kendimizi bir "millet"olarak hayal etmemizi kolaylaştıran öğeler olmuştur.
Tartışma dini kaynaklardan edebi metinlere kadar genişliyor ve ulus-devletlerin “yaygın biçimde yeni ve tarihsel kabul edilse de, siyasi ifadesi ulus-devlet olan ulusun kadim bir geçmişten ortaya çıktığı"görüşüyle (dipnota aldığı Türkiye’deki Etibank ve Sümerbank) devam ediyor.
Ortak dilden ve ortak siyasi birimden söz ederken "millet" diyebilir miyiz? Büyük burjuva devrimlerinden önce bir "milliyet"bilinci olsaydı, Avrupa’nın bütün hanedanları öbür hanedanlarla evlilik ilişkisine girer miydi?
"Benedict Anderson, milliyetçi siyasal hareketler üzerine yapılmış çoğu çalışmanın sormadığı bir soruya yanıt arıyor: Ulusların doğuşunu ve gelişimini, dinsel cemaatlerle, hanedanlıkların çöküşüyle, kapitalizm ve yayıncılığın gelişmesi, resmi devlet dillerinin oluşumu ve "zaman" kavrayışımızın değişmesiyle ilişkilendiriyor. Ulusu, kan bağı ve din gibi eski tip cemaatlerin yerini alan hayal edilmiş bir topluluk olarak ele alan yazar, milliyetçiliğin, ilk kez Amerika'da ortaya çıktıktan sonra, önce Avrupa'daki halk hareketleri, sonra emperyalist güçler ve nihayet Üçüncü Dünya'nın anti-emperyalist mücadeleleri tarafından kopyalanıp çoğaltılabilir bir model oluşturduğunu savunuyor.
İnsanlığı ve coğrafyayı ulusal sınırlara bölerek, herbiri kendinin "en eski ve en köklü olduğunu" iddia eden ve sürekli "dış düşmanlara" karşı bir "biz" kimliğiyle kendilerini meşrulaştıran ulus-devletlerden kurtulmak mümkün mü? Anderson, ulus ve milliyetçilik üzerine, resmi-tarihten gelen önyargılarımızı ve inançlarımızı sarsacak ve yeniden düşünmemizi sağlayacak tezleriyle, ilgiyle okunacak bir tarih sunuyor bize…"
Şu milliyetçilik ne diyenlere duyurulur!
Yorumlar (0)