“Kurtuluş hep birlikte olacaktır. Hep birlikte kurtulacağız; hep birlikte mücadele edeceğiz.
Hep birlikte kazanacağız.”
Behice Boran
“Biz durdurulamazız, sosyalist bir dünya mümkün!”
Ayşenur Ezgi Eygi
Haziran’da Kadınlar, Direnişler, Yaşam Savunmaları
Haziran ayı, tarih boyunca pek çok önemli toplumsal hareket, isyan ve devrime sahne olmasıyla bilinen, devrimci bir ruha sahip. Dünyanın farklı yerlerinde ezilenlerin, hak arayanların ve değişim isteyenlerin seslerini yükselttiği, dönüm noktası niteliğinde olaylara tanık olunmuş bir ay.
Haziran’ı,15-16 Haziran 1970 “Büyük İşçi Direnişi”nde yazdık Türkiye tarihine. Tarihi hep erkekler yazdı, kadınların adı pek geçmedi; oysa sokaklarda, fabrikalarda direnen kadınlar, bir çok yerde en ön saflardaydı.
O dönemde Dev Genç ve TİP üyesi bir üniversite öğrencisi olan Jülide Aral’ın direnişin ilk gününe dair tanıklığı şöyle: “15 Haziran’da hiç gözümün önünden gitmeyen şey, o tankları aşan kadın işçilerdir. Mesela Mecidiyeköy-Levent tarafında Eczacıbaşı fabrikaları var. Ve orada beyaz önlükleriyle işçi kadınlar çıktılar, barikatları aştılar. Gerçekten kadınlar önünü açtı, kadınların gücünü gördük." Ve yine direnişe tanıklık eden kadınlardan biri olarak Jülide Aral, bugünden baktığında, o dönemi şu şekilde açıklıyor: “Kitaplarda, romanlarda okuduğun ama bizden önceki kuşakların hiçbir şekilde bu çapta tanık olamadığı birçok şeye biz tanık olduk. Belki bir devrimin olabileceğini, bir hayalin dışında bu gücü görmek… Gerçekten bir şeyin yapılabileceğini ve bunun bir hayal olmadığını hissettik. Bugün de baktığımız zaman 15-16 Haziran’ın en temel noktası, bir şeyin yapılabilirliğini göstermesi. Belki Gezi de böyle spontane bir şeylerin yapılabileceğini gösterdi. İkisinin de ürkütücü yanı bu oldu.” (1)
Haziran’ı “Gezi Direnişi”nde yazdık tarihe. Kadınlar her yerde olduğu gibi, Gezi direnişinde de isyana ses verdi. Gezi direnişi feminist bir eylem değildi, ama feminist kadınların etkin olduğu bir süreçti. Feminist avukat Hülya Gülbahar’ın deyimiyle, “Gezi Türkiye tarihinin en dişi direnişiydi”. Her yaştan ve kesimden kadınlar Gezi Parkı’nda, sokaklarda, barikatlarda, meydanlarda, forum alanlarında her yerde ve en önlerdeydi. Gezi’de en fazla dikkat çeken şey, kadınların görünürlüğü ve feminist söylemin etkisi ve gücüydü. Gezi’nin öne çıkan sembol figürlerin çoğu kadındı: kırmızılı kadın, siyahlı kadın, parkta zincir oluşturan anneler, sapan atan teyze, küfürleri mora boyayan feministler, başörtüsü tacizine karşı feminist protesto. Direniş süresince ırkçı, militarist, cinsiyetçi ve homofobik sloganlara ve duvar yazılarına feministlerin verdiği mücadele en etkili mücadelelerden biri oldu. Annelerin Gezi Parkı’nda insan zinciri oluşturarak çocuklarını savunmaları hiç unutulmayacak bir performans olarak kayda geçti. (2)
Peki neler yaşıyoruz, hangi duygular içerisindeyiz bu Haziran?
Geçtiğimiz gün, Haziran’ın 9’unda, ablukayı delmek ve yaşam taşımak için 12 aktivisti taşıyan Madleen Gemisi’nin Filistin halkına insani yardım götürmek üzere çıktığı yolda sabaha karşı işgalci İsrail kuvvetleri tarafından alıkonulduğu haberini aldık. Gemideki Rima da, Greta da, Yasemin de, tıpkı anti emperyalizme ve siyonist işgalciliğe karşı Filistinli köylülerle dayanışma ve mücadelelerine destek olmak için gittiği Batı Şeria'da işgalciler tarafından katledilen barış ve insan hakları mücadelecisi, sosyalist Ayşenur Ezgi Eygi gibi biliyorlardı ki tarihin tini toprağın altında ilerler(3); Hegel’in ‘Tarih Felsefesi Dersleri’ adlı eserinde (4) geçen “yaşlı köstebek" gibi. “Yaşlı köstebek” beklenmedik anlarda ortaya çıkar ve köklü değişimlere sebep olur. Marx’a göre de “yaşlı köstebek” devrimci öznedir. Azimli ve kararlıdır. Bu azim ve kararlılıkla yerin altını kazarak tarihi gelmekte olana hazırlar. Dünyada ezenler ve ezilenlerin savaşı sürerken, bu sömürü düzeni sürdükçe, köstebekler kazmaya devam eder toprağı. Bundan dolayı Ayşenur’ların safında, özgürlüğün ve direnişin yanındayız. Dünyanın dört bir köşesinde, Filistin halkının tarafında olduğumuzu tekrar ederek, katliama sessiz kalmamaya devam edeceğiz.
Sınıfların, kadınların öldürülmeye çalışıldığı kapitalizme ölümsüzlük atfedildiği zamanlardayız. Hele ki. “Kutsal aile” içerisinde, anne olarak kurulmayı, kapitalist yeniden üretim için işe yarar makbul kadınlar olmayı kabul etmediğimiz sürece yaşamlarımız oldukça değersiz. “Aile Yılı” masalına karşı, İstanbul Sözleşmesi gibi metinler geri çekilir, kadın ve LGBTİ+ düşmanı yasalar öne çıkarken, hayatlarımız için “Biz Varız” demekte daha fazla inat ediyoruz.... Neden? Çünkü bu ülkede toplumsal yargılar bitmiyor; Gülistan Doku, Rojin Kabaiş ve daha bir çok kaybın, cinayetlerin sorumluları hâlâ ortada yok! Neresinden tutacağımızı bazen bilemediğimiz, bizi çarkları içinde ezmeye çalışan, “Anıt Sayaç”lardaki isimlerimiz kadar alan kaplamamıza izin verilmeye çalışılan bu düzenle kavgamız, mücadelemiz sürüyor; sürecek de...
Son olarak, haberlerini aldığımız, yerel yönetimlerce sokaklardan acımasızca toplatılarak kötü koşullardaki adeta ölüm kamplarına hapsedilen, hatta uyutulma yalanıyla yumuşatılmaya çalışılarak öldürülen köpekler, sokaklardaki canlar yazıldı takvimin yapraklarına. Üstelik onlar, buna haksızlık diyemeyecekler.“Katliam Yasası” geri çekilsin diye, cezasızlığa karşı gerçek adaleti, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmeye karşı yaşamı savunan biz kadınlar, vicdani ve insani değil, mücadeleci duyarlılık ve çabamızla bu yönetmeliğin, yerel yönetimlerce başka çözümler yokmuşcasına uygulanmasına da karşı durmalıyız, durmak zorundayız.
Toplumsal hiyerarşiler bizleri müştereken keser, saray rejimi kimi zaman ufak kimi zaman bariz ve kitlesel şekilde ölümü hayatımıza zerk ederken, tüm bu uyutmalara, bu katliamlara karşı sessiz kalabilir miyiz? Kadınlar olarak yıllardır birbirimizin yarasını sarmaya alışkınız ve biliyoruz ki; erkek devletin bu sistematik şiddetine karşı, sadece birbirimizin yarasını sarmak yetmez; Biz kadınlar, yaşamı savunacak, barıştan, özgür yaşamdan yana olacağız.
Evet, yine bir Haziran’dayız. Sadece emeğimiz için değil, yaşam haklarını, barışı savunmak için meselemiz artık en sağlam, en örgütlü, en kalıcı şekilde yan yana durabilmek. Çünkü biliyoruz ki; direnişi büyütmenin ve kazanımları kalıcı hale getirmenin yegane yolu örgütlü mücadeleyi büyütmekten geçiyor.
Ya hep beraber, ya hiç birimiz.
Kaynaklar:
Türkiye İşçi Partisi Datça İlçe Başkanı Zehra Kahraman
Yorumlar (0)