İnsanı yaşat ki devlet yaşasın

Son faciada da hukuksal süreçlerde sorumluluk otel sahibi ve yöneticilerin üstüne atılacak, her zaman olduğu gibi. Sahipleri de tazminat ödemek zorunda kalacaklar. Ölenler öldükleriyle kalacak. Davalar yıllarca sürecek ve bizler de unutacağız. Peki ya bugüne kadar yaşananlardan ders çıkartmayan, felaketlerin tekrarını önleyici hiçbir tedbir almayan, hiçbir sorumluluk üstlenmeyen, yasal mevzuatı uygulamayan, uygulamaları denetlemeyen devlet bürokrasisindeki sorumlular ve atanmış veya seçilmiş siyasi yetkililer? Yine ihmallere bilerek ya da bilmeyerek göz yuman idari sorumluların soruşturulmasına ilgili bakanlıklar izin vermeyecek mi? Yine onlara dokunulmayacak mı? Yine bir sonraki faciada ölecek canları mı bekleyeceğiz? Yine, yeni felaketlere rıza mı göstereceğiz? Peki bu sefer kimler kurban olacak? Biliyoruz ki böyle bir coğrafyada ölenler hep tanımadıklarımız olmuyor, olmayacak da…

İnsanı yaşat ki devlet yaşasın

Osmanlı Devleti kurulurken, 13. yüzyıl Anadolu aydınlanmasının öncülerinden Şeyh Edebali'nin(*) Osman Bey'e nasihatidir: İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!.. 600 yıllık Osmanlı egemenliği boyunca devletin temel ilkesi oldu bu şiar, devamında da cumhuriyet yönetimi devraldı bu geleneği. Ancak, görevi yurttaşı yaşatmak için denetim organı olan devletin, güçler ayrılığı ilkesini de kullanarak, demokratik ve özgürlükçü bir sistemle yürümesi 1980’lerden itibaren sermayenin palazlanması ve küreselleşen sermaye ile bütünleşmesine engeldi. Nitekim, 24 Ocak 1980’den başlayarak uygulamaya alınan "ekonomiyi yeniden yapılandırma kararları”, demokratik bir muhalefetle karşılaşınca, 12 Eylül 1980’de anayasanın ve tüm demokratik mekanizmaların tasfiyesiyle bu cumhuriyet geleneği de adım adım yok edilmeye başlandı.

Küresel sermaye ile bütünleşerek, ülkenin bütün doğal ve insan kaynaklarının peşkeşiyle “büyüme” adı altında kendini katlayarak palazlanan işbirlikçi sermaye bu yolda sıklıkla cumhuriyet döneminin kalıntısı olan, yurttaş haklarını savunan denetim ve yargı mekanizmalarıyla karşılaştı. Ancak 2002’den itibaren bugüne dek AKP iktidarı boyunca devletin tüm denetim mekanizmaları ve giderek de güçler ayrılığı ilkesi tamamen tasfiye edildi ve geldik bugüne…  

Bugün yaşadığımız facia ve felaketlerin habercileri de 20 yıl öncesinden başlamıştı çoktan.

  • Yıl 2004’dü. Abdülhamit döneminden kalma demiryolu üzerindeki trenleri hızlandırdılar. Seferler başladıktan 2-3 ay sonra viraja hızlı giren bir tren devrildi Sakarya’nın Pamukova ilçesinde. 1. ve 2. vagonda 41 yolcu öldü, 89’u yaralandı. ‘Hız sınırı olan viraja 132 km hızla girdi’ diye makinist 2,5 yıl hapse mahkum oldu. Yattı çıktı. Bilirkişi demiryollarını 8’te 4 kusurlu buldu. Soruşturmanın savcısı TCDD Genel Müdürünü de davaya dahil etmek istedi, ancak o dönemin Ulaştırma Bakanı izin vermedi. 100 yıllık yolda, eski trenleri hızlandırma projesinin sorumlusu olan aynı bakan kısa bir dönem sonra da başbakan oldu. Üst yargıya yapılan itirazlara rağmen zaman aşımı bahanesiyle konu kapandı.(https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Pamukova_tren_kazas%C4%B1)
  • İnsanı yaşat ki devlet yaşasın
  • 2008’de İstanbul Davutpaşa’da bir maytap atölyesindeki patlamada 21 kişi hayatını kaybetti, 115 kişi yaralandı. Yıllarca süren yargılama sonrasında sadece bina sahipleri 5’er yıl hapis cezası aldı. Ruhsatlardan sorumlu belediye görevlileri ise birkaç ay ceza aldılar ve sonrasında dava zaman aşımı nedeniyle kapandı. (https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/21-kisi-hayatini-kaybetmisti-davutpasa-patlamasi-davasinda-saniklar-yeniden-dinlendi-2088278)
  • İnsanı yaşat ki devlet yaşasın
  • 2009’da İstanbul’un en merkezi bölgelerinden birinde Ayamama deresi taştı. Sel felaketi 31 kişinin ölümü ve 9 kişinin kaybolmasıyla sonuçlandı, en az 70 milyon dolarlık bir zarar oluştu. Dönemin başbakanı ve çevre ve şehircilik bakanı afeti bir tufan olarak yorumladı ve alınacak bir önlem olmadığını söyledi. Ölenler öldükleriyle kaldı. (https://tr.wikipedia.org/wiki/2009_Marmara_sel_dizisi)
  • İnsanı yaşat ki devlet yaşasın
  • 2010’da Zonguldak-Kilimli’de maden ocağında grizu patladı. 30 emekçi göçük altında kaldı. İlk bilirkişi raporu, ölen mühendisleri sorumlu gösterdi. Yargılamalar sonunda aralarında Türkiye Taşkömürü Kurumu yöneticilerinin de olduğu 5 kişi 5-10 yıl arası hapis cezası aldılar, ancak karar hâlâ kesinleşmedi. Yargı süreci devam ediyor. (https://tr.wikipedia.org/wiki/Karadon_maden_kazas%C4%B1)

 

  • 2014’de Soma’da 301 maden emekçisi can verdi. Facia, Cumhuriyet tarihinin en çok can kaybı ile sonuçlanan iş ve madencilik kazası olarak kayıtlara geçti. Yargılamalar sonunda 14 sanık hakkında verilen hapis cezaları Yargıtay tarafından bozuldu. Anayasa Mahkemesi kamu görevlisi olan bazı şüpheliler hakkında soruşturma izni verilmemiş olmasını yaşama hakkının usul boyutunun ihlâli saydı. Yargı süreci devam ediyor. Ölen 301 maden işçisinin ve ailelerinin hak arama mücadelesini sürükleyen Can Atalay ise şu anda mahkûm. (https://tr.wikipedia.org/wiki/Soma_Facias%C4%B1)
  • İnsanı yaşat ki devlet yaşasın
  • Aynı yıl, Konya Ermenek’te kömür madenini su bastı. 18 emekçi can verdi. Olaydan 4 ay önce, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yapılan denetimlerde toplam 8 mevzuata aykırılık tespit edilmiş ve idari para cezası uygulanmıştı fakat ocak çalışmaya devam etti. Yargı süreci sonunda maden sahibi ve hissedarlar, görevli mühendis ve iş güvenliği uzmanı çeşitli hapis cezalarına çarptırıldılar. Bilirkişi raporundaki tespitlere rağmen, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'na bağlı müfettişlerin soruşturulması için izin verilmedi. (https://tr.wikipedia.org/wiki/Ermenek_maden_kazas%C4%B1)
  • İnsanı yaşat ki devlet yaşasın
  • 2018’de, bu sefer Çorlu’da, yağış nedeniyle rayların altındaki toprak menfezin kayması sonucu trenin 5 vagonu devrildi. Kazada 25 kişi öldü, 317 kişi de yaralandı. Çorlu Cumhuriyet Başsavcılığı siyasetçiler, bürokratlar, TCDD'nin üst yönetiminde yer alan kişiler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi. Makinistlere takipsizlik kararı verilirken, 4 kişi hakkında iddianame hazırlanmasını kararlaştırdı. Kaza kurbanlarının ailelerinin çabası sonucunda, kazadan 6 yıl sonra dava karara bağlandı. 17 sanığın yargılandığı davada dönemin TCDD Bölge Müdürü, Bakım Müdürü, Bakım Servis Alanlarından Sorumlu Müdür Yardımcısı 9-17 yıl arasında hapse mahkûm oldular. Kararı protesto eden aileler hakkında da davalar devam ediyor. (https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87orlu_tren_kazas%C4%B1)
  • İnsanı yaşat ki devlet yaşasın
  • 2020 yılında, Sakarya'nın Hendek ilçesinde bir havai fişek fabrikasında patlama meydana geldi. 7 emekçi öldü, 127’si yaralandı. Olayın ardından havai fişeklerin tahliyesi sırasında, ikinci kez patlama meydana geldi ve 3 jandarma öldü, 12 kişi de yaralandı. Fabrikada daha önce de ölüm veya yaralanmayla sonuçlanan patlamalar olduğu gündeme gelmişti. Fabrikanın sahibi 16 yıl, sorumlu müdürler 6 yıl hapse mahkûm oldular ama Yargıtay bu kararları bozdu. Yargı süreci hâlâ devam ediyor.(https://tr.wikipedia.org/wiki/2020_Hendek_havai_fi%C5%9Fek_fabrikas%C4%B1_patlamas%C4%B1)
  • İnsanı yaşat ki devlet yaşasın
  • 2021’de Batı Karadeniz Bölgesi’nde etkili yağışlar sonucu sel, su baskını ve heyelanlar meydana geldi. Kastamonu, Sinop ve Bartın illerinde sellerde toplam 97 kişi hayatını kaybetti, 228 kişi yaralandı. Bozkurt ilçesinde yıkılan bir apartmanın müteahhidi dışında yargılanan yok. Oysa, dönemin İçişleri Bakanı selin ilk anlarında ilçe merkezinin yukarısında bulunan tomruk deposundan gelen ağaç ve kütüklerin yarattığı baraj etkisi ile Ezine Çayı üzerindeki köprüyü tıkadığı, suyun geçişinin engellenmesiyle birlikte biriken sel sularının taşarak ilçeye yayıldığını açıklamıştı. Doğal hâli ile geniş bir nehir yatağına yayılan Ezine Çayı'nın yatağı 2000'li yıllardan sonra daraltılmıştı ve burada elde edilen araziye süreç içerisinde konutlar inşa edilmişti. (https://tr.wikipedia.org/wiki/2021_Bat%C4%B1_Karadeniz_sel_felaketi)
  • İnsanı yaşat ki devlet yaşasın
  • Daha geçtiğimiz yıl yaşadığımız faciaların iziyse hâlâ taptaze. Erzincan İliç’teki altın madeninde siyanür liç işleminden sonra depolanan toprak yığını heyelana dönüştü. 9 emekçi hayatını kaybetti. Siyanürlü toprak 300 dönümlük bir araziye yayıldı. Olayla ilgili olarak işletmeci şirketin 8 yöneticisi hâlâ yargılanıyor. Kazanın hemen ardından TMMOB şu açıklamayı yaptı: “Kapasite artırımı için Bakanlığın verdiği ÇED olumlu kararı ve açık ocak işletme genişletmesi için verilen ÇED gerekli değildir kararına karşı açtığımız davalar var. İliç Çöpler Altın Madeni işletmesi kapatılmalıdır ve rehabilite çalışmalarına başlanmalıdır dedik. Facia geliyor dedik... Facia geldi...” (https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0li%C3%A7_maden_kazas%C4%B1)
  • İnsanı yaşat ki devlet yaşasın
  • Yine geçen yıl, İstanbul’un göbeğinde, Beşiktaş’ta bir gece kulübünde tadilat sırasında çıkan yangın sonucunda 29 emekçi can verdi. Kulüp yöneticisi ve tadilattan sorumlu kişiler dahil 9 sanığın yargılanması devam ediyor. Son duruşmada bir tanık ifadesine göre, işletmenin kurulduğu tarihten bu yana alınan ruhsatların hepsinde usule aykırı işlem yapılmış, yıllarca usulsüz işlemlerle çalıştırılan iş yeri denetlenmemiş. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ise yangından hemen sonra işletmenin inşaat için gerekli izinleri almadığını belirtmişti. (https://tr.wikipedia.org/wiki/2024_Gayrettepe_gece_kul%C3%BCb%C3%BC_yang%C4%B1n%C4%B1)
  • İnsanı yaşat ki devlet yaşasın
  • Daha geçtiğimiz ay, 2024 yılının sonunda, Balıkesir’de bir mühimmat fabrikasındaki patlamada da 11 emekçi hayatını kaybetti, 7’si yaralandı. Patlamanın ardından şirket yöneticilerinden 3 kişi şimdilik tutuklu. Fabrikaya verilen üretim izinlerine, ruhsatlandırmaya dair henüz herhangi bir bilgi yok. 
  • İnsanı yaşat ki devlet yaşasın

…ve son olarak, bu yıla da geçtiğimiz hafta bir tatil beldesinde, Bolu Kartalkaya’da bir otel yangını faciasıyla başladık. Yarısı çocuk 78 kişi can verdi. İlk andan itibaren, yetkisiz(!) ve sorumsuzların(!) birbirlerini suçladıkları bir tiyatro oyununu izliyoruz günlerdir. İlk ifadesinde, otelin sahibi bile otel çalışanlarına attı sorumluğu. Herkes sütten çıkma ak kaşık, otelde ölen de suçlanan da yine o otelin emekçileri görünüyor.

20 yıldır olup bitenlere gösterdiğimiz rıza ve sessizlik, bu felaketin de habercisiydi aslında. Yıllardır art arda yaşanan ve birbirini tekrarlayan bunca felaketin ortak yanı ne olabilir? Biliyoruz ki, bir sonucu yaratan sebepleri ortadan kaldırmazsanız sonuçları değiştiremezsiniz. Aynı biçimde davranarak, aynı koşullar altında hep aynı sonucu alırız. Başımıza gelen bir felaketse, felaketi yaratan koşulları değiştirmedikçe aynı felaketlerle defalarca karşılaşırız. Eğer tren kazaları, sel felaketleri, maden kazaları, fabrikalardaki patlamalar, kontrolsüz büyüyen yangınlar birkaç yıl arayla ve sıklıkla, tekrar tekrar karşımıza çıkıyorsa, bu felaketlere sebep olan koşullar da değişmiyor demektir.

Yukarıdaki faciaların hiçbirinin önlenemez olmadığını herkes biliyor. Gerekli önlemler baştan alınmış olsaydı, yerel ve merkezi yönetime bağlı sorumlu idari birimler gerekli denetimleri zamanında yapmış olsalardı, yapılan denetimlerde tespit edilen eksikliklerin peşinde koşmuş olsalardı, görevlerini yapmayan sorumlu ve yetkililer ödüllendirilmek yerine yargı süreçlerine dahil edilmiş olsalardı, yargılamalar sonucunda sorumlular hak ettikleri caydırıcı cezalara, zaman geçmeden çarptırılmış olsalardı, aynı felaketler defalarca karşımıza çıkabilir miydi?

Bu dediğimiz ancak, “insanı yaşat ki devlet yaşasın” ilkesinin hayata geçtiği, devletin ve kurumların, yasaların, idari süreçlerin yurttaşlar için geçerli olduğu, insan yaşamının her şeyden, her türlü kâr ve ranttan daha değerli olduğu bir coğrafyada geçerli koşullar. Ne yazık ki, artık yaşadığımız ülkede, merkezi yönetimin odağında her türlü felaketin kök nedeninde “fıtrat” ve “kader kazası” olduğu, normal olmayan ölümlerin de “şehadet” ile kutsandığı gerçeği var. Bu kabuller de ne olursa olsun, kim ölürse ölsün, yaşanan felaketin boyutu ne kadar olursa olsun, önce “aman suç üstümüze kalmasın”, “bize bulaşmasın” savunmasıyla ve ölenlerin arkasından rahmet dileyerek cenaze namazında boy göstererek sorumluluklardan sıyrılmayı getiriyor.  

Son faciada da hukuksal süreçlerde sorumluluk otel sahibi ve yöneticilerin üstüne atılacak, her zaman olduğu gibi. Sahipleri de tazminat ödemek zorunda kalacaklar. Ölenler öldükleriyle kalacak. Davalar yıllarca sürecek ve bizler de unutacağız. Peki ya bugüne kadar yaşananlardan ders çıkartmayan, felaketlerin tekrarını önleyici hiçbir tedbir almayan, hiçbir sorumluluk üstlenmeyen, yasal mevzuatı uygulamayan, uygulamaları denetlemeyen devlet bürokrasisindeki sorumlular ve atanmış veya seçilmiş siyasi yetkililer? Yine ihmallere bilerek ya da bilmeyerek göz yuman idari sorumluların soruşturulmasına ilgili bakanlıklar izin vermeyecek mi? Yine onlara dokunulmayacak mı? Yine bir sonraki faciada ölecek canları mı bekleyeceğiz? Yine, yeni felaketlere rıza mı göstereceğiz? Peki bu sefer kimler kurban olacak? Biliyoruz ki böyle bir coğrafyada ölenler hep tanımadıklarımız olmuyor, olmayacak da…

(*) Şeyh Edebali kimdir? Şeyh Edebali (ö. 1326), Osmanlı Devleti'nin kuruluş yıllarında yaşamış bir Ahi şeyhidir. Hacı Bektaşi Veli ve Ahi Evran ile Anadolu Ahilik geleneğinin ve Ahi Teşkilatı'nın kurucularından olduğu kabul edilir. Osman Gazi'nin kayınbabası, hocası, Osmanlı Devleti'nin de fikir babasıdır.

Yazar can çınar

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış