‘Jamal’ S. Demirtaş’ın sekizinci kitabı imiş. Kitabın sonundaki ‘teşekkür’ yazısından öğrendim. Seher, Devran, Dad, Leylan, Efsun, Arafta Düet(Y. Bener’le birlikte), Onurlu Yaşam Davası(savunma) önceki kitaplarının isimleri. Jamal’la birlikte 8 yılda sekiz kitap. Yine aynı bölümden öğreniyoruz ki, hapiste kaldığı müddetçe her yıl için bir kitap hedefi koymuş kendine. Yani sekiz yıl hapis, sekiz kitap.
Kıymet verip bu yazıyı okuma zahmetine girişecek olanlar için başlıkta yer alan ‘özeleştiri’ ifadesinin anlamını deşifre ederek başlamak istiyorum. Öyle ya Demirtaş’ın kitabının söz konusu edildiği bir yazıda kişisel bir ‘özeleştiri’nin yeri ne?
‘Jamal’a kadar Demirtaş’ın hiçbir kitabını okumamıştım. Elime aldığım ve okuduğum tek kitabı, Jamal. Aslında iyi bir okurum. Bunlara edebi eserler de dahil. Oldukça geniş bir skalada. Aslında oku(ya)mama sürem uzadıkça rahatsızlık hisseden de biriyim. Üstelik S. Demirtaş politik yaşamı itibarıyla sevgi ve heyecanla izlediğim bir kişilik olduğu halde hiçbir kitabını okumadım, okumak istemedim. Bu ilgisizliğin kendime açıkca ve ikna edici bir şekilde açıklayabildiğim bir nedeni de yok. Daha doğrusu kendime itiraf edebildiğim nedenler arasında ‘işte budur’ diyebildiğim bir neden yok. Sanırım bu tepkisel tutumumun başlangıç nedeni; bir politikayla yakından ilgili bir kişilik olarak benim, Demirtaş’ın onu tanımamıza vesile olan siyasi kişiliği ile hiç ilgisi olmadığı bir alanda ürün veriyor olmasıydı. Sanki araya yabancılaştırıcı bir düzenek dahil oluyordu. Kendisini yakından/doğrudan tanıma fırsatı bulamamış birisi olarak, ‘bu da nereden çıktı şimdi’ düşüncesine kapıldım sanırım. Ayrıca galiba yazdıkları ile hayal kırıklığına uğrayacağım, siyasi alanda dikkat çekici kişiliğinin yara alacağı yönündeki önyargı ve korkumun da etkili olduğunu düşündüğümü hatırlıyorum, başlangıçta. Tabii ki ‘hapishane edebiyatının’ vakıf olduğum ürünlerinin bende yarattığı negatif etkiyi de küçümsememem gerek. Özetle Jamal her nasılsa okuduğum ilk kitabı oldu, Demirtaş’ın. Baştan söyleyeyim diğer kitaplarını da okuyacağım.
Jamal’ın arka kapağındaki şu satırlar, okumaya başladığımızda neyle yüzyüze kalacağımızın işaretlerini veriyor: “Düşenlerin, sürülenlerin, yersiz yurtsuz bırakılanların, içlerinde bir anda ‘tık’ diye bir şeyler kopanların, acımasızca işleyen bir çarkın dişlilerinde öğütülenlerin son sığınağıdır sokak." Siz o’nu anladınız hemen Demirtaş Jamal’da sokağı ve sokakta bir ‘ömür’ yaşayanları anlatıyor, çarpıcı bir şekilde. ‘Jamal’da sokakta yaşıyor. Şöyle devam ediyor arka kapak yazısı; “İnsanların en güzel hallerine de tanık olunur, en kötücül hallerine de. Ama sokağın ‘sesine’ kulak vermek değildir aslolan, o ‘sesin’ bizzat kendisi olmaktır. Sokak özgürlüktür çünkü, özgürlük sokaktadır.” Son cümle-sanki bir motto olarak- sık sık tekrarlanıyor, kitapta.
Edebiyat eleştirmeni değilim. Haddimi aşmak ve zırvalamak istemem. Ama Demirtaş; Jamal’la onun ve diğer ‘sokağı mesken tutmuş’ her yaştan, her ırktan, her inançtan kadın ve erkeklerin çarpıcı öyküsüyle beni etkiledi. Diğer yandan insan, yazarın deneyimlemediğini düşündüğüm bir mekanı ve o mekanın sakinlerini nasıl bu kadar etkili, bu kadar canlı, elle tutulur, neredeyse gözünüzde canlanır bir şekilde aktarabilir/ tasvir edebilir, hayran kaldım, doğrusu. Merak uyandırıcı olay örgüsü, son derece esprili dili de Demirtaş’ın edebi yeteneklerini sergiliyor. Bir solukta okudum. Sizde bu amatör okuyucunun satırlarının içtenliğine güvenin ve ‘jamal’ı okuyun. Ben diğer kitaplarını da okuyarak 8 yılda edebi serüveninin nereden gelip ‘jamal’a ulaştığını öğrenmek istiyorum.
Son söz yerine Jamal'ın tiradı: "Arus bir yalan olabilir ama benim aşkım gerçekti. Tuğba şeytan olabilir ama benim Arus'um bir melekti. Ölüm yalan olabilir ama hayat gerçekti ve devam ediyordu."
Bu satırları yazıp da söylememek olmaz:
Selahattin Demirtaş’a özgürlük!
Not: Kitabın kapak resmi de Demirtaş’ın bu kitap için cezaevinde yaptığı tablo.
Yorumlar (0)