Karadeniz’in Ritmi, Devrimin Melodisi

Şenol Morgül’ün "Hep O Şarkılar Geliyor Aklıma" adlı kitabı, okuyanı adeta bir zaman makinesiyle 1970’lerin Rize’sine taşıyor. Karadeniz’in dalgalarının hem coşkulu hem hüzünlü ritmi, kitabın her satırında hissediliyor. Bu eser, sadece bir dönemin siyasi atmosferini ya da toplumsal çalkantılarını anlatmıyor; dostlukların, müziğin, mizahın ve Karadeniz’in kendine has ruhunun iç içe geçtiği bir dünyayı ilmek ilmek dokuyor. Morgül’ün kalemi, nostaljiyi romantikleştirmeden, gerçekliği tüm çıplaklığıyla ama bir o kadar da sıcak bir dille sunuyor. Kitabı okudukça, hem gülümsüyor hem de o dönemin kayıplarının ağırlığını yüreğinizde hissediyorsunuz.

Karadeniz’in Ritmi, Devrimin Melodisi

Hep O Şarkılar Geliyor Aklıma: Karadeniz’in Ritmi, Devrimin Melodisi

Hafıza, yalnızca hatırlananların toplamı değildir; aynı zamanda neyin unutulacağına dair kurumsal ve kültürel tercihlerden oluşur. Ricoeur, hatırlama ile unutma arasındaki karşılıklı ilişkiyi açarken, seçici hatırlamanın tarih anlatısının bizzat dokusuna işlendiğini; kimi olayların “aşırı hatırlanırken” kimilerinin kamusal bilinçten dışlandığını belirtir. Bu dışlama, bireysel bir dalgınlık değil, siyasal-toplumsal bir mekanizmadır: hatırlamanın siyasetidir.

Şenol Morgül’ün Hep O Şarkılar Geliyor Aklıma adlı kitabı, okuyanı adeta bir zaman makinesiyle 1970’lerin Rize’sine taşıyor. Karadeniz’in dalgalarının hem coşkulu hem hüzünlü ritmi, kitabın her satırında hissediliyor. Bu eser, sadece bir dönemin siyasi atmosferini ya da toplumsal çalkantılarını anlatmıyor; dostlukların, müziğin, mizahın ve Karadeniz’in kendine has ruhunun iç içe geçtiği bir dünyayı ilmek ilmek dokuyor. Morgül’ün kalemi, nostaljiyi romantikleştirmeden, gerçekliği tüm çıplaklığıyla ama bir o kadar da sıcak bir dille sunuyor. Kitabı okudukça, hem gülümsüyor hem de o dönemin kayıplarının ağırlığını yüreğinizde hissediyorsunuz.

Karadeniz’in Mizahı ve Hayatın Gerçekliği

Morgül’ün anlatımındaki en çarpıcı özellik, hayatın zorluklarını Karadeniz’in o eşsiz alaycı mizahıyla harmanlaması. Kitapta, Şevki Bakırhan’ın miting pankartları için topladığı bezleri annesine teslim ettiği bir sahne var. Annesi, bu bezleri çuvallarla alıp yatakların altına sermek için temizliyor. Bu an, dönemin politik coşkusunun ve idealizminin, günlük hayatın sıradan ama bir o kadar anlamlı detaylarıyla kesiştiği bir tablo gibi. İşte bu, Morgül’ün ustalığı: en ciddi anlarda bile insanı gülümseten, hayata dair küçük ama derin bir ayrıntıyı yakalaması. Bu sahne, bir yandan dönemin devrimci ruhunu, diğer yandan Karadeniz insanının pratik zekâsını ve hayata tutunma çabasını yansıtıyor.

Morgül, Rize’nin dar sokaklarında, çay ocaklarında, miting alanlarında geçen hikâyeleri anlatırken, okuru bir masanın etrafına, çay bardaklarının tıngırtısına davet ediyor. Bu samimi üslup, kitabı bir anı romanından çok, eski bir dostun hatıralarını dinlemeye benzetiyor. Okur, sadece bir hikâyeyi okumuyor; o dönemin kokusunu, sesini, ruhunu yaşıyor.

Müziğin ve Kültürün İzinde

Hep O Şarkılar Geliyor Aklıma, adından da anlaşılacağı üzere, müziğin birleştirici ve dönüştürücü gücüne bir saygı duruşu. Kitap, Rize’nin ilk caz orkestrası Los Lazikostan, ilk kadın kemençeciye kadar uzanan bir kültürel panorama sunuyor. Bu hikâyeler, sadece bir dönemin değil, bir bölgenin kültürel zenginliğini de gözler önüne seriyor. Karadeniz’in horonları, türküleri, kemençenin o iç titreten sesi, devrimci şarkılarla birleşiyor ve gençlerin idealleriyle yankılanıyor. Ancak Morgül, bu müzikal yolculuğu bir kahramanlık öyküsüne dönüştürmüyor; aksine, bu şarkıların arasında kaybolan hayatların, yarım kalan hayallerin de izini sürüyor.

Kitap, aynı zamanda bir aidiyet arayışının öyküsü. 1970’lerin Rize’sinde, gençler hem kendi kimliklerini hem de dünyayı değiştirme hayallerini arıyor. Karadeniz’in dağlarından yükselen şarkılar, bu arayışın fon müziği oluyor. Ancak bu hayaller, dönemin siyasi çalkantıları ve baskıları altında eziliyor. Morgül, bu kayıpları ne abartıyor ne de dramatize ediyor; sadece anlatıyor, hem de öyle bir içtenlikle ki, okurken o gençlerin umutlarını ve hayal kırıklıklarını kendi yüreğinizde hissediyorsunuz.

Nostalji mi, Gerçeklik mi?

Morgül’ün anlatımı, nostaljiyle bezeli ama asla romantikleştirilmiş değil. Karadeniz’in dalgaları gibi, bazen sakin, bazen fırtınalı; ama her zaman sahici. Kitap, 1970’lerin Rize’sini sadece siyasi bir mücadele alanı olarak değil, bir yaşam alanı olarak resmediyor. Çay tarlaları, yağmurlu sokaklar, kahvehaneler, gençlerin bir araya geldiği mitingler ve o mitinglerin coşkusu… Hepsi, Morgül’ün kaleminde capcanlı bir tabloya dönüşüyor. Ancak bu tablo, sadece güzel anılardan ibaret değil; dönemin acıları, kayıpları ve çelişkileri de aynı açıklıkla işleniyor.

Kitapta, Karadeniz insanının o kendine has direnci ve mizahı, en karanlık anlarda bile bir ışık gibi parlıyor. Örneğin, Los Lazikostan’ın caz denemeleri, dönemin kısıtlı imkânları arasında bir neşe kaynağı olurken, aynı zamanda gençlerin özgürlük arayışını da simgeliyor. Bu küçük ama anlamlı detaylar, kitabı bir dönemin belgeseli olmaktan çıkarıp evrensel bir insan hikâyesine dönüştürüyor.

Neden Okunmalı?

Hep O Şarkılar Geliyor Aklıma, sadece 1970’lerin Rize’sini ya da Karadeniz kültürünü merak edenler için değil, insan ruhunun karmaşasını, dostluğun gücünü ve müziğin iyileştirici etkisini hissetmek isteyen herkes için bir hazine. Morgül’ün samimi ve yalın dili, okuru o dönemin içine çekiyor ve bir an bile kopmanıza izin vermiyor. Kitabı okudukça, o şarkılar gerçekten de aklınıza kazınıyor; kemençenin tınısı, devrimci marşların coşkusu ve Karadeniz’in dalgalarının sesi kulaklarınızda çınlıyor.

Bu kitap, bir dönemin ruhunu yakalamakla yetinmiyor; aynı zamanda bugünün okuruna, umudun, dayanışmanın ve mizahın her zaman bir çıkış yolu olabileceğini hatırlatıyor. Şenol Morgül, Hep O Şarkılar Geliyor Aklıma ile sadece bir hikâye anlatmıyor; bir kültürü, bir dönemi betimliyor.

Karadeniz’in Ritmi, Devrimin Melodisi

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış