İktidar çevrelerinin ‘süreç’ adını bile telaffuz etmekten kaçındığı gelişme, meclis komisyonu olarak start aldı. 5. toplantısını yaptı. Devlet Bahçeli’nin 2024 Ekim ayında işaret fişeğini çaktığı süreç 11. ayını sürüyor. Oldukça anlamlı bir kamuoyu yoğunluğunun bu gelişmelerin ‘Kürt sorununun’ çözümüne kapı aralayacağı düşüncesini/umudunu taşıdığı bir vakıa, ama daha fazla bir yoğunluğun da olan bitene bir çok bakımdan şüpheyle yaklaştığı ve karşı durduğu da bir gerçek. Özellikle despotik iktidara kuvvet aşısı olabileceği, ömrünü uzatabileceği kaygısıyla.
Doğrusu kuvvetli kuşkular beslenilen bir süreçti bu başlangıçtan beri. Ancak memleketin hayati sorunlarından Kürt sorununun daha geniş kesimlerce tartışılır hale gelmesi, meclisin konuyu sahiplenmesi ihtimali kimi kuşkuların bastırılmasına neden oldu, hakeza silahların terk edilmiş olması. Ancak komisyon da kurulup çalışmalarına başladıktan sonra-6. Toplantıya hazırlanıyorlar- kuşkuların artarak devam ettiğini söylenebilir. Bunun için önemli göstergeler var:
-Komisyonun 2. toplantısını devlet erkanı ve MİT katılımıyla kamuya gizli yapması ‘ne oluyor’ kuşkusunu derinleştirdi. ‘Şeffaflık’ beklenirken ve şeffaflığın olmamasının geçmiş deneyimlerden çıkarılan en kritik eksiklik olduğu belli iken. Devlet istihbaratının gölgesinde konuşulanların açıklanmasının yasak olduğu bir toplantı!!!
-Cumartesi annelerinden birinin konuşmasını Kürtçe yaparken meclis başkanının müdahalesi ile Türkçe konuşmasının istenmesi kuşkuları daha da artırdı. Üstelik bu müdahalenin gerekçesi ‘meclis çatısı altında olunduğu ve meclis kurallarının ‘başka bir dilde’ konuşmayı yasakladığı’ olarak sunuldu. Bu tutum Kürtçe’ye, yani bir halkın anadiline karşı yıllardır sürdürülen yıkıcı bir tavır olmak yanında, insan onuruna, anadilini her alanda kullanabilme ve kendini var etme hakkına bir saldırı niteliğindedir. Gerçi her ne kadar ‘devletin’, komisyonla Kürt sorunu arasında bir bağ olduğunu açıkça kabul etmemesi bir olgu olarak ortada duruyor olsa da bu tutum şaşırtıcıydı, yine de. Belli ki devlet, rezervlerinden, yasaklarından arınma çabası içinde değil, inatla.
-Özellikle Dış İşleri Bakanı ve Savunma bakanının ısrarla ve tehditkar bir dille Kuzey Suriye oluşumu hakkında yıkıcı üslupla demeçler vermesi, müdahale ihtimalinden sözetmesi. Türkiye’deki Kürt nüfusu ile Suriye’deki Kürt nüfusu arasındaki tarihi, duygusal, manevi bağları umursamayarak. Bu konuda Bu çerçevede SDG’nin HTŞ ile kayıtsız şartsız birleşmesini istemenin komisyon çalışmalarına darbe anlamı taşıdığı açıkken. Kobani sürecini hatırlamak yeterince uyarıcı olmalı.
-Mevcut yasal mevzuat ve düzenlemeler çerçevesinde kolayca halledilebilecek, örneğin hasta tutukluların salıverilmesi, kayyım uygulamalarına maruz kalanların göreve iadesi, AYM ve AİHM kararlarının uygulanması...vb. gibi rahatlatıcı tedbirlerden ısrarla kaçınılması. HDP eş başkanları, Gezi tutukluları..vb. ‘içeri’de hala. Hapishaneler eski-yeni siyasilerle, aydınlarla dolu iken demokratik Türkiye için umutlu olmamız mı bekleniyor. Örgütü feshedilmiş, silahı terk etmiş insanların yurda dönüşü için düzenlemeler beklenirken olup bitenden kuşkuya düşmekten daha doğal ne olabilir?
Bütün bu gelişmelerin yanında iddianamelerin hala hazırlanmamış olması, CHP belediyelerine dönük operasyonların doludizgin devam ediyor olması, grevlerin yasaklanıyor oluşu İktidar cephesinde ‘değişen bir şeyin olmadığını’ gösteriyor.
Gerçi Şener şen’in filmindeki replik gibi ‘agam bizimle eglenmek’ için başlatmadı bu süreci. Açık ki devletin kimi bölgesel ‘yüksek menfaatleri’ zorunlu kıldı. Ancak yine de belli ki devletin tamamı bu sürece ikna olmuş değil. Yüksek tepelerde bazı kesimler ayak sürüyor. Kürt meselesiyle yüzleşmek, demokratik taleplerle yüzleşmek gibi bir dertleri zinhar yok. Hani ‘iç cepheyi tahkim etmek’ gereği nasıl vücut bulacaksa! Dem’i, demokratik güçleri komisyon kapısına bağlayacak, CHP’yi İmamoğlu kapısına, eski hamam eski tas devam edilebileceği mi varsayılıyor? Seyrettiğimiz, ‘bir sorunun çözülmesini istemiyorsan, zamanın girdabına teslim etmek istiyorsan komisyona havale et’ filmi mi? Bu komisyon o komisyon mu? En azından devletin yüksek tepelerinde güçlü bir kesimin niyeti bu, anlaşılan.
Kuşkusuz bu komisyonla Türkiye'nin demokratikleşmesinin sağlanacağı beklenmiyor. Ama halkların bu yolda kapının aralanabileceği umudu da heba edilmemeli. Güvencemiz Chp, Dem, sosyalist parti temsilcilerinin orada olmaları.
Yorumlar (0)