Komisyon, İmralı, Sorular…

Dem Parti’nin önceliği ısrarla ve inatla siyasi tutukluların serbest bırakılması, hasta mahkumların zor durumlarına ivedilikle çare bulunması, ülkeye geri dönüşler yoluyla geleceklerin uyumu için gerekli düzenlemeler yapılması, Kürt dili üzerindeki yasaklar(komisyonda bile devam ediyor), şeffaflığa aykırı uygulamalar.. vb olması gerekmez miydi? Tabii ki kınama demeçlerinin ötesinde, sürecin selameti endişesinden bir ölçüde de olsa uzaklaşmış olarak.

Komisyon, İmralı, Sorular…

Öncelikli olarak cevap aranması gereken soru, ‘süreç nasıl oldu da İmralı’ya gidip gitmeme noktasına sürüklendi’. Öncelikler sıralamasında neden İmralı’ya gitme zorunluluğu ön plana geçti. Demokratikleşme adımları için ciddi bir kamuoyu baskısı oluşmuşken, bizatihi kendisi  geleneksel barış karşıtı güçler tarafından ciddi kışkırtmalara ve provokasyonlara yol açacağı belli olan bu öncelik nasıl belirlendi? İmralı’ya gitme talebinin yaratacağı kırılma öngörülemez miydi?

Bu talebin ısrarlı savunucularından bir tarafın D. Bahçeli ve MHP ileri gelenleri olduğunu biliyoruz. Her ne kadar kafasının derinliklerinde neler yattığını, zorladığı yola girilirse nasıl bir Türkiye’ye uyanacağımızı bütün çıplaklığı ile bilemiyor olsak da, bir-iki yıl öncesine kadar ki söylemlerinden ülke için umut verici bir gelecek projesi üretmenin imkansız olduğu belli iken ve hala da onların ‘terörsüz Türkiye’ projesinin neye karşılık geldiğini anlamak mümkün değilken, bu ısrarlı ‘İmralı’ya gitme talebinin anlamı ne olabilirdi ki? Bu sorunun cevabı üzerinde ciddi bir şekilde düşünüldü mü?

Tabii ki diğer tarafı da Dem Parti. Tecrit kırılgan bir şekilde de olsa ortadan kalkmış, İmralı’nın kamuoyuna yönelik söylemlerinin hatta kulis bilgileriyle birlikte birçok koldan kamuoyuna ulaşabildiği koşullarda bu ısrarın demokrasi güçleri arasında erken bir kırılmaya yol açabileceği öngörülemez miydi? İktidar partisi AKP’nin son ana kadar tutumu net değilken bir durup düşünmek gerekmez miydi? Bu ısrarlı ve odaklanılmış talebin bir değişim süreci yaşayan müttefik CHP’da yaratacağı çalkantılar öngörülemez miydi?

İmralı ile yüz yüze görüşmek isteği, savaşan tarafın lideri ile doğrudan görüşme talebi eğer barış ve demokrasi arzu ediliyorsa tabii ki meşrudur ve gereklidir. Ancak görüşlerini devletle doğrudan; kamuoyuyla büyük ölçüde paylaşmasının mümkün olduğu koşullarda bu aceleciliğin, üstelik daha karşı tarafın içinde bulunduğu süreçten neler beklediği bir sır perdesi altındayken öne alınması, önceliklendirilmesi doğru olmuş mudur?

Komisyon, İmralı, Sorular…

Dem Parti’nin önceliği ısrarla ve inatla siyasi tutukluların serbest bırakılması, hasta mahkumların zor durumlarına ivedilikle çare bulunması, ülkeye geri dönüşler yoluyla geleceklerin uyumu için gerekli düzenlemeler yapılması, Kürt dili üzerindeki yasaklar(komisyonda bile devam ediyor), şeffaflığa aykırı uygulamalar.. vb olması gerekmez miydi? Tabii ki kınama demeçlerinin ötesinde sürecin selameti endişesinden bir ölçüde de olsa uzaklaşmış olarak. Süreç konusunda iktidarın büyük partisinin samimiyetinden bugün için kuşku duymak için yeterli nedenler orta yerde durmuyor mu? Geleneksel diplomasi tabiriyle nerede ‘güven artırıcı önlemler’ paketi? Tam tersine anti-demokratik ve hukuk dışı operasyonlar sürgit devam etmiyor mu?

CHP

CHP liderliği geleneksel kodlarından arınma çabası içerisinde, yeni liderliği önderliğinde. HDP’lileri garaj kapısından kabul eden, dokunulmazlıkların kaldırılmasına koltuk değneği olan CHP, bu tutumları dolayısıyla halktan özür dileme noktasına evrildi. Bu süreç son derece kırılgan kuşkusuz. Bir ileri bir geri sarsıntılar geçiriyor. Bir taraftan içeriden güçlü bir takoz olarak ayak direyiş, öte yandan dışarıdan faşizan bir kuşatma. Savcılığın kapatma talebi ve hukuksuz saldırıların sürgit devam etmesi. Ve tabii ki vücuda nüfuz etmiş ‘devlet partisi’ olma özellikleri. Ama her şeye rağmen sokaktalar, meydanlardalar. Demokrasi için, demokratik kaygılarla. CHP liderliğinin bu zorlu uğraşında en büyük dostu kuşkusuz Dem Parti olmak zorunda. Onu demokrasi ve barış cephesinden kopartmak isteyen ciddi yoğunluktaki gerici güçlere karşı. CHP’nin şimdiki liderliği bütün engellemelere rağmen cesur bir demokrasi kavgası veriyor. Bu süreç bitmiş bir süreç değil tabii ki. Özellikle Kürt sorunuyla ilgili önemli zaaflar taşıyor. Ve faşizan güçler de bu noktayı kaşıyor. CHP değişmez’ diyenler son yıllardaki değişikliklere/gelişmelere bir açıklama getirmek zorunda. CHP’nin kendini yenileme sürecine omuz vermek gerek. CHP keskin bir yol ayrımında. Ya Kürt fobisini üstünden atarak barış için, eşit haklar için daha radikal bir tutum alacak, ya da donmuş devletçi beyinlerin hakimiyetine geri dönecek.

Ezcümle İmralı’ya gitme konusundaki savrulmaya takılıp kalmamak gerek. Özellikle bu nedenle yıkıcı eleştirilerden ve duygusal tepkilerden kesinlikle uzak durmak gerek. Olumluluklara sarılarak ileriye doğru yürümek ihtiyacı var. Zaten İmralı da ısrarla ‘CHP’siz olmaz’ demiyor mu? Evet demokrasi ve barış mücadelesi CHP’siz olmaz. Denilebilir ki bu demokrasi ve barış güçlerine bağlı değil ki, tek başına. Doğrudur, öncelikli olarak tabii ki CHP’ye bağlıdır. Bu süreç de tamamlanmış bitmiş değildir.  Ancak yapıcı/onarıcı bir eleştirel tutum da bir başka zorunluluk.

Sürecin selameti kadar, CHP’yi kapatma girişimlerini, CHP üzerindeki çok yönlü hukuk dışı saldırıları ve bu saldırıların yaratacağı dalga üzerinde iktidarlarını kalıcı hale getirmek için binbir türlü oyun peşinde koşan otokrat iktidarı ıskalamamak en öndeki mesele.

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış