Mahsus Mahal'deki Ezgili Yürek

12 Eylül karanlığının ardından yasaktı Ruhi Su. Türküleri ondan dinlemek, onun türkülerini söylemek ne demek? Adı bile yasaktı.

Mahsus Mahal'deki Ezgili Yürek

13 yaşında tanıdım Ruhi Su’yu, o zamanlar “33’lük” denen uzunçalar plaklarıyla… ve o zaman öğrendim türkülerin, sadece TRT Yurttan Sesler korusunun ağzından değil, halkın ağzından nasıl okunduğunu… Büyürken yanımızdaydı; “Seferberlik Türküleri”, “Yunus Emre”, “Köroğlu”, “Pir Sultan” deyişleri, “Zeybekler”, “Semahlar”… ‘Kapansın “El Kapıları” bir daha açılmasın’ derken, haykırdık “Sabahın Bir Sahibi Var”, biter bu dertler acılar’ diye...

12 Eylül karanlığının ardından yasaktı Ruhi Su… Türküleri ondan dinlemek, onun türkülerini söylemek ne demek? Adı bile yasaktı. Bir gün üst kat komşumuzun, anneme “sizin oğlan Ruhi Su falan dinliyor, allah korusun yoksa komünist mi?” dediği de vâkidir , o yıllarda… Neyse ki korunduk o vakitler…

1984 sonları ya da 85 başları olsa gerek. Taksim’de Şan Tiyatrosu’nda Rahmi Saltuk konseri vardı bir gün; hem de büyük Ustası Ruhi Su’nun türkülerini söyleyecekti, Usta… Aynı zamanda, o zamanlar kanser teşhisi konan ama sakıncalı olduğu için devlet tarafından pasaport verilmeyince, tedavisi için Almanya’ya gidemeyen, göz göre göre ölüme terk edilen büyük Usta’yla dayanışma için yapılıyordu konser… Şan Tiyatrosu tıklım tıklım doluydu… Rahmi Saltuk “Dağlarına Bahar Gelmiş Memleketimin” diye başlamıştı saza ve ilk bölüm hep bir ağızdan söylenen Ruhi Su türküleriyle devam etti…

Konserin ikinci yarısı başlamak üzereydi, yerlerimize yerleştik. Kaldığımız yerden devam edeceğiz sanıyorduk… Ama karanlık sahnede perde açıldı ve birden Ruhi Su Usta’nın o muhteşem bas bariton sesi doldu salona… Ve aydınlandığında, Usta sazıyla sahnedeydi… Gücü, mecâli ancak iki türküye yetebildi o gün… Yıkıldı salon alkıştan, coşkudan… Hiç birimiz tutamadık gözyaşlarımızı… Üzerinden neredeyse 40 yıl geçmiş, bugün, bunları yazarken de diken diken oluyor tüylerim hâlâ… O gün, o salonda oldukça fazla sayıda koltuk işgal eden sivil polisler için de büyük bir sürpriz olmuştu ve onlar da şaşkınlıktan çaresiz kaldılar…

Çok geçmedi aradan… 20 Eylül 1985’de kötü haber geldi… O ses ışık olmuştu. Koştuk arkasından uğurlamaya sonsuzluğa, on binlerce genç, yaşlı, çocuk, kadın, erkek türkülerini ve halkını seven insan… 12 Eylül’ün ardından en kalabalık yürüyüş koluydu. Şişli camiinden çıkıp, Mecidiyeköy, Gayrettepe üzerinden Zincirlikuyu’ya ulaştığımızda bütün Ruhi Su külliyatını tek bir ağızdan söylemişti bile yüz bin kişilik Dostlar Korosu. Kortejin en önündeki cenaze arabası Zincirlikuyu mezarlığına girerken, o şimdi gökdelenlere terkedilen meydanda, bir anda polis giriverdi, sadece ve sadece türkü söyleyerek, bir büyük Usta’ya vefa borcunu ödemeye gelen halkın arasına… ve tek tek toplamaya başladı canları.

Hepimiz, tanıdık tanımadık kenetlenmiştik o anda, birimizi alsalar hepimizi alacaklardı mecburen, güçleri yetse… Arkamdan bir polisin bütün gücüyle ittirdiğini hatırlıyorum, birbirine kenetlenmiş bir grubu duvara doğru sıkıştırmaya çalışıyorlardı; arkadan çığlıklar geldi “ittirmeyin çocuklar var, eziliyorlar” diye… Polise dönüp hışımla bağırdım “ittirmeyin çocuklar var” diye. Şaşırdı polisler… Sonra beni çekmeye başladılar, kopsam alıp götüreceklerdi ama beni çektikçe ittirdikleri kitle de gelmeye başladı, ve geldikçe arkası rahatladı. En son aynı polisin, bana “bıraksana sen onları” diyerek çektiğini hatırlıyorum… ve ardından grup sıkışıklıktan kurtularak elele Beşiktaş’a doğru uzaklaştı, tabii ki ben de…

Az ileride, yolun karşısında bir otobüste gencecik insanları doldurduklarını gördük. Sonra öğrendik ki, o gün bir cenaze töreninden, türkü söyleyerek toplanan 163 can 15 gün boyunca 12 Eylül zindanlarında kaldı ve o zamanın emniyet müdürü Mehmet Ağar’ın emri altında işkence gördü… Tıpkı büyük Usta’nın da 1952 yılında, Sirkeci’deki Sansaryan Hanı’nın tabutluklarında günlerce kaldığı “mahsus mahal” dedikleri zindanlarda olduğu gibi…

Mahsus Mahal'deki Ezgili Yürek

Mahsus Mahal
 
Mahsus mahal derler kalırım zindanda
Kalırım kalırım dostlar yandadır
İk'elleri kızıl kandadır kanda
Ölürüm kardeş aklım sendedir
 
Artar eksilmeyiz zindanlarda
Kolay değil derdin ucu derinde
Kumhan ırmağında Karaburunda
Bulurum bulurum kardeş öfkem kındadır
 
Dirliğim düzenim dermanım canım
Solum sol tarafım imanım dinim
Benim beyaz unum ak güvercinim
Bilirim bilirim kardeş gelen gündedir

(Bu türküyü Ruhi Su, 1952 yılında, “tabutluk” denilen hücredeyken Sıdıka Hanım için hazırladı.)

Yazar can çınar

Yorumlar (1)

derya Deniz

26 gün önce / 20.09.2024

ruhi ve sıdıka su, ankara'da boratavların, berkeslerin, muzaffer şeriflerin, boranların, arenlerin öğrencisi... 40'lı - 50'li yıllarda kimselerin savaşa ve faşizme ses çıkaramadığı bir ülkede çoban ateşini yakan kuşağın ilk isyancılarından... ellerine sağlık can hocam...

  |   Beğenmedim 0   |   Cevapla

İlginizi Çekebilir