ölümsüzlüğün dizesi , Bertolt Brecht
Tankınız ne güçlü generalim,
Siler süpürür bir ormanı,
Yüz insanı ezer geçer.
Ama bir kusurcuğu var;
İster bir sürücü.Bombardıman uzağınız ne güçlü generalim,
Fırtınadan tez gider, filden zorlu.
Ama bir kusurcuğu var;
Usta ister yapacak.İnsan dediğin nice işler görür, generalim,
Bilir uçurmasını, öldürmesini, insan dediğin.
Ama bir kusurcuğu var;
Bilir düşünmesini de
Bertolt Brecht, 14 Ağustos 1956’da, Berlin’in gölgeli sokaklarında, Chausseestraße 125’te, gece yarısına yaklaşırken sessizce veda etti dünyaya. Onun ruhu, tiyatronun keskin bıçağı, dizelerin isyankâr çığlığı, hâlâ o evin taş duvarlarında yankılanır.
Brecht, bir ozandı, bir savaşçı, bir düşünce mimarı. Kalemi, kapitalin soğuk zincirlerini kıran bir çekicin sesiydi. “Epik tiyatro”sunda sahneler, yalnızca oyun değil, bir ayna tutardı insanlığa; yoksulluğun, adaletsizliğin, savaşın çirkin yüzünü gösterirdi. Seyirciyi uyandırmak isterdi, uyutmak değil. “Düşün!” derdi, “Soru sor, itiraz et!” Onun sözcükleri, bir işçinin alın teri kadar gerçek, bir devrimcinin yumruğu kadar sertti.
Galileo’sunda hakikati haykırır, Üç Kuruşluk Opera’da sistemi iğnelerdi. Cesaret Ana’yla savaşın göbeğinde bir annenin çaresizliğini, ama aynı zamanda direncini anlatırdı. O, sahnede sadece karakterler değil, bir çağın çelişkilerini oynatırdı. Weimar’ın kaosunda, Nazizm’in karanlığında, sürgünün yalnızlığında yazdı; hep yazdı. İsveç’te, Amerika’da, Zürich’te, her nerede olursa olsun, kalbinin ritmi devrimin temposuna uydu.
Chausseestraße’deki o ev, artık bir müze. Ama Brecht’in ruhu, taşlarda değil, dizelerde yaşıyor. “İnsan, insanın kurdudur” derken, aynı anda insanın umudu olabileceğini de fısıldardı. 1956’nın o serin ağustos gecesinde, saat 23:30’da, belki de son bir replik mırıldandı: “Değiştir dünyayı, buna ihtiyacın var.”
Ve dünya, hâlâ onun dizelerine muhtaç.
Brecht, ey asi ozan,
sözlerinle hâlâ sahnedesin.
Yorumlar (0)