Ona Şeytan Diyorlar

Sadık, Palamut Bükü'ne göçtüğü 1960'lı yılların ortalarından sonra yeni bir hayata adım atacaktır. O, 1963 yılında Yaka köyüne muhtar seçilmiştir. Yaşı da 40'larını biraz geçmiştir. O yaşlar Sadık'ın tam üretkenliğinin iyice doruk noktasına ulaştığı yıllardır. O artık takım elbiseli, her daim kravatlı ve tertemiz giyimli, elinde de çantasıyla devamlı hareket halindedir. Haftanın mesai günleri içinde nerelerde olduğu asla saptanamayan bir insandır. Köylünün tabiriyle o bir şeytandır...

Ona Şeytan Diyorlar

SADIK, ONA ŞEYTAN DİYORLAR

Bir rivayetle başlamak istiyorum bu konuya. Özellikle buralarda, yaşlı insanlar arasında sıkça dile getirilir bu tür sözler. Ne kadarının doğru, ne kadarının yanlış olduğunu bilemeyiz; ancak bir parça da olsa doğruluk payı olduğu düşüncesindeyim. Rivayet odur ki, Datça ilçesinin Yaka köyünde, Kelperiler adıyla bilinen ve bu köydeki üçüncü büyük sülale olan bu soyun, Kerpe adlı bir adadan Anadolu'ya ayak bastığı söylenir. Bu sülalenin önemli kişilerinden rahmetli Muhtar Sadık Yeşilgökçen ve ailesiyle ilgili sözler böyle başlar. Yıllar önce başlayan bu göç macerasının ayrıntıları şöyle devam eder: Yarımadanın Betçe'inde kabul gören söylenceye göre, üç kardeş Yarımadanın başlangıç noktası olan (Marmaris Armutalanı tarafı) yerden batıya doğru yola çıkarlar. Aslında onların bu yola çıktıkları nokta henüz tam olarak bilinmiyor.

Buralarda en çok konuşulan bir diğer rivayet ise, Akdeniz'de Rodos ile Girit adaları arasındaki Kerpe (Karpatos) adasından buralara göç ettikleri şeklindedir. Kader onlara nasıl bir ağ ördü de yerlerinden yurtlarından oldular, aslında tam olarak bilmiyoruz. Ancak bu üç kardeşin hareketlendiği yıllara denk düşen 1850'lerde, tarihi kayıtlar Rusların Kafkasya halklarını yerlerinden yurtlarından ettiğini yazıyor. Osmanlı ise bu Kafkasya göçüyle gelenleri ülkesine kabul etmiş. Acaba böyle bir hikâye sonucu mu buralara geldiler? Yine de tam olarak bilmek mümkün değil. Ama kardeşlerin Yarımada içlerine doğru yol aldıkları herkesin dilinde.

İlk söylenceye göre kız olanı Marmaris'te kalır (sözü edilen kişinin Armutalan'da olduğu söylenir). Geriye kalan iki kardeşten birincinin adı Mehmet, diğerinin adı da Ömer'dir. İşte bu iki biraderden Mehmet, Emecik köyünü mesken olarak seçer ve orada Zeybekler soyu olarak neslini devam ettirir. Zeybekler, Emecik köyünde zamanla çok tanınan, bilinen bir sülale olmuştur. Yine bu sülalede muhtarlık yapan birinin başına gelen haksızlığı da bilmeyen yoktur. Bir jandarma gediklisi ile girdiği mücadele sonucunda başına gelmedik kalmaz. Buralarda yine bu sülaleden bir gencin ayı ile güreştiği ve ayıyı bıçakla öldürdüğü bile söylenir.

Bu kısa açıklamadan sonra gelelim diğer kardeşe. O, batıya doğru yoluna devam eder; nasıl geldiği, nerelerde durduğu bilinmez.. ama sonuçta Yaka köyüne ulaşır. Burada Ömer ve Oğulları adıyla soyu sürmüştür. Ömer'in oğlu Ali ve onun oğlu Yeşil Sadık, yani bizim bildiğimiz dede olan Sadık. Yeşil Sadık'ın oğlu da Küçük Dede lakaplı Mehmet derken, torun Sadık 1927 yılında doğduğunda Yarımada henüz daha derin uykusundaydı. Hiçbir makamın arayıp sormadığı, kendi kaderine terk edilmiş bir bölge görüntüsü sergiliyordu. Ülke savaştan çıkmış, süratle yaralarını onarma mücadelesine girmişken buraları düşünmek elbette mümkün değildi. Bölge bir de işe yarayacak erkek nüfusunu savaşlarda kaybetmişti. Kimisi Yemen'den, kimisi Balkanlar'dan, kimisi de Afrika'dan geri dönmemişti. Sadık da böyle bir ortamda, babasından hayli büyük bir annenin ikinci evliliğinden doğar. Adını dedesinin adı koyarlar: Yeşil Sadık. Babası, buralarda Küçük İmam veya Küçük Dede olarak da bilinen Mehmet'tir. Köyde bu aileye Kelperiler deniyor. Bu köydeki yaygın görüşe göre, bu ailenin ataları Kerpe Adasından gelmiştir. İşte bu aileden Sadık oğlu Mehmet, 1898 yılında doğmuş ve ilk eşi bir kız çocuk (Nuriye) doğurduktan sonra erkenden ölünce, aynı köyden Feyzullah kızı (Emine) olarak bilinen ve bir oğlu, bir de kızı ile dul kalmış bir kadınla evlenmiş; üstelik kadının kızı (Fatma), Mehmet'in kardeşi Sadık Osman ile evlendirilmiştir. Yani sonuçta anne ve kızı iki kardeşe gelin oluyorlar. Savaş yılları, giden dönmüyor. Nitekim Feyzullah nine (Emine) de bir oğlu ve bir kızı ile ortada kalmıştır. Sadık işte böyle bir evlilikten, Feyzullah kızı (Emine) ile Küçük İmam'ın evliliğinin ilk çocuğu olarak dünyaya gelir. Doğduğu yıllarda henüz Datça diye bir ilçe de yoktur.

Kabına sığmayacak kadar aktif olan Sadık, aynen babasına benzer. Baba Küçük İmam lakaplı Mehmet Yeşilgökçen, daha hâlâ buralarda konuşulan bir hareket yapmıştı. O yıllarda eşeğine binmiş ve "hacca gidiyorum" diye Yarımadanın en batısından yola çıkmıştı. Ancak Konya iline ulaştığında parası bitmiş ve orada eşeğini satıp yayan olarak köyüne geri dönmüştü.

Sadık da yıllar sonra çok yakın akrabasıyla biraz da gönülsüz evlendirilince, ilk çocuğunun doğduğu yıl, "dağdan zeytin fidanlarını söküp satmaya gidiyorum" diyerek evden çıkıp bir daha evine dönmemişti. Beş yıl Mersin'de yaşamış, tesadüfen bu ilde okuyan aynı köyden bir öğrencinin (Yalçın Ören, 1956 yılında Mersin Astsubay okulunda okumaktadır) haber vermesiyle geri dönmeye ikna edilmişti. Memleketine dönen Sadık tekrar köyünde yaşamaya başlamıştı. Aslında zoraki, gönülsüz evlilikten doğan oğlu, döndüğünde beş yaşına gelmişti.. ama oğlu hâlâ daha "babam beni hiç bağrına basmadı, gönülden beni sevmedi" diyebiliyordu. Hüsrev, babasının döndüğü günü çok iyi hatırlıyor. Bir aile yakını ona "baban geldi, şu anda Faik Yavuz'un dükkânında oturuyor" dediğinde, koşarak dükkâna gittiğini söylüyor. Ancak içeri girdiğinde üç kişi varmış ve babasının hangisi olduğunu bilememiş. Faik amca parmağıyla işaret edince anlamış ama babası onu hatırlamamış. Yine oğlunun ifadesine göre babası, her zaman bu durumu şöyle anlatırmış: "Ben eşimi hep kız kardeşim olarak bildim. Beraber aynı odada yıllarca oyun oynadık, onunla bir ve beraber büyüdük. Babam evleneceksin dedi. Ben itiraz edemedim. Bizim buralarda töremiz gereği ayrılmak mümkün değildi, o yüzden ayrılma cesaretini kendimde bulamadım. Evimi terk etmeyi uygun buldum."

Ona Şeytan Diyorlar

1-Yaka Köyü muhtarlarından Sadık Yeşilgökçen   2- Muhtar Sadık Yeşilgökçen objektifinden. Henüz Mesudiye yolu açılmamış   3- Muhtar Sadık Yeşilgökçen eşi ile

Sadık, köyüne geri döndüğü yıllarda ani bir kararla köydeki evini terk edip Palamut Bükü'ne göçmeye karar veriyor. Bükteki arazisine acele bir şekilde bir ev yaptırıyor. Bu arada üvey abisi Halil ona biraz da hayret ederek, "Ne o Sadık, sen delirdin mi?" diye sorar. Yani o yıllarda henüz daha kimsenin aklında fikrinde yoktur bu Palamut Bükü'ne göç olayı. Palamut Bükü adı üzerinde her noktası palamut ağacıyla kaplı ve iğne atsan yere düşmeyecek kadar sık bir palamutluk, ayrıca onların deyimiyle de bu bölge lönge (löngöz), yani bataklıkmış. Sadık yine de evini Palamut Bükü'ne hâkim bir yükseltiye yapmış.

Sadık, Palamut Bükü'ne göçtüğü 1960'lı yılların ortalarından sonra yeni bir hayata adım atacaktır. O, 1963 yılında Yaka köyüne muhtar seçilmiştir. Yaşı da 40'larını biraz geçmiştir. O yaşlar Sadık'ın tam üretkenliğinin iyice doruk noktasına ulaştığı yıllardır. O artık takım elbiseli, her daim kravatlı ve tertemiz giyimli, elinde de çantasıyla devamlı hareket halindedir. Haftanın mesai günleri içinde nerelerde olduğu asla saptanamayan bir insandır. Köylünün tabiriyle o bir şeytandır. Bakmışsınız akşam evde yatmış, sabah yollarda: Muğla, İzmir, Ankara... Neresi olursa, akşam kafasında hangi senaryoyu kurduysa, gündüz o senaryonun peşindedir. Sürekli iş takibi...

O yıllarda henüz Devletin Köy İşleri ve Özel İdare gibi kurumları ayakta olunca, Sadık bu kurumlar arasında mekik dokumuş, onlarla içli dışlı olmuş ve bu kurumların kapılarını adeta aşındırmıştır. Bütün daire amirleriyle bir şekilde ilişki kurmuş, bunların pek çoğunu köyüne davet etmiş ve köyünde ağırlamıştır. Bu arada bunları ağırlarken de harcama kalemleri konusunda hiç çekinmemiştir. Bu konuya küçük bir örnekle açıklık getirmek istiyorum: Sadık bir traktör kazasında hayatını kaybedince, oğlu babasının borçlarını arazi satarak kapatmak zorunda kalmıştır. Aslında Sadık'ın muhtarlığı döneminde maaşı söz konusu değildir. Sadık beş dönem muhtarlık yapmıştır. 1992 yılında altıncı dönem için seçimlere girse de iki oy farkla seçimi kaybetmiştir. Aslında bu son seçimlerde oğlu dâhil tüm aile bireyleri Sadık'ın seçilmemesi için propaganda yapmışlardır. Bir yıl sonra da ne yazık ki kendi kullandığı traktörün altında kalarak hayatını kaybetmiştir. 66 yaşında kaybettiğimizde aklında daha birçok projenin olduğunu oğlu Hüsrev'den öğreniyorum.

Sadık'ın muhtarlığı döneminde gerçekleştirdiği projeleri şöyle bir gözden geçirelim. Bu arada, önce hatırladığım bir anımı anlatmak istiyorum. Yıllar önce ben bir iş hayatına atılırken bir abim şöyle bir hatırlatmada bulunmuştu: "Hasan, insanlar vardır önünü hiç göremez; insanlar vardır bir metre önünü ancak görür, daha ilerisini göremez. Bazı insanlar da yüzlerce metre ileriyi rahatlıkla görebilir. İş hayatı da böyledir, önünü görebilme meselesi." Gerçekleştirdiği pek çok projeden de anlıyoruz ki Sadık, yaşadığı dönemde yüzlerce metre önünü görebilen çok özel bir kimlikti. Yaka köyünün ileri gelenlerinden Faysal Aydın kardeşimle bu yazı için son kez konuşmak istediğimde, onun ilk gündeme getirdiği konu Yaka köyünün doğusunda, mezarlık kenarından Kapız semtine çıkan yolu açtırmak olmuştu. Bugün arabaların rahatlıkla gelip gidebildiği bu yol onun eseridir. Ayrıca Kumyer semtine bir okul kazandırmak da onun zamanında yapılmıştır. Bakın, bu günlerde ne yazık ki büyük bir bölümünü yabancılara kaptırdığımız müthiş proje Köykent'i gerçekleştiren Sadık muhtardır. Bu proje için en uygun yer olarak Kumyer mahallesi, Yaseful olarak bilinen bölge seçilmişti. Nitekim bu bölge sonraları köylünün dilinde Yaseful kent olarak yerleşecektir. Bu bölgedeki imar planları sonucu kura ile köylüye ortalama 500 metrekarelik arsalar dağıtılmıştı. 1970'li yıllarda rahmetli Bülent Ecevit'in ortaya attığı Köykent projesi, Sadık muhtarın büyük gayretleriyle hayata geçirilmiştir. Sonraları devletin içindeki başka dairelerin engeline takılmış olan bu parseller çok ucuz fiyatlarla el değiştirmiş, ne yazık ki bugün artık başkalarının yaşadığı bir kent haline gelmiştir.

Sadık bu kez Palamut Bükü sahilinin en doğusuna, yani Kumburnu olarak tanımladığımız yere bir restoran ve arkasına da beş odalı bir otel yaptırdığında köyde pek çok insan Sadık ile dalga geçmişti. Hatta daha da ileri giderek köylüden bazıları "Sen oraya eşek mi bağlayacaksın?" diye dalga geçip bu eserin anlamsızlığını dile getirmişlerdi. Oysa o, gelecekte buralarda turizm olgusunun farkına varmış, pek yakında turizmin hâkim olacağını görmüştü. Sonuçta bugün bu sahilin en güzel konaklama mekânı ve restoranıyla önceleri köyün malı iken bugün Muğla Büyükşehir Belediyesinin kiraya verdiği Mavi Beyaz markasıyla Türkiye'de özel bir kesime farklı hizmet vermektedir.

Sadık köyü için devamlı proje üreten bir adamdı. Nitekim Palamut Bükü'nden Mesudiye Ova Bükü'ne sahil yolu projesi yine onun eseridir. Bugünlerde artık Mesudiye ile ilişkilerimiz bu yolla gerçekleşiyor. Hatta Datça'ya gitmek isteyenlerin çoğu da bu yolu tercih edebiliyor. Oğlu Hüsrev'in ifadesiyle, gece rüya gören Sadık sabahleyin apar topar Köy Hizmetlerine gidip köyüne gerekli donanımlarla dönerek Kumyer'den Palamut Bükü'ne Yaseful yolunu açtırmıştır. Şimdilerde her insanın arabasıyla rahat bir şekilde Palamut Bükü'ne gelip gidebildiği bu Yaseful yolu tamamen onun eseridir.

Sadık'ın köyümüze elektriğin getirilmesinde de büyük emekleri vardır. 1980 yılında köyümüze elektrik onun muhtarlığı zamanında gelmiştir.

Yine Palamut Bükü'ne yakışan liman fikri de ona aittir. Ancak onun hayal ettiği liman Palamut Bükü'nün Akçabük tarafıdır. Daha sonra gelen muhtarların yetersizliği sonucu liman Palamut Bükü'nün batısına yapılmıştır. Ulu çayın ağzına yapılan bu liman, ne yazık ki sahilin kumunu almış yerine Ulu çayın taşıdığı taşlarla doldurmuştur. Nitekim limandan doğuya doğru Kumburnu'na yöneldikçe sahilin taşlaştığı görülür. Sonuçta bu yöreye bir liman yapılması fikri Sadık muhtara aittir. Yaka köyüne postane binası yapmak onun eseridir.

Değerli Yaka, Kumyer, Cumalı ve Çeşme köylü kardeşlerim, hepiniz bir şekilde Palamut Bükü'nde buluşuyorsunuz. Sizlerin içinden çıkmış, yokluk yıllarında büyümüş, hatta evleneceği eşini seçmede bile söz sahibi olmamışken, arkasında onlarca projeyi önce düşünmüş, sonra da her türlü zorluğu aşarak hayata geçirmiş bir insan örneği var karşınızda. Harcadığı emek, döktüğü ter hep gelecek kuşaklara daha rahat bir yaşam bırakmak içindir. Onun bıraktığı bu görevi bir gün sizler devralacaksınız. Bayrağın çıtası onun tarafından çok yükseklere çıkarılmıştır. Ama bu Yarımada insanı aynı zamanda zorlukları seviyor ve bilakis o zor yaşamın içinden geliyor. O, buralardaki insanların gönlünde taht kurmuş olan Sadık YEŞİLGÖKÇEN daima sizlere rehber olmaya devam edecektir.

Not 1: Bu ülkede on binlerce köy ve bu köylerin muhtarları var. Bizler yukarıda dile getirdiğimiz Yaka Köyü muhtarlarından rahmetli Sadık Yeşilgökçen’in köye yaptığı hizmetler için gösterdiği büyük özveriden dolayı bu satırları kaleme aldık. En azından ona duyduğum vefa borcundan dolayı gelecek kuşaklara örnek olması adına bu yazıyı yazma gereği duydum. Değerlendirme, siz saygıdeğer okuyucuya aittir.

Not 2: Gökçen, Ege bölgesinde esmer olup da yeşil gözlü olan kişiler için söylenir. Aslında burada Sadık’ın dedesine de gözlerinin renginden dolayı “Yeşil” lakabı verilmiştir.

 

Yazar hasan doğan

Yorumlar (5)

Korkut

1 gün önce / 01.06.2025

Kaleminize sağlık, sorunları görüp çözüm için çalışacak nice muhtarlara fezyz olması temennisiyle.

  |   Beğenmedim 0   |   Cevapla

Gökay Yeşilkökçen

1 gün önce / 01.06.2025

Kalemine sağlık Hasan eniste dedemi ve köyümüze yaptığı hizmetleri çok güzel anlatmışsın ????

  |   Beğenmedim 0   |   Cevapla

Cengiz Han

1 gün önce / 01.06.2025

İyi ki varsınız, iyi ki yazıyorsunuz, teşekkürler.

  |   Beğenmedim 0   |   Cevapla

derya deniz

1 gün önce / 01.06.2025

Yazılarınız Datçayı biraz daha iyi tanımamı sağlıyor. Sizin Sadık beyle ilgili yazılarınızı okurken, Bursa'da Uludağın eteklerinde Çınarlı köyünün muhtarı Fevzi Kavuk'un hikayelerini hatırladım. O da köyünün bayındırlığı, gönenci için çok çaba harcamış bir muhtar diye anlatılırdı. Geçen Bursa belediyesi Çınarlı köyündeki mezarını düzenledi. 3-5 arkadaş oradan resimler yolladı. Bu insanlar öyle ya da böyle cumhuriyet kuşağından önemli değerlerimiz. Umarım Datça-Muğla Belediyesi de benzer bir şeyler yapar. kaleminize sağlık... zevkle izliyorum..

  |   Beğenmedim 0   |   Cevapla

Aliş

1 gün önce / 01.06.2025

Çabana emeğine kalemine sağlık

  |   Beğenmedim 0   |   Cevapla