Yenilenme, Mücadele, Tarih, Parti Üzerine Sesli Düşünmek - 1
Sosyalist, solcu, devrimci, ezcümle muhalif insanların aklına sıkça takılan bir sorudur. Ben neden partiliyim? Parti, özgürlük ve eşitlik mücadelesinde hangi ihtiyaca karşılık gelmektedir? Partililik, sadece bir aidiyet ilişkisi ile mi sınırlı kalacak? Parti içi sorunlar ile uğraşırken sokakta akıp giden toplumsal mücadeleye teğet mi geçiyoruz? Bürokratik parti ile yenilenmek bir arada olur mu, partisiz yenilenme nasıl toplumsallaşır? Bu soruları çoğaltmak mümkün. Bir nevi, mevcut partiden memnuniyetsizlik hali ama partisiz mücadelenin de mümkün olmadığının bilinciyle kendimizle hesaplaşıp dururuz. Bu yazı biraz da bu konuları kendi kısıtları içinde sesli düşünmek için atılmış adım olarak okunmalıdır. Nereden başlamalı? Tarihimize başvurarak, bir başka ifade ile referans kabul edebileceğimiz geçmişimizin patikasında bir gezintiye çıkarak.
Ne Geçmiş Tükendi Ne Yarınlar !
Tam tarihini hatırlamasam da yaklaşık üç yıl önce Datça Demokrasi Platformu’nun inşası için kimi kurum ve kişilerle görüşme yaptık. Görüşmeci gurupta, kesintisiz mücadele sürecinden gelen farklı kuşaklardan arkadaşlarımız vardı. Bu görüşmelerin biri Datça Kadın Gençlik Merkezi’nde gerçekleşti. Katılımcı arkadaşlardan biri, “Arkadaşlar bence altmış beş yaşını aşmış kimseler mücadeleden çekilsin, onlar gitsin domates eksin, bağ bahçe işiyle uğraşsın.” dedi ve sözlerinin devamında ise bol bol yenilenmeden söz etti. Bu sözler üzerine aklıma 1972 yapımı San Michele Aveva Un Gallo adlı film geldi. Filmin eski ve yeni, arkaik ve yenilikçilik kavramlarını tekrar değerlendirmek, üzerinde yeniden düşünmek açısından son derece zengin veri içerdiği fikrindeyim.
Filmin devrimci başkahramanı Giulio Manieri , Birinci Enternasyonal’ in İtalyan seksiyonundadır. Yoldaşlarıyla birlikte toplumsal devrimi kışkırtmak amacıyla bir kasabaya baskın düzenler. Amaçları, birbiriyle eşgüdümlü silahlı gurupların ülkenin değişik kırsal bölgelerinde eşzamanlı olarak ayaklamalar başlatmasıdır. Ancak kasaba halkı Manieri' in grubuna destek olmaz ve Manieri'in grubu izole olur. Manieri ve arkadaşları yakalanır. Gurubun lideri olan Manieri ölüm cezasına çarptırılır, tam kurşuna dizilecekken affedilir ve cezası, ilk on yılını tecritte geçirmek üzere müebbet hapse çevrilir. Tecrit sonrası cezasının kalan kısmını geçireceği hapishaneye doğru götürülürken, yolda yine aynı hapishaneye götürülen genç kuşaktan devrimcilerle karşılaşır.
Manieri onca işkencenin ve tecridin ardından yeni devrimci kuşaklarca saygı ve coşkuyla karşılaşacağını beklerken bu karşılaşma hiç de beklentisine karşılık vermez. Gençler uzun yıllar hapiste kalmış devrimciyi işitmişlerdir elbet. İlk fırsatta ona ülkede son on yılda yaşanan gelişmeleri aktarırlar. Devrimci hareketin karakteri bütünüyle değişmiştir. Doğrudan eylemin, kırda ayaklanmanın zamanı geçmiştir artık. Gençler kentlerde işçi sınıfının içinde sabırla, dayanma ve özveriyle örgütlenmenin öneminden bahsederler. Kopuştan, isyancı sıçramadan çok, modern toplumun evrimsel gelişmine dayanmaktadırlar. Manieri, gençlerin söylediklerini ahmakça ve gayri devrimci bulur. İki taraf da birbirini suçlar. Tek başına kalan Manieri, on yıllık tecritte zayıf düşmüş ruh hali ile hayal kırıklığına kapılır ve devrimci mücadelede geçmişi temsil ettiğini, bugünün mücadelesinde yerinin olmadığını düşünerek yolda intihar eder.
Özgürlük ve eşitlik mücadelesinin tarihi, insanlık tarihiyle yaşıttır. Daha doğrusu, insanlığın kollektif mülkiyetten özel mülkiyete geçişiyle yaşıttır. Dolayısıyla zengin bir deneyime sahiptir. Köleci toplumdan bugüne bütün mücadele birikimine sahip çıkmak, geçmiş devrimci mücadelenin deneyimlerinden yararlanmak, önümüzdeki bir sorunu çözmeye çalışırken bu tarih izleğine başvurmak tutuculuk değildir. Kuşkusuz bu mücadele, belli bir tarih kesitinde eskimiş ve bugün kullanılması mümkün olmayan fikir ya da yol yöntemlere sahip olabilir. Doğru olan bunları bilmek, tekrara kalkışmamaktır. Dününü bilmek, bugünkü mücadelenin gereksinimlerini karşılamak için farklı yol ve yöntemler geliştirmek, her durumda devrimci mücadelenin gereğidir. Ancak böylesi bir yaklaşımı, süreklilik içinde yenilik olarak değerlendirmek mümkündür. Diğer bir yaklaşımla öncülerimizin mücadelesini, bir bütün olarak tarihe gömülmesi gereken eskimiş yöntemler olarak değerlendirmek, yenilikçilik değil inkarcılıktır. Bu yaklaşım biçimi, toplumu tarih bilincinden yoksun bırakır. Tarih bilincinden yoksun toplumlar ise ne bugününü anlayabilir ,ne de yarını kurabilir. Tarihi kendisiyle başlatan bu anlayışın kök salması mümkün olmadığı gibi mücadeleye sekte vurmak dışında bir faydasının olduğunu söylemek de olanaksız gibidir. Bu noktada inkarcılıkla, yenilenmeyi birbirinden ayırmakta mahir olmak dışında bir yol yoktur.
Yenilenme konusunun içeriğini çizerken şu deyimde olduğu gibi “banyo teknesindeki kirli suyla birlikte bebeği de fırlatıp atma”nın yenilik olmadığını unutmamalıyız. İşte tam da yenilik, leğendeki kirli suyu dökerken temiz bebeği bugüne taşımaktır.
Marksizm yenilenmeden, değişen koşullarda yeniden yorumlanmadan, kendi kendine duran bir bütüncül düşünce değildir. Bir başka ifadeyle her koşulda yoruma kapalı bir düşünce sistemi değildir. Dolayısıyla yeniden yeniden yorumlamayı içkin kılan bir sistematikten söz ediyoruz.
Bu arada dünyanın ne kadar yenilendiğine dair bir hatırlatma yapmanın yerinde olacağını düşünüyorum: İşçi sınıfı ve geniş halk kitleleri açısından, ekonomik ve siyasal hakların 1800'leri aratmadığı , işçi sınıfının 200 yıllık mücadeleyle elde ettiği hakların geri alındığı bir dünyada neyin eski neyin yeni olduğunu bir çırpıda bulmak da çok zor ve karmaşık olsa gerek. Bir başka ifadeyle reel sosyalizmin yıkılışından sonra vahşi kapitalizme geri dönüşün yaşandığı dünyamızda , 1800’lü yılları anlamaya çalışmak için bu izlekte sık sık politik volta atmanın ve o tarihteki toplumsal mücadelede kullanılan yol ve yöntemler ile yeniden tanışmanın arkaik bir yanı olmadığı gibi bugünkü mücadeleye ekleyecek çok zengin bir deneyim olanağı da vardır. Bu yöntem aynı zamanda mücadelenin sürekliliğini sağlayan nirengi noktalardan biridir. Önümüzü görmek için tarihimize dönüp bakmak ve onunla yeniden yeniden tanışmak ise bir tercih değil zorunluluktur.
Yararlanılan kaynaklar.
Devrime Doğru, Alexander Rabinowitch
Bolşevikler İktidara Geliyor Alexander Rabinowitch
Bolşevikler İktidarda Alexander Rabinowitch
Gelecek 1917 Tarih Devrim Kültür
Yorumlar (0)