PSAKD: Madımak Katliamını Unutmadık! Unutturmayacağız!
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Datça Şubesi öncülüğünde ve Datça Demokrasi Platformu bileşenleri desteği ile Sivas katliamının 32. yılında, Adalet ve Barış buluşmalarının 155.haftasında, 2 Temmuz 1993'de tarihe kara bir leke olarak geçen Sivas Madımak katliamının yıldönümünde, Berkin Elvan Yontusu önünde yapılan açıklamada Madımak’da yaşanan acının halen ilk günkü gibi taze olduğu vurgulandı.
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Datça Şube Başkanı Bilge Altun yaptığı açıklamada “İnsanlığa karşı işlenmiş bir suç olan Sivas Madımak Katliamının 32.yıldönümü içindeyiz. Tam da 2 Temmuz arifesinde, tam da Sivas Madımak katillerinin serbest bırakıldığı, davanın zaman aşımına uğratıldığı bir dönemde, önümüze getirilen suni ve tali bir sorun ile karşı karşıyayız. Her zamankinden daha çok birlik içinde olmamız gereken bir dönemde, demokratik muhalefet kendi içinde parçalanmak istenmektedir. Eşit yurttaşlık, demokrasi, hak ve özgürlükler mücadelesini yükseltmemiz gereken bir dönemde, iktidarın türlü oyun ve tuzaklarına düşmemiz, bugüne kadar vermiş olduğumuz bütün mücadeleyi boşa düşürecektir. Gün, birleşme ve birlikte mücadele etme günüdür. Herkesin büyük bir sorumluluk içinde hareket etmesi, egemen siyasete ve onun gerici faşist iktidarına karşı bir duruş ortaya koyması, zorunluluktur.” dedi.
Yapılan açıklama sonrasında PSAKD yönetiminden Hasan Hüseyin Dönmez basın açıklamasını okudu.
Yapılan basın açıklamasının tam metni şöyle:
yAKanları da, AKlayanları da, katilleri serbest bırAKanları da affetmeyeceğiz!
Faşist ve Şeriatçı Kuşatmaya Karşı; Laik, Demokratik Türkiye İçin 2 TEMMUZ'DA SİVAS'TAYIZ, ALANLARDAYIZ...
İnsanlık tarihinin en kara, en utanç verici katliamlarından biridir
2 Temmuz Sivas Madımak Katliamı.
Bu topraklarda direnişin simgesi, Alevi inancının hak, hakikat ve adalet yolundaki temel direklerinden biri olan Pirimiz Pir Sultan Abdal’ın anısına düzenlenen etkinliklerin dördüncüsünde, semah dönen gençlerimiz, ozanlarımız, yazarlarımız, sanatçılarımız, aydınlarımız, bu halkın vicdanı ve geleceği olan 33 canımız 2 Temmuz 1993 Cuma günü Madımak Oteli’nde yakılarak katledildi.
Katillerin sloganlar eşliğinde yaklaştığı, güvenlik güçlerinin seyirci kaldığı, dönemin siyasi iktidarının sessizliğiyle gölgelenmiş bu katliam, sadece Türkiye'nin değil, insanlık tarihinin kara lekesi; bu coğrafyada farklı olana, inanca, düşünceye ,aydınlığa ve insanlığa karşı işlenmiş bir insanlık suçudur.
Bu vahşi katliamın üzerinden 32 yıl geçti.
Ama ne acımız azaldı, ne de öfkemiz dindi. Çünkü adalet yerini bulmadı. Katillerin büyük bir bölümü cezasız kalırken ceza alanlar affedildi, serbest bırakıldı. İnsanlığa karşı işlenmiş bir dava, zaman aşımına uğratıldı. Sivas'ın öncesinde yaşanan katliamlarla da, Sivas'la da, sonrası yaşanan katliamlarla da yüzleşilmedi. Yaşanmış hiç bir katliamla hesaplaşılmadı. Hesabı verilmedi. Çünkü katiller, bizzat siyasi iktidarlar tarafından korundu, bu tür cinayetler ve cinayet şebekeleri, gerici, ırkçı, faşist çeteler, örgütler cesaretlendirildi, dolayısıyla katliamlar teşvik edildi. Katiller ve onları koruyup kollayanlar, devlet protokollerinde yer buldu. Sivas Madımak Katliamı buna verilecek en bariz örnektir. Sivas katilleri ve onları savunan avukatlar el üstünde tutuldu, ödüllendirildi. Çünkü Sivas'ı yakanlar da aklayanlar da aynıydı.
Değerli basın emekçileri, sevgili dostlar! katilleri de, bu katliamı planlayanları da, aklayanları da tanıyoruz. Zihniyetlerini biliyoruz. Ülkemizin ve hatta dünyanın geleceğini karartmak isteyen bu zihniyet ile mücadelemiz yeni değildir. Tarihimiz bu anlayış ile mücadele tarihidir. Tarihin hiçbir döneminde karanlığa teslim olmadık, bundan sonra da olmayacağız. Yüzleşme ve hesaplaşma olmadan bu topraklara barış ta, demokrasi de, özgürlük te gelmeyecektir. 2 Temmuz'un hesabı sorulana kadar, Sivas için adalet, herkes için adalet mücadelemizi büyüterek devam ettireceğiz.
Bugün Sivas’ın katillerinin, Hizbullahçıların salıverildiği, gazetecilerin, öğrencilerin, aydınların cezaevlerinde tutulduğu, halkın iradesiyle seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyumların atandığı bir karanlık dönemden geçiyoruz.
Ekonomik ve sosyal kriz, adalet krizi ile gerici ve tekçi bir ablukaya dönüşürken, emekçilerin, emeklilerin, gençlerin kadınların bedeller ödeyerek kazandıkları temel hakları bir bir gaspediliyor, en demokratik anayasal hakları kullandırılmıyor, bu düzenin devamına yönelik her türden hukuksuzluk olağanlaştırılıyor.
Eğitim sisteminde dayatılan Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, gerici, tekçi bir kuşatmanın başka bir adıdır.
Laik ve bilimsel eğitim yerine dinsel ve mezhepçi bir müfredat getirilerek, yeni karanlıklar örülmek istenmektedir.
Bu model, yeni katliamların altyapısını hazırlamaktadır.
Değerli Canlar!
Sivas, Tokat, Malatya Erzincan başta olmak üzere Alevi coğrafyası madencilik adı altında, maden ve enerji şirketlerine peşkeş çekilmekte; kutsal mekânlarımız, ziyaretgahlarımız, derelerimiz, dağlarımız, yaşam alanlarımız talan edilmektedir.
Bu yapılmak istenen şey, sadece sıradan bir doğa katliamı değil, aynı zamanda bir inanç, kültür ve hafıza kıyımıdır.
Bu düzenin adı açıkça faşizmdir. Bugün yapılan şeyin adı, açıkça şeriatçı ve faşist bir kuşatmadır.
Ve biz, bu kuşatmaya karşı direnen halkların, inançların, kadınların, gençlerin yanında; Hakk’ın ve halkın yolundayız!
Sivas’ta yakılan ateşle simgeleşen bu katliamla yüzleşmeyen hiçbir iktidar, barış ve eşit yurttaşlık iddiasında bulunamaz.
Dersim, Çorum, Maraş, Gazi, Suruç, Roboski, Ankara Gar, Gezi ve daha bir çok katliam gibi, yaşanmış ve yaşanmakta olan her bir katliam, ülkemizin kara günleridir. Katliamlar, Alevilerin ve Türkiye halklarının kaderi değildir ve olmayacaktır. Pirlerimizin, yol önderlerimizin tarih boyunca sürdürdüğü hak ve hakikat mücadelesini büyüterek devam ettirecek ve sonunda kaybeden karanlık olacaktır. Bu ülke ve bütün halklar özgürleşecek, eşit yurttaşlığa dayalı laik ve demokratik Cumhuriyet mutlaka inşa edilecektir.
Değerli basın emekçileri!
Yolu Hacı Bektaş’tan, Dersim'den, Madımak'tan geçmeyen bir barış, Aleviler için eksik ve adaletsizdir. Başta Kürt sorunu ve Alevi sorunu olmak üzere hiçbir sorun, yüzleşme olmadan çözülemez. Aleviler her daim barıştan yanadır ancak, yüzleşme ve hesaplaşma olmadan yapılacak her tür “barış”, daha baştan çözülmeye mahkûmdur.
Bugün bir yandan da “yeni anayasa” tartışmaları yürütülüyor.
Ama o masalarda yine Aleviler yok, emekçiler yok, kadınlar yok, Kürtler yok!
Biz olmadan yazılan bir toplumsal sözleşme; ne eşit olabilir, ne özgür, ne de kardeşçe.
Aleviler yalnızca bu ülkenin vicdanı değil; aynı zamanda kurucu iradesidir. Bu nedenle yeni anayasada Aleviler söz sahibi olmalı,
yalnızca “konu” değil, özne ve kurucu irade olarak kabul edilmelidir.
32 yıl önce Sivas’ta yakılan ateş, bugün hâlâ kalbimizde yanıyor.
Ama o küllerin içinden yeniden birlik, direniş ve umut yeşeriyor. Mücadelemiz yalnızca geçmişin hesabı değil, geleceğin de savunusudur.
Ve biz buradan sesleniyoruz:
2 Temmuz’da bir kez daha Sivas’tayız! Aynı gün Ankara'da miting alanındayız. 2 Temmuz öncesi ve sonrası hemen her yerde alanlardayız. 33 canımızı anmak için alanlardayız.
Faşist ve gerici kuşatmaya karşı eşit yurttaşlık, laiklik, özgürlük ve demokrasi için alanlardayız. Karanlığa karşı aydınlık için alanlardayız. Pir Sultan Abdal'ın yolu yolumuzdur, mücadele mirasını sahiplenmeye devam edeceğiz. Er ya da geç ama mutlaka katliamların hesabını soracağız. Er ya da geç ama mutlaka biz kazanacağız. İnsanlık kazanacak, karanlık yenilecek, aydınlık kazanacak. Emperyalizm yenilecek, mazlum halkların birleşik mücadelesi kazanacak. Savaş ve savaş baronları kaybedecek, barış ve bunun için mücadele eden canlar kazanacak...
Değerli Canlar!
Emekten , laiklikten , Eşitlikten yana olan, özgür ve kardeşçe yaşayacağımız aydınlık Türkiye diyen, halkına ses, karanlığa ışık olan tüm dostlarımızı 2 Temmuz'da Sivas'a ve bulundukları her yerde alanlara çağırıyoruz!
Faşist ve Şeriatçı Kuşatmaya Karşı birlikte mücadeleye çağırıyoruz...
Unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız!
Basın açıklaması sonrasında MUÇEP Datça Meclisinden Şükrü Nurhan Yeşilnur söz alarak Sivas Madımak katliamının bir insanlık suçu olduğunu belirterek katliamı kınadı.
Yeşilnur meclise getirilen torba yasa ile ilgili yaptığı açıklamada;
“Meclis Genel Kuruluna getirilen torba yasanın bir işgal yasası olduğunu, bu yasanın geçmesi durumunda orman, zeytinlik, mera, tarım alanları, su varlıklarını maden ve enerji şirketine peşkeş çekileceğini belirtti. Bu yasanın geçmemesi için tüm gücümüzle yasaya karşı durulması gerektiğini "söyledi.
Berkin Elvan Yontusu önünde yapılan eylemde son sözü Türkiye İşçi Partisi Datça İlçe Örgütü adına Murat Şen aldı. Yaptığı açıklamada “Alevi toplumunun eşit yurttaşlık haklarının verilmesi ve katliamların hesabının sorulması için verilen mücadelenin ülkemizin eşit ve özgür yarınlarına kavuşması konusunda verilen mücadeleyle bir olduğu gerçeğinden hareketle şeriatçı yobazlardan hesap sormaya devam edeceğiz" dedi.
Basın açıklaması sonrasında kalabalık uzun süren sloganlar atarak dağıldı.
Yorumlar (0)