Tv sunucusu soruyor; ‘Suriye nin geleceği nasıl şekillenecek, ne düşünüyorsunuz?’ Yorumcu elindeki vileda sopasına dayanıyor ve hangi kameranın kırmızı ışığının yandığını kısa bir süre aradıktan sonra, ‘bu konuda elimizde yeterince veri yok’ diye yanıtlıyor sunucunun sorusunu. Sunucu ‘ama İşid, El Kaide, El Nusra…’ diyecek oluyor. Yorumcu ‘bugünün temel önemi zalim diktatör Esad’ın yıkılmış olması, Suriye halkının özgürleşmiş olması’ diyor. Aslında ‘yeterli veri yok diyerek’ gelişmelerin Suriye halkı’nın özgürleşmesi sürecine doğru ilerlemeyebileceğine de küçük bir işaret vermiş oluyor. Öyle ya tarihsel deneyimler ve yakın geçmişte olup bitenler işlerin başka türlü de gelişebileceği doğrultusunda pek çok işaret taşıyor. Süreç kaotik bir hal alırsa ‘bak veriler netleşti, daha objektif konuşabiliriz, artık’ diyebileceği bir açık kapı bırakması lazım.
Peki, pek kıymetli yorumcunun henüz görmediği, yok saydığı verilere biz bir göz atalım. Suriye Arap Cumhuriyeti artık yok. Artık Afganistan’dan sonra ikinci bir devlet olarak selefi cihadçıların ele geçirdiği Suriye var. Büyük ölçüde tahrip edilmiş olsa da uçakları savaş gemileri, tankları ve kimyasal silahlarıyla. Abd, İngiltere, İsrail ve Türkiye’nin yol verdiği, ana kucağı İşid olan, süreç içinde El Nusra’dan geçerek El kaide durağına demirlemiş olan Heyet-Ül Tahrir Şam(HTŞ) cihadçı selefi örgüt tarafından Suriye ele geçirildi mi? Evet! Rusya Esad’ın arkasında durmadı, İran eli kolu bağlanmış bir şekilde gelişmeleri seyretmek zorunda kaldı. Eğer geçmiş fotoğraflarına takılmayıp şimdiki sarığı cüppeyi çıkarmış, sakalları inceltilmiş, Amerikan traşlı, kıyafetleri Küba’lı devrimcileri andıracak şekilde özel dikim olan olan yeni adıyla Muhammed El Colani’ye kulak vermemiz isteniyor. Geçmişte söylediklerine de takılmayın diyor, efendilerin imaj meykırları, ‘bu ülkede Alevilere, hristiyanlara yer yok’ demiş olabilir, takmayın. Şimdi neler söylüyor o önemli! Bakın ‘bizim iki düşmanımız var’ diyor, ‘Zalim diktatör Esad ve Hizbullah’. Peki İdlib hükümetini getirip yeni Suriye hükümeti olarak atamasına ne diyeceğiz? Her biri HTŞ’li olan, ilaç için hani moda deyimiyle hiç Ilımlı(!) bir kişilik bulamamış gibi selefi cihadçılardan oluşturulmuş Özgür Suriye’nin yeni hükümeti’ne. Hele bir Adalet bakanına bakın daha ilk günden fikrini açık etti; ‘tabii ki bugünden sonra din kuralları hakim olacak’. Teşbihte hata olmaz yaşı müsait olanlar hatırlayacaklardır. Humeyni Paris’ten uçağa bindirilip İran’a gönderilmişti. O da ılımlı mesajlar veriyordu. Liberal Şahpur Bahtiyar cumhurbaşkanıydı. Daha bir yıl dolmadan devrimciler, demokratlar, liberaller idam edilmeye başlanmıştı. 2. ve 3. yılında binlerce- Humeyni’nin gelişini umutla karşılamış- devrimciler idam edilmişti. Kısa sürede molla rejimi bütün haşmetiyle İran’a yerleşti. Tarihi paralellikler kurmak hatalı, çok açık ancak, fotoğraf hiç mi benzerlik taşımıyor?
Ayrı bir çatışma riski unsuru da HTŞ’nin çok parçalı bir yapı olması. Çeşitli heyetlerden oluşuyor; Çeçen’ler, Uygurlar, Türkmenler… dünyanın her yerinden cihadçılar bu yapı içinde toplanmışlar. Türkiye’nin himayesindeki Suriye Milli Ordusu da(SMO) hedefini şu aşamada Kürtler olarak belirlemiş, Tel Rıfat ve Membiç’i işgal etmiş durumda ve potansiyel bir çatışma unsuru. Kürtler ise İse Abd’nin konjonktürel desteği altında otonom bir bölge oluşturdular yıllar içinde ve halklarının ve bölgelerinin güvenliğini kırmızı çizgi olarak belirlemişler. Kimliklerinin bile olmadığı Esad rejiminden özgüvenli bir otonom yapılanma inşa ediyorlar. Bu üç yapılanma bugün için uzlaşmış görünüyorlar. Her biri kendi alanları, bölgeleri ve hedeflerine angaje olmuş gibi. Bu denge durumu ne kadar sürüdürülebilir bilinmez.
Şimdiden Alevilere yönelik katliam haberleri gelmeye başladı. Hadi diyelim ki bunlar dezinformasyon, ama alevi kırımının kuvvetli bir ihtimal olduğu inkar edilebilir mi? Ve Arap alevilerinin ülkedeki kalabalık nüfusu görmezden gelinebilir mi?
Rusya Akdeniz’e açılan kapıları durumunda olan Hmeymim ve Tartus üslerinden vazeçer mi? Mümkün görünmüyor. Rusya açısından çok önemli deniz üsleri. Şu momentte üslere dokunulmayacağı şeklinde efendiler/taraflar bir anlaşmaya varmış görünüyor. He halde bu üslerin varlığı da başka bir istikrarsızlık(!) unsuru yeni iktidar güçleri açısından.
İsrail ise kendisinden bekleneni, hem de sürecin baş mimarlarından biri olarak hemen gerçekleştirmeye girişti. Önce Golan tepelerindeki BM gözetiminde imzalanan anlaşma ile ilan edilmiş tampon bölgeyi istila etti. Şu anda İsrail tankları başkent Şam’ın 20 km yakınına kadar gelmiş durumda. Günler süren bombardımanlarla Suriye ordusunun bakiye envanterini büyük ölçüde yıkıma uğrattı, tahrip etti. İsrail’in varlığı tabii ki en büyük, en önemli istikrarsızlık unsurlarından birisi, ülkede. İlginç bir noktayı da altını çizerek vurgulamakta yarar var; HTŞ hiçbir zaman İsrail’e karşı ağzını açıp bir laf etmedi. Gaza Jenosidine ve katliamlarına karşı söylem düzeyinde bile olsa bir tutum almadı.
‘Veriler bunlar’ yorumcunun görmediği, görmek istemediği. Kısa ve ana çizgileriyle belirttiğimiz bu fotoğraf bile umutlu olmak için en ufak bir ipucu vermiyor. Kaotik bir durumla karşı karşıya, maalesef Suriye halkı. Bu durum 13 yıldır çektikleri ızdırabın katlanması ihtimalini içinde barındırıyor. Bu örgütlü, silahlı küçük çaplı orduları olan uzlaşmaz çıkarlara sahip ve çeşitli büyük hegemon güçlerin desteklediği/himaye ettiği yapıların özgürlük ve demokrasi yolunda bir gelişmeyi inşa etmeleri imkansız görünüyor. Zalim bir diktatörlük rejimi altında-çoktan miadını doldurmuş-onlarca yıldır yaşayan Suriye halkını daha acılı günler bekliyor. Sürecin bir acıklı tarafı da İsrail yayılmacılığına karşı tek başına karşı durmuş hedef iki devletten biri yıkıldı. Sıra İran’a geldi(mi)? Büyük hegemon efendilerin İran hedefi için tabii ki Suriye’nin yeni iktidar güçlerinden beklentileri var. Colani’yi bekleyen sınavlardan biri de bu kuşkusuz.
Son olarak 'sen bakma bu eli değnekli yorumculara. Son tahlilde büyük efendilerin dediği olur. Onlar uzlaşırsa istikrarlı bir Suriye kurulabilir'. Soru bir, onlar uzlaşabilir mi, iki, vekil örgütler ne kadar uzlaşabilir? Yaşayıp göreceğiz.
Yorumlar (0)