Bizim ailenin bir tanıdıkları var Yazı köyünde. Ailenin annesi ile rahmetli annemiz sürekli telefonlaşırlardı. Birbirilerine hal hatır sorarlar ve uzun uzun sohbet ederlerdi. Özellikle evlerde telefon olduğu günlerde, telefon çaldığında bizler hemen anlardık. “Anne koş Nedime Teyze arıyor.” Bu telefon olayı benim de dikkatimi çektiğine göre, demek ki sık sık karşılıklı birbirlerini arayıp ailelerinin durumlarını soruyorlar. Hasta var mı ya da bu arada ailede ölen kalan var mı? Ona göre bilgilenecek ve tavır alacak karşı taraf. Bu günlerde haberleşme artık telefonların yaygınlaşması ile kolaylaştı. Eskiden bu haberleşme oralara giden gelenlerle olurmuş. Bu giden gelenlerle çeşitli hediye paketleri gönderirlermiş aileler birbirlerine. Mektuplarla da arayıp sorarlarmış birbirlerini.
Yarımadada topu topu toplam dokuz köy var aslında. Bunların da beş tanesi Betçe tarafında... Bizimkilerin aradığı ve haberleştiği aile, Yazı köyünde… Bu köyde oturan ailenin annesi Nedime Teyze… Nedime Teyze ile annemiz sık sık telefonla görüşürler ve hal hatır sormalardan sonra birbirlerine hediye gönderirlerdi. Bu yıllarda bu gönderme işi genelde Datça arabaları ile oluyordu. Annemiz de kızlarına seslenir; “arabaya bakın, Nedime Teyzenizden bir paket var.”
Annemizi kaybetmemize rağmen ilişkilerimiz hala sürüyor. Hem sıcak hem de canlı bir ilişki. Geçenlerde telefonla aradı. Bahçelerinde muşmula ağacı varmış ve meyveleri artık dökülüyormuş. Gelin toplayın dedi. Bu arada yaşlandığı için ağaca çıkamadığını, eşinin de yatalak hasta olduğunu söyledi. Biz de hemen Yazıköy’e gidip hem ziyaret edelim, hem de teyzemizin ricasını kırmayalım dedik. Ben ağaca çıkmayı çok seviyorum. Nitekim o gün bu iştahımı giderdim ve iki ya da üç poşet muşmula topladım. Buralarda hem toprağın kalitesi, hem de suni gübre kullanılmadığı için muşmulalar çok tatlı oluyor. Özellikle ticari kaygı olmayınca, aile o ağaçlara herhangi bir işlem de yapmıyor. Biz onları buzdolabında saklayıp uzun süre yedik. Bizimkiler de Nedime Teyze’ye ziyarete giderken boş gitmedi tabii ki, bolca limon götürdük. Kısacası bu ilişkiler devam edip gidiyor. Ancak boş gidip gelmek yok.
sol başta: Ahiretlik kuşağı: Onlar yokluk yıllarını bir şekilde dayanışma ile çözdüler...
ortada:Fatma Seniha Fidan çocukluğunu ve gençliğini bu topraklarda yoklukla mücadele eden bir insan, Rahmetle anıyoruz...
sağda: Kemal Yapıcı daha nice yıllara. 1923 doğumlu Kemal amcamız. İki dilim ekmeğe çalışrken bir dilimini anasına ayırdığını söylüyor. Uzun ömürlerde sağlık diliyoruz...
Ben bu arada merak ettim; bu aile ile bir akrabalık ilişkimiz yok, ama ilişkiler neden hem samimi hem de çok sıcak? Bu konuyu bir emekli öğretmen arkadaşa açtığımda; o bana açıklamasını yapıverdi. Eskilerde köyler arası iletişimlerden birisi de düğünler kanalı ile oluyormuş. Düğünlere gidenler ve gelenler içinde yeni yetme gençler ve oyunlara kalkan yeni buluğ çağına erişmiş kızlar oyun arkadaşlığı yanında sohbeti ilerletip bundan sonra arkadaşlıklarını sürdürmeye, hatta bu işi daha da ileri götürüp ölümden sonra ahrette de bu dostluğun devamına karar verirlermiş. İşte annemiz ile Nedime Teyze’nin arkadaşlığı da böyle imiş. Ahrette de devam edecek bir arkadaşlık yani. Özellikle kış aylarında gelen marullar, ıspanaklar gibi çeşitli sebzeler sayesinde bizim aile kışlık sebzelerini Nedime Teyze’den karşılıyor. Ne güzel; para yok, pul yok. Sabah Datça dolmuşu geçerken biz de hemen alıyoruz. Aynı şeyi biz de akşam Datça’dan gelen dolmuş ile gönderiyoruz. Bizimkiler genelde narenciye ve limon gönderiyor. Tabi yerine göre daha pek çok yiyecek malzemesi de gidip geliyor.
Yarımada geçmişte para yönünden gerçekten yokluk yaşamış. Buralarda pazar olgusu da yok. Şimdilerde artık her gün pazar kuruluyor. Millet ekmeyi dikmeyi unuttu. İhtiyaçlarını pazardan alıyor. Ama eskiden öyle mi? Para da yok, pazar da yok. O zaman çözüm nasıl oluyor bakınız; yukarıda anlattığım örneği çoğaltın. Her köyden pek çok ailenin ahretlikleri var ve bu insanlar daima birbirlerinin eksik taraflarını tamamlıyorlar. Hatta arkadaşım şöyle dedi; “annemin Karaköy’de bir ahretliği vardı, onun babası demirci imiş. Evimizde hala sakladığım ısıran (Eskilerde ocağa konan ızgaradaki hamuru çevirmeye yarayan alet) ve demir maşa annemin ahretliğinden hediye gelmişti.” Demek ki baba demirci olunca, demir aletlerde gönderiliyor. Bu bir çeşit değiş tokuş gibi geliyor bana; ortada para olmadan. Karşılığında da size ait orada olmayan ne varsa. Getir götür işleri. Gönül almalar… Şimdilerde hem telefon, hem de ulaşım araçları bu işleri görüyor. Oysa geçmişte ancak oralara gidenler takip edilirmiş. Ben yeni kuşaklarda bu ahretliği duymuyorum artık. Şimdilerde kan kardeşliği ya da “kanka” egemen genç kızlar arasında, ama bunların da gelip geçici bir heves olduğunu düşünüyorum. Artık her insanın cebinde üç kuruş da olsa para var. Bu defa da insanlar üretmeyi, ekmeyi, biçmeyi unuttu. Zaten son yılların egemen hâkim düzeni de o oldu.
Yorumlar (1)
Aliş
14 gün önce / 25.02.2025Kalemine gayretine sağlık
Beğendim 0 | Beğenmedim 0 | Cevapla