Verdun neresi bilir misiniz?
Fransa’da küçücük bir kent… Paris’e çok yakın. Bu küçücük kara parçasında yaklaşık bir yıl süren savaştan haberiniz var mı? Birinci Dünya Savaşı’nda; Fransızlar, Verdun’da sırf Paris’i teslim etmemek için, savaşın seyrini değiştirecek örnek bir mücadele vermiş ve Dünya’da en uzun süren ve en kanlı savaştan zaferle çıkmışlar. Toplam olarak her iki taraftan sekiz yüz bin askerin ölümüne sebep olmuş olan bu kanlı savaş, Fransızların zaferi ile sonuçlanmış ve bu savaşta bir binbaşı, bu savaşın kahramanı olmuştur. Fransız ordusunun komutanlarından olan Binbaşı Mesnil, artık bu savaştan sonra Verdun kahramanı olarak anılacaktır. O, istilacı Almanlara karşı vatanını korumuş, Dünya’nın en uzun süren kanlı savaşından zaferle çıkmıştır.
İlk fotoğraftaki Verdun Kahramanı Binbaşı Mesnil ve ikinci fotoğraftaki Ali Ratip: Nam-ı diğer: Tekelioğlu Sinan...
Şimdi de gelin, bir de o sıralarda doğuda Osmanlı’da neler oluyor; bakalım. Aynı yıllarda doğmuş bir Osmanlı vatandaşı, ilköğretiminden sonra Kara Harp Okulu’nda okumuş. Söz konusu o insan da ömrünün en güzel yıllarını savaş alanlarında geçirmiştir. Ali Ratip’ten söz ediyorum; Kırklareli doğumlu bir gençten. Birinci Dünya Savaşı’nın olanca gücü ile devam ettiği ve artık koskoca Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma ve paylaşılma sürecine girdiği 1918 yılının son günleri... Yurdumuzun batısı Yunanlılar, doğusu Ermeniler, güney batısı İtalyanlar ve de güney doğusu ise 17 Aralık 1918’de Mersin’in Fransız işgaline uğradığı yıllardır.
İşte böyle bir akışın içinde bir genç subay, Edirne’ye bağlı Uzunköprü ilçesinde 1890’lı yıllarda doğar. Bu genç Ali Ratip adı ile önce Kara Harp Okulu’nu bitirir. Sene 1911’dir. Bu yıldan itibaren, dokuz sene durmadan dinlenmeden savaşlarda; bir savaştan başka savaşa savrulur. Bu savaşlarda aldığı yaralar onu yıldırmaz. Tedavisi tamamlanmadan bile tekrar cephelere koşar. Kısacası 20’li yaşlardan 30’lu yaşlara kadar, onun durmadan dinlenmeden bütün cephelerde koşup savaştığını görürüz. Komutanlarından birinin ifadesine göre deli dolu bir adamdır O.
Yüzbaşı rütbesi ile son görev yeri olan Kayseri Jandarma Karakol Komutanlığı’nda görev yaparken, bu sırada Sivas Kongresi’nde alınan karar gereği Ankara’da Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa’ya verilen bir görev ile güneyde Kuvayı Milliye örgütlenmesinin inşası kapsamında Batı ve Doğu Kilikya Umum Komutanlıkları kurulması kararlaştırılmıştır. Batı Kilikya örgütlenmesi ise, Mustafa Kemal’in emri ile tamamen Ali Ratip’e bırakılmıştır. Mustafa Kemal, onu Trablusgarp savaşlarından beri tanımaktadır. Hatta Çanakkale kara savaşlarında yine beraberdirler, göğüs göğüse yapılan çarpışmalarda birlikte olmuşlardır. Ali Ratip bu kez de Mustafa Kemal tarafından Tekelioğlu Sinan kod adı ile o bölgeyi örgütleme faaliyetlerinde görevine devam edecektir. Bu bölge aynı zamanda Teke yöresine komşu olduğu için, Mustafa Kemal ona Tekelioğlu Sinan kod adını vermiştir.
Teke yöresi, Yörüklerin yoğun olarak yaşadığı bir bölgedir. Toroslar da, bu konargöçer Yörüklerin mekânlarıdır. Bu yönü ile Tekeli kod adı, onun bölge halkı ile kolay iletişim kurmasını sağlamıştır diyebiliriz. Bu yönü ile de belki de bölgeyi örgütlemesi kolaylaşmıştır. Toroslar’da Yörük çadırlarında dolaşıp, güya deri alıcısı kılığı ile çadır çadır gezecektir. Bir elinde baston, sırtında heybe; saç sakal birbirine karışmış vaziyette, o artık sürekli gezen birisidir. O çadır senin, bu çadır benim derken, her türlü olumsuzluklara rağmen, kendi milis gücünü kurma mücadelesi içine girer. Kendi yazdığı günlüklerinde özellikle azınlıklar, bunun yanında Padişah güçleri yetmezmiş gibi yerli işbirlikçiler de ortalıkta gezerken, Tekelioğlu Sinan büyük bir sabırla; üstelik Osmanlı tümeninden silah ve cephane aşırarak örgüt faaliyetini sürdürmüştür. Oraları Toroslar’dır ve Akdeniz’e geçit vermez bir şekilde denize paralel uzanır. O geçit vermez dağlarda Yörük obaları vardır. Vatan işgal altındadır. Üstelik bir de Birinci Dünya Savaşı’nın ünlü komutanlarından olan ve Verdun Savaşı kahramanı Binbaşı Mesnil komutasında her türlü silah ve cephane ile donatılmış yaklaşık bin kişilik bir tabur Mersin’e çıkmıştır. Mesnil’in karısı da o bölgede gezici hastanede hasta bakıcıdır.
İki Kahraman Binbaşı Karşı Karşıya
Gerçekten, kader Birinci Dünya Savaşı’nın iki kahraman binbaşısını Toroslar’ın en tepe noktasında karşı karşıya getirecektir. Birincisi; Fransız Binbaşı Mesnil, iki tarafın çok büyük kayıplarına rağmen Almanları yılgınlığa uğratıp moral olarak da çökertmiş ve savaştan galip çıkmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nın seyrini değiştiren savaştır bu şanlı direniş. Aynı zamanda psikolojik harp tekniklerinin uygulandığı bir direniş örneğidir bu savaş. Diğer kahraman ise; pek çok cephede korkusuzca mücadele vermiş, bu mücadelelerden asla yılmamış, Kurtuluş Savaşı’na giden tüm kademelerde büyük kahramanlıklar göstermiş bir yiğit askerdir. Ancak bütün bunlara rağmen şartlar gerçekten çok kötüdür. Bir yanda moral olarak çökmüş bir Osmanlı, diğer tarafta ise galip devletler ittifakı olan kuvvetler. Bu yüzden bütün koşullar hep ülkemizi işgale gelen kuvvetlerinin lehinedir. Ancak küçük bir ayrıntı vardır. Bu kez bir zamanlar Almanlara karşı vatanlarını savunan ve haklı bir savaş yürüten güçler, şimdi ne yazık ki kendileri işgal kuvveti olmuşlardır. Haklı savaşı yürüten ise, Mustafa Kemal ve bir avuç askeridir. Bu topraklar da bu bir avuç insanın vatanıdır. Vatan her şeye rağmen savunulacaktır. Bu insanlar bin yıl önce bu toprakları vatan bellemişlerdir. Bu inanç ve kararlılıkla hareket eden Kuvayı Milliye güçleri, Fransız komutanın emrindeki 1000 kişilik taburuna karşı, Karboğazı Geçidi’nde (rakım 1800 metre) pusu kurmuştur. Bu muhteşem tarihi olayı anlatmadan önce, bu bölgede yaşayan iki yiğit insanın bu başarıdaki paylarından bahsetmeden geçmeyelim. Gülek ilçesinin Panzınçukur köyünde yaşayan Kumcu Veli ile Hatice’nin Kuvayı Milliye ile nasıl koordineli çalıştığını bir görelim.
Fransız komutan Toroslar’da yolunu kaybedince, sözünü ettiğimiz bu iki köylüden yardım ister. Bu iki insanın kılavuzluğunda yoluna devam etmeye çalışırken, Hatice bir yolunu bulur, birlikten kaçar. Hatice, doğruca soluğu Milli Kuvvetlerin yanında alır, durumu bildirir. Veli’nin Fransız taburunu Karboğazı’na götürmek için kılavuzluk yaptığını söyler. Bunun üzerine Milli Kuvvetler, Karboğazı’nda Fransız birliklere pusu kurarlar. Ateşin nereden geldiğini bilemeyen Fransız komutan; 225 kayıp, bir o kadar yaralı verince, beyaz bayrak sallar ve teslim olur. Komutanı da hayretler içine düşüren durum sonradan anlaşılır. Aslında bu koskocaman ve teçhizatlı taburu esir alan milisler toplam 43 kişidir. Tarih ise, 28 Mayıs 1920’dir.
1.
İlk fotoğraf Karboğazı'nda 43 kişiyle Binbaşı Mesnil'in taburunu esir alan Kara Bomba Müfrezesi... İkinci fotoğraf Karboğazı, nam-ı diğer geçit vermez Gülek Boğazı...
Mustafa Kemal, tam bir yıl önce Samsun’da karaya ayak bastığında, olacakları bir bir görmüştür. İnsanımızın dara düştüğünde neleri becereceğini bizzat yaşamıştır. İşte bir küçük örnek; ülkenin yiğit insanları, sadece ellerindeki derme çatma tüfekleri ile kendilerinden sayıca 25 kat insan gücü üstünlüğü, yanında bir de topları ve her türlü teçhizatı ile tam donanımlı; üstelik de 1. Dünya Savaşı’ndan galip çıkmış yüksek bir morale sahip böyle bir Fransız taburunu dize getirip teslim alabilmiştir. Kadere bakın bir yerde vatanını savunurken, işgalci kuvvetlere karşı galip gelen bir komutan, bu kez kendisi işgalci olunca çareyi teslim olmakta bulmaktadır. Burada yaşanan bu önemli olay, bütün ülkede yankılanır. Ülkemiz için büyük moral olur. Bu arada Fransa, anlaşma yoluna gider. Ankara Anlaşması ile Fransızlar güneyden çekilirler. Kaderin cilvesi bu ya; 1916 yılında en uzun süren bir savaş sonucunda, Verdun’da kendinden kat be kat üstün olan saldırgan Alman ordusunu bozguna uğratan (Kayıp kimi kaynaklarda 800.000 kiminde ise 950.000) bu Fransız Binbaşı Mesnil, ilginçtir; kendisi saldırgan olunca, bu kez de burada çaresizce teslim olmaktadır. Bu yenilgi ve teslimiyet ona çok ağır gelmiştir. Bu yüzden ülkesine döndükten kısa süre sonra kahrından ölmüştür Binbaşı Mesnil...
TEKELİOĞLU SİNAN BEY Bu kez yeni bir ilçe kuruyor : Adı DADYA
Şimdi gelin beraber Tekelioğlu Sinan Bey’in sonraki hayatına bir bakalım. Hayatı durmadan mücadelelerle geçen bu İstiklal madalyalı adamın, binbaşı rütbesi ile ordudan emekliye ayrılmasının ardından, bu kez Kurtuluş Savaşı sonrası Kuruluş’ta da görev aldığını görüyoruz. Ülkenin çeşitli ilçelerinde kaymakamlıklar yaparken, bir de gelip Muğla’nın kuş uçmaz kervan geçmez Reşadiye yarımadasında bir ilçe kuruyor. Tekelioğlu Sinan Bey, bu yarımadanın ucuna kadar gelip, burada Dadya diye bir ilçeyi kurup (1928), iki yıl burada kaldıktan sonra, bu topraklardan ayrılır ve İstanbul Hukuk Fakültesi’ne kaydolur. 41 yaşında hukuk fakültesine girip avukat da olan Tekelioğlu Sinan Bey’in sonraki yaşamı milletvekilliğidir. Düşman işgalinden kurtardığı bölgenin vekili olarak görev yapmıştır Meclis’te. Çukurova bölgesinin çok sevdiği Sinan Paşası’dır artık o. Tekelioğlu Sinan Bey, bu vatana olan borcunu fazlasıyla ödemiştir. Huzur içinde uyusun. Mekânı cennet olsun.
Yorumlar (0)