40 yıl önceydi. Şiire meraklı bir üniversite öğrencisiyken tanışmıştım “Her Boydan” ile. O zamanlar da çok tartışılan bir konu vardı. Şiir çevrilir mi? Çevrilmez mi? Haksız değildi bu tartışma. Hepimiz şiiri kendi dilinde okumayı, dinlemeyi severdik. Başka bir dile çevrilince şiirin büyüsü, anlamı, müziği bozulur derdik…
Ama Can Yücel’in “Her Boydan”ı ezberlerimizi bozdu.
Türkçenin ve şiirin ustası diye biliriz Can Baba’yı. Doğru ama eksik. Can Yücel gençliğinden itibaren hayatını çeviri yaparak kazanmış. İlk mesleği çevirmenlik. Bu meslekte de kuşkusuz, babası Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığı döneminde dünya edebiyatı klasiklerinin Türkçeleşmesi furyasından etkilenmiş olmalı.
Can Baba, gençlik yıllarında Ankara ve Cambridge üniversitelerinde Latince ve Yunanca okumuş. Pek çok elçilikte çevirmen olarak çalışmış. Londra’dayken BBC’nin Türkçe bölümünde spikerlik yapmış. Askerliğini Kore’de yaptıktan sonra da Bodrum ve Marmaris’te turist rehberi olarak çalışmış. 1950’li yıllardan sonra yaşamını bağımsız çevirmen ve şair olarak sürdürdü.
Çevirmenlik mesleği ile şiirdeki ustalık birleşince, Can Yücel dünya şiirlerini de Türkçe söylemeye başlamış… “Çevirmiş” demiyorum bakın, Şekspir’den, La Fonten’den, antik Yunan şiirinden, çağdaş şairlere ve hatta anonim türkülere varana kadar onlarca dünya şairinden yüzlerce şiiri Türkçe söylemiş, ta gençlik yıllarından itibaren.
Can baba “şiiri şiir eden tınıdır, o gümledi mi şiir de gümler” diyor. O yüzden şiirleri çevirmiyor, “Türkçe söylüyor”. Türkçede yeniden yaratıyor şiiri, kendi deyimiyle “yeniden patlatıyor”.
Can Yücel, “HER BOYDAN – Dünya Şiirinden Seçmeler” adlı kitabının ilk baskısında çeviri anlayışını şöyle özetliyor:
“Çeviri kadın gibidir, güzeli sadık olmaz, sadığı güzel” diye bir atasözü var. Çoğu atalar gibi, o rus atası da yanılmış. Çeviri kadın gibidir, doğru. Doğru ama, güzeli sadık olur onun da. Sadığı güzel mi olur ille, bakın, orasını bilemiyorum. Bu köpeksi kuşkum, belki de, o güvenilir, o sadık belirlenmiş çevirmenlerin harfi, lafzi, anlamı yakalayacağım derken şiiri tınını kaçıragelmiş olmalarından doğuyor. Oysa şiiri şiir eden tınıdır, o gümledi mi, şiir de gümler… Muradımı başka bir kolpayla anlatmaya çalışayım! Şiir (ses demiyorum, anlamı saf dışı kılıyor çünkü) sınırlarla zaman içre yaratılmış, patlatılmış bir olaydır. Şairinin bütün öznelliğine karşın, şiirin nesnelliği de buradan ileri gelmektedir. Çeviri denen uğraş, söz konusu olayı başka bir dilde yeniden yaratmak, yeniden patlatmaktır. ‘Dakiklik’ de tam bu bağlamda işte devreye girmektedir. ‘Sadakat’ demiyorum dikkat edin! Çevirmen, bir taharri memuru veya bir Simenon gibi asıl olayın dizeleri arasında kol gezecek, seyirtecek, ayrıntıları kucaklayacak, ipuçlarını yoklayacak, parmak izlerini toparlayacak, işin çetelesini tuta tuta, olayın künhüne varacak, bütününü, tınını kavrayacak, sonra da onu başka bir dilin (mekânı değil) zamanı içinde yeniden yaratacaktır. Benim şiir çevirilerimin altına ‘Türkçe söyleyen’ kaydını düşmemin nedeni budur. Sınırı ne ki bu dalganın? Çeviri bir ‘Serhad’ olduğuna göre, (sınırı değil) amacı ‘fetih’dir elbet… 1950’lerde oluşan ‘Her Boydan’a daha sonraları yaptığım çevirileri eklemekte bir sakınca görmedim. Çünkü bunlarda da aynı yöntemi kullandım.”
Türkçe’nin değerli üstadı, yazar, çevirmen, eleştirmen Sabahattin Eyüboğlu, ilk baskısı 1957 yılında “Seçilmiş Hikayeler Dergisi Yayınları” tarafından yapılan “HER BOYDAN” kitabının önsüzünde bakın nasıl anlatıyor Can Yücel’in Türkçe söylemesini.
“Şiir başka dile çevrilebilir mi, çevrilemez mi?.. Paul Valery, şiiri çevrilemeyen, başka türlü söylenemeyen şey olarak tanımlar… Bir insanı yeniden yaratmak gibi bir şey bu. Kendi dilinde bile kılına dokundunuz mu bozulan, şiirken nesir oluveren bir büyülü sözü bambaşka sesler ve kelimelerle nasıl verebilirsiniz?.. Doğru… Doğru ama insanoğlu şiiri öteden beri dilden dile çevire gelmiş… Son 20 yılda Türkçe konuşmadık hangi şair kaldı?1957 yılında Türk şiirinin en önemli olaylarından biri, belki de en önemlisi, Can Yücel’in HER BOYDAN adı altında toplayıp yayımladığı şiir çevirileridir… Bu yayım Yeni Türk şiirinin hangi sularda olduğunu da belirtecek değerdedir… Şiir bir bakıma en yaygın düşüncelerin en mahrem, en kendince söylenişi değil midir?Can Yücel’in çeviride yaptığı da bu işte: Dünya insanına seslenen şiirleri bizim Ali Veli’lerin diliyle söylüyor… Şiirde sokak sarayın hakkından geldi gayrı. Başladığımız yere, Yunus Emre’ye döndük şiir dilinde.Merhaba memleket ve merhaba dünya!
Can Yücel pek mi kendinden yana çekmiş çevirdiği şairleri? Hep bir ağızdan mı konuşturmuş değişik şairleri? Kaldırım, meyhane Türkçesi -ki tadına doyamaz oluşumuzun bir hikmeti vardır elbet bu yıllarda- fazla mı ağır basıyor yer yer? Kalem efendilerinin inadınalık, meleğe karşı çöpçüden, öğretmene karşı öğrenciden, padişaha karşı Keloğlan’dan, kasabın kedisine karşı sokak kedisinden yanalık, sözün biberlisini, küfrün sunturlusunu tutarlık tutamıyor mu kendini bazı şiirlerde? Olabilir, olabilir ama bir başkasını ezecek olan bu aşırılıklar Can Yücel’ de uçurtmayı havalandıran rüzgâr oluyor, dili varmıyor insanın bunlara dokunmaya. Neden derseniz Can Yücel en aşırı duygularını en soğukkanlı düzene sokmasını biliyor, düşünce coşkunluluğunu biçimle, biçim düşkünlüğünü cana sesleniş, ciğere gidişle, dil sarkıntılığını kafa olgunluğuyla gideriveriyor. O kadar ki insan sonunda Can Yücel'in biçim ustalığını mı yoksa gönül cömertliğini, doğrudan yana dolu dizgin gidişini mi öveceğini şaşırıyor.Merhaba biçim ve merhaba düşünce!
Can Yücel, kendi şiirini söyler gibi çevirmiş bu HER BOYDAN şiirleri. Cömertçe canını koymuş başkalarının söylediklerine. Ha sen söylemişsin ha ben der gibi. İnsanın insanla kaynaşması her zaman güzeldir, şairin şairle kaynaşmasında bir başka sıcaklık, bir başka aydınlık oluyor: bir dille iki dilin tadını almak, bir canla iki canın sevincini duymak gibi bir şey. Bu cömert kaynaşma, bu dünyanın türküsünü benimseme gücü yok mu –ki Can Yücel’de var- o şairi şair eden tılsımı onda aramalı.Bu hayrat gönül, bu pir aşkına didinme olmadı mı harika çocuk da olsan boşuna… Bezirgânlığın enayilik saydığı şair cömertliği yok mu -ki Can Yücel’de var o- şu bizim topraklar onu bekliyor… Harika çocuk da olsan kırk yıl odun taşıyacaksın tekkeye, burnunu kırıp gözünü dört açacaksın dünyaya, şu bu beğendi diye asıl beğenmesi gerekene boş vermeyeceksin…Bütün bunları ne için yapacaksın? Bir üstün güce yaranmak, bir başka dünyayı kazanmak için değil; sırf sahici insan olmak, küflenip paslanmadan yaşamak, dünyanın sabahlarına yakışmak için.Merhaba Can Yücel ve merhaba HER BOYDAN kemençecileri dünyamızın!”
Kimler yok ki “Her Boydan”da?..
Can Baba’nın Türkçe söylemek üzere seçtiği şairler de şiir ve şarkılar da aslında oldukça tanıdık:
Spot görseli: Aydan ÇELİK
Geçtiğimiz yıl, "DKSD-Datça Kültür Sanat Dayanışması"'nın organizasyonuyla, Datçalıların imecesiyle gerçekleşen "Can Yücel Kültür Sanat Festivali"nde, "Türkçe söylediği", "HER BOYDAN - Dünya Şiirinden Seçmeler" şiirleriyle, hem bir şiir sergisiyle, hem de Datça'nın tiyatrosu "Bizim Kumpanya"nın sahnelediği şiirli-şarkılı oyunla anmıştık büyük Usta'yı. Datça unutmaz Can Baba'yı!..
Yorumlar (0)