Çatışmak

türkçe’deki kimi sesdeşlikler sözcükleri yakınlaştırır. boş, loş, hoş arasında anlamsal çağrışımlar vardır. hoş olanda loşluk, davetkâr bir bilinemezlik, bir boşluk var. çalışmak ile çatışmak da öyle. her şey çalışıyor ve demek ki çatışıyor.

Çatışmak

yaşamak çatışmaktır. yahut tersi, çatışmak yaşamaktır. daimi bir huzur, şifa, ahenk, armoni arayanlar, beni bırakın böyle kalayım, ayol hiç kimseyle uğraşasım yokcular da kaçamaz çatışmaktan. her şey çatışmak zorundadır, çatışmak kaçınılmazdır 

oturmak, ayakta durabilmek için yerçekimiyle çatışırsın. yerçekimiyle çatışmak istemiyorsan yatarsın. hep öyle yatar kalırsan seni yatağa bastıran, kalkmana izin vermeyen şeyle çatışarak, ayak durmak çatışmasına dönmeye çalışırsın.

türkçe’deki kimi sesdeşlikler sözcükleri yakınlaştırır. boş, loş, hoş arasında anlamsal çağrışımlar vardır. hoş olanda loşluk, davetkâr bir bilinemezlik, bir boşluk var. çalışmak ile çatışmak da öyle. her şey çalışıyor ve demek ki çatışıyor. 

bir nesneye bakıp onu yeniden anlamlandırmak, bir davranışı, bir hissi silbaştan tanımak zorunda kaldığında, yani zihnini edilgin ezberciliğinden sıyırıp etkin kıldığında çatışma başlar. acaba bu, bildiklerimden bambaşka olarak nedir dersin.

bilmediğim bişiyi anlamak, tanımak çatışmasızca mümkün olmaz. ezberinle, kanaatlerinle, alışkanlıklarınla çatışmadan ve bildiğin, alıştığın şeyleri şöyle kenara itmeden bildiğini yeniden öğrenemezsin. bildiğini tekrarlamak, öğrenme değildir.

zihinsel geviş getirme öğrenmek değildir, düşünmek de değildir. donup yahut kasılıp kalmaktır. atak karşısında o da geçici bir süre kasılıp kalan karın kasları hariç kasılıp kalmak, çatışmadan kaçınmak kedere ve ölüme yaklaştırır.

nehrin çekiciliği sürekli akmasındadır. şöyle de denebilir, nehrin çekiciliği sürekli çatışmasındadır. hesse’nin sidharta’sı, nehrin kıyısında sürekli çatışan suyu seyrederek; bişiy olup, binoktada kasılıp kalmak arzusundan kurtulur, aydınlanır. 

malumu vazetmek de öğretmek, ufuk açmak değildir. dostlar bildiğimizi teyide değil hafızamızı dağıtmaya yarar. dostlar dişlerle dişetlerinin birleştiği sınırları fırçalar, oraya yerleşmiş bakterilerin yuvalarını dağıtır. dost, ağza ve dile ferahlık verir.

dostlar, çatışabildiğimiz hem de beraber olabildiğimiz kişilerdir. fakat sen dostluktan kendine köle edinmeyi anlıyorsun değil mi. sen, seni onaylayan, sana canım benim, sen her halinle iyisin, güzelsin diye sana yağ çeken birini dost sanıyorsun.

bir zanaatkârı mahir, usta yapan nedir. ununu elemiş eleğini bir kenara asmış rahata ermiş, nice sırlara erişmiş olması değil kendi bedeniyle işi arasındaki nihayetsiz çatışmayı sürdürmesi, bedenini sürekli değiştirmeye devam etmesidir.

çatışmadan kurtulan değil çatışmayı ilke olarak tanıyan, çatışmaya kapılmış kişidir usta. bir nehir gibi, yatağında ve yer yer yatağını değiştirerek ve yeni akaklar yaratarak sürekli çatışmayı beceren, çatışmadan kaçınmayan kişidir usta.  

her şeyin, armut piş ağzıma düş kabilinden, kendisine gelmesini bekleyen değil, her şeye giden kişidir. yaşamak başlı başına bir zanaattir. usta, zanaatini sadece işle sınırlandırmaz bütün bir hayata teşmiş eder. başarı bir zirve, bir taht değildir.

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış

İlginizi Çekebilir