"Evrensel ahlak kuralları var mı?"
Sinan Özbek "Dayanışma Etiği" kitabına bu soruyla başlıyor. Öncelikle ahlakın kökeni üstüne Adam Smith'ten Kant ve Schopenauer'e, Kropotkin'den Engels'e kadar tarih boyunca çeşitli düşünürlerin görüş ve önermelerini irdeliyor. Antropoloji biliminin sağladığı verilere dayanarak da insanlığın evrimi sonunda avcı-toplayıcılıkla birlikte "dayanışmacı bir canlı olarak insan"ın ortaya çıkışını tespit ediyor. Hızlı bir felsefe tarihi sorgulaması, oradan da uzun bir adalet sorgulamasının sonunda, "dayanışmacı toplum ve ahlak" arayışında dayanışma zemininde yükselen ahlaki ilişkilerin buna uygun başat bir 'erdem' olarak adaleti yarattığı sonucuna ulaşıyor. Böylece, ahlakın bir etik teorinin konusu olmadığı, ahlaksız ahlaki toplumu ve erdemin etiğin konusu olmadığı erdemsiz erdemli toplumu anlatan "Dayanışma Etiği" tamamlanmış oluyor.
Doç. Dr. Ferda Keskin de "Dayanışma Etiği"ni şöyle anlatıyor:
"Toplum ve siyaset felsefesinde, dayanışma kavramı öncelikle gruplar içindeki ve bireyler ile gruplar arasındaki ilişkileri değerlendirmek, yönlendirmek ve tanımlamak için kullanılan temel kavramlardan biri. Ancak bu kullanım çok farklı bağlamlarda örneklendiği için tam olarak ne anlama geldiği ve hangi bağlamlarda kullanılması gerektiği tartışmalı. Öte yandan her kavram gibi dayanışıma kavramının da bir tarihi var ve bu tarih içinde tartışma aynı anda birden fazla disiplinde ve disiplinlerarası bir bağlamda devam ediyor. Sadece gündelik hayatın sıradan faaliyetlerinde ya da süregiden toplumsal-ekonomik mücadelede değil, aynı zamanda savaş, göç, deprem gibi kriz süreçlerinde de merkezde duran dayanışma tutumunun etiği bu tartışmanın en önemli noktalarından biri. Tam da bu yüzden Sinan Özbek’in bu karmaşık süreçle yüzleşen Dayanışma Etiği kitabı çok önemli bir katkı.
Özbek kitabın argümanını üç bölümde kuruyor. Bu bölümlerden birincisi evrensel bir ahlakın varlığını ya da olabilirliğini mülkiyet ile ilişkilendirerek sorunsallaştırıyor. Ahlaka dair bu sorunsallaştırma Kant ve Schopenhauer gibi kelimenin geleneksel anlamındaki filozofların teorilerini dikkate alırken, Kropotkin’in alternatif ahlak arayışını ve Marx ile Engels’in klasik ahlak anlayışına getirdiği eleştiriyi değerlendiriyor.
İkinci bölüm, ahlak kavramına dair tartışmayı insana, insanın kökenine, avcı-toplayıcı insanın dayanışmayı nasıl kavradığına odaklanıyor. Burada kitap felsefe ve özellikle ahlak felsefesi ile onun eleştirisinin ötesine geçip Pierre Clastres, Richard Leakey, Roger Lewin, Marshall Sahlins gibi insanbilimcilerin (antropoloji, paleoantropoloji vb) görüşlerine odaklanıyor.
Son bölüm ise toplumsal dayanışmanın toplumsal boyutunu ahlakla ilişkisi içinde ele alıyor. Burada Özbek tartışmayı Konsey-Komün eksenine taşırken hem Paris Komünü gibi somut örnekleri hem de Arendt ve Gramsci gibi çok önemli isimlerin teorik yaklaşımlarını kullanıyor ve dayanışma kavramını adalet ile ilişkilendiriyor.
Kuruduğu tarihsel-teorik bağlamda çok farklı isimleri ve disiplinleri bir araya getiren Dayanışma Etiği mutlaka okunması ve tartışılması gereken bir kitap."
Kitabın tanıtımındaysa şunları okuyoruz:
"Ahlakın kaynağının ne olduğu sorusuna şimdiye kadar verilmiş cevaplar ikna edici değildir. Ahlak ne töresel uygunluktan ne sağduyudan ne akıldan ne empatiden ne de benzeri bir kavramdan sökün ediyor olamaz. Bunun gibi evrensel ahlak kurallarından ya da ahlak yasalarından söz etmenin somut bir karşılığı yoktur.
Spekülasyon olmayan bir etik teorisi inşa etmek için antropolojiye başvurmak gerekir. Buna yine bir antropoloji çalışması olan çağdaş avcı-toplayıcılar hakkında yapılan araştırmalar eklenmelidir. Evveli toplumlar ve çağdaş avcı-toplayıcıların ilişkileri dayanışma zemini üzerinde yükselir, örülür. Dayanışmanın, toplumsal ilişkilerin zemini olduğu bu toplumlarda, bizim ahlak sorunu olarak tartıştığımız olgular yoktur.
Evveli toplumların, çağdaş avcı-toplayıcıların ahlaki yapılanmasına benzer bir toplumu büyük ölçekte öngörmek mümkündür. Bunun için modern dünyada dayanışmanın nasıl ve nerede ortaya çıktığını tespit etmek gerekir. Bu yaklaşımla, antropoloji alanından çıkıp, iktisadın alanına girilir. Bu nokta da Paris Komünü'nden başlayarak tecrübesi edinilmiş komün yapılarını araştırmak gerekir. Dayanışma Etiği, bu üç alanı üç ayrı bölümde işleyerek yeni bir etik teorisi sunuyor."
![]()
Prof. Dr. Sinan Özbek kimdir?
İlk ve orta öğrenimini Erzurum’da tamamladı. Lisans öğrenimini İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde yaptı. Aynı bölümde yüksek lisansını tamamlayıp doktora çalışmalarına başladı. Yeterlilik derecesini aldıktan sonra araştırmalarına Almanya’da devam etti. Marburg /Philips Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’ne kaydoldu. Bu bölümü bırakarak Goethe Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde özellikle Alfred Schmidt’in öğrencisi oldu. 1993 yılında İ.Ü. Ed. Fak. Felsefe Bölümü’nde ”İnsan Felsefesi Açısından İdeoloji” başlıklı tezle doktor unvanını aldı. 1996 yılında Türkiye’ye döndü ve Yrd.Doç. unvanı ile Kocaeli Üniversitesi’nde, Felsefe Bölümü’nün kurulması için çalışmaya başladı. 1998 de doçentlik, 2004 yılında profesörlük unvanlarını elde etti. Bu tarihten beri Kocaeli Üniversitesi Felsefe Bölümü Başkanlığı görevini sürdürmektedir.
Özbek, ulusal ve uluslararası dergilerde çok sayıda makale ve kitaplar yazdı. Kitapları arasında Almanca yayınlanan da var. 2007 yılında Özbek, Almanya’da yayın hayatını 1958 yılından beri sürdüren Das Argument dergisinin bilim kuruluna seçildi. Kazakistan L.N. Gulimyov Eurasian National Üniversitesi’nde davetli olarak ders verdi. 2017-2018 yılında Almanya Humboldt Üniversitesi’nde araştırmacı olarak çalıştı. 2020 “Bulletin of L.N.Gumilov Eurasian national University. Series of Historical Sciences. Philosophy. Religious Studies” Yayın Kurulu üyeliğine davet edildi. Özbek, 1997 yılından beri yayımlanmakta olan Felsefelogos dergisinin kurucusu ve genel yayın yönetmenidir. 2009 yılında Felsefe ve Sosyal Araştırmalar Derneği’nin (FESATODER) kuruluşunda yer almıştır ve halen başkanlık görevini sürdürmektedir.
Felsefeci, akademisyen ve yazar kimliklerinin yanında, etkin bir sivil toplum gönüllüsü olan Prof. Dr. Sinan Özbek, 2014-2019 yılında İstanbul Adalar ilçesi Kent Konseyi Başkanlığı yaptı.
Doç. Dr. Ferda Keskin kimdir?
Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü’nden lisans, Columbia University’den Master ve Doktora derecelerini aldı. Öğrencilik yılları boyunca Columbia University’de Felsefe ve Humanities bölümlerinde ders verdi. 1994-2002 yılları arasında Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümünde görev aldı. 2003 yılında İstanbul Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü’ne geçti ve 2003-2006 yılları arasında aynı kurumdaki Kültürel İncelemeler Yüksek Lisans Programının direktörlüğünü yaptı. 2007 yılında Ekonomi Politik ve Toplumsal Felsefe Lisans Programı ile Felsefe ve Toplumsal Düşünce Yüksek Lisans Programlarını kurdu. 2008-2010 yılları arasında uluslararası Kültürel İncelemeler birliği Association for Cultural Studies’in Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yaptı. Ferda Keskin’in çalışmaları Foucault, toplum ve siyaset felsefesi, etik, toplumbilim felsefesi, edebiyat ve felsefe, çağdaş Fransız felsefesi ile melankoli tarihi alanlarında yoğunlaşıyor.
Yorumlar (0)