Enis Batur, internet ansiklopedisi Wikipedia’da “Türk şair, yazar ve yayımcı” olarak tanıtılıyor. Batur’un fotoğraf çektiği ve desen çizdiği de, en azından izleyenler tarafından biliniyor; ayrıca bir dönem Galatasaray Üniversitesi’nde ders verdiğini, dolayısıyla öğretmenliğini de bu tanımlar arasına eklemek gerekir. Bütün bu uğraşların ürünleriyse izlemeyi bile zorlaştıran bir toplam oluşturuyor. Örneğin geçtiğimiz yıllarda yayınlanan yalnızca iki şiir kitabı, Karanlık Oda Şarkıları ve Gece Korkunç Sünger, Blues bin sayfayı geçiyor. Bu yüzden olsa gerek, konuşmacı olduğu çoğu toplantı “Enis Batur’u tanıtmaya gerek var mı?” sorusuyla açılıyor. Bu soru, büyük ölçüde bir itiraf içeriyor: “Ben Enis Batur’un yazdıklarını izlemiyorum (ya da izleyemiyorum)”. Batur da bu durumun farkında olsa gerek, ancak bu yüzden çalışmaya ve üretmeye ara vermiyor, sanki tasarladıklarını bir hayata sığdıramama endişesiyle, giderek daha da hızlanıyor. Bu açıdan, Enis Batur’u tanımlarken yaptığı işlerden yola çıkmak yerine “potansiyelini sonuna kadar gerçekleştirmeye, insani yaratıcılığının sınırlarını keşfetmeye çalışan biri” tanımlamasını yapmanın en doğrusu olduğu kanısındayım.
Enis Batur’un yazarlığı yakın zamana kadar deneme, günlük, şehir yazıları, roman, otobiyografik anlatı, hatta kitap kapağı yazılarına kadar çok çeşitli türleri içeriyor(du), Elgin Taşlar ile bunların arasına kısa öyküler de eklendi. Enis Batur’un Doksanüç Loş Hikaye alt başlığını uygun gördüğü, arka kapak yazısında Çehov’un “vaktim olsaydı daha kısa yazardım” sözünü onaylayarak aktaran Elgin Taşlar, “Kaderin Gözü” adlı bir de ek hikaye içeren küçümen ama çok (uygun ifade bu mudur, bilemedim) dolu dolu bir kitap. Öyle ki, her biri birkaç satırlık öyküler, eğer takılırsanız, daha kitabın adından başlayarak günlerinizi alabilecek kapılar açabiliyor.
“Elgin”, daha önce hiç duymadığım bir sözcük, “garip” demekmiş sözlüğe göre. Değerli taşlar, yarı değerli taşlar, hatta deniz kıyısından topladığı taşlarla takı yapıp satan arkadaşımın ifadesiyle “yarı değersiz taşlar” olduğunu biliyordum, elgin olanını da Enis Batur’dan öğrendim. Tıpkı, daha ikinci öyküden yola çıkarak, o güne kadar denemeci olduğunu sandığım Thomas de Quincey’nin, Birinci Bölümünün başlığı “Değer” olan Logic of Political Economy (Ekonomi Politiğin Mantığı) adlı bir kitap yazdığını, bu kitaba archive.org sitesinden erişilebileceğini; afyonkeş olmanın yanı sıra köleliği savunan bir muhafazakar olduğunu öğrendiğim gibi; ya da 64 sayfadaki öyküden yola çıkıp Dmıtri Şostakoviç’in hayatına daha yakından baktığım gibi…
Enis Batur, birçok kez “merak böceği” tarafından ısırıldığına, aynı zamanda -başka canlıların yanı sıra- kendisinin ağ ören bir örümcek olduğuna ve bir ahtapot gibi sekiz kolla yazdığına değinmiştir. Batur’un, ilk gençliğinde, radyoaktif bir örümcek tarafından ısırılınca örümcek özellikleri kazanan çizgi roman kahramanı Örümcek Adamı okuyup okumadığını: – wikipedia’nın yalancısıyım- Bradford Wright’ın ifadesiyle Peter Parker’ın “reddedilme, yetersizlik ve yalnızlıkla ilgili takıntılarının” diğer genç okuyucular gibi Batur’u da çekip çekmediğini araştırmayı Orhan Veli’nin deyişiyle “edebiyat tarihçilerine” bırakmak yerinde olur. Ne de olsa ülkemizde iki yüzü aşkın üniversite, bu üniversitelerde onlarca edebiyat fakültesi, bu fakültelerde de Türk Dili ve Edebiyatı Bölümleri var. Buralarda birileri çıkıp Enis Batur’un orta okuldan başlayarak daimi yatılı statüsünde yıllar geçirdiğini, bu dönemini anlattığı yazı ya da söyleşilerinde yalnızlıktan yakındığını ve hatta yazmaya böyle başladığını da göz önüne alarak Örümcek Adam serisinin Batur’un edebi gelişimi üzerindeki etkilerini araştırabilir, araştırmalıdır.
Konudan sapmayalım, Enis Batur’u ısıran merak böceği, herhangi bir Batur kitabını okurken okuyucunun üzerinde de gezinmeye, okuyucuyu da meraklandırmaya başlar. Bu etki, okurken gelip geçebilir de, okuduktan sonra uzun ya da kısa bir müddet sürebilir de. Şiir ve düzyazılarında çok sayıda isme ve esere atıf yapan, Fransızca, İngilizce, Latince gibi birçok dilden alıntı yapan bir yazar olan Batur’un yazdıklarını okuyan kişiye sokulan merak böceğinin yol açtığı sıkıntıyı (yoksa kaşıntıyı mı demeli) gidermek eskiden olduğunun aksine günümüzde artık çok kolay. Adı geçen kişi ya da yapıtı, hatta yeri, olayı, sözü bilgisayar ya da telefonun arama motoruna yazmak yetiyor, bu da Enis Batur okumayı kolaylaştırıyor, ama her zaman değil. Örneğin Elgin Taşlar’ın 59. Sayfasındaki öyküde kesekağıdı biriktiren kişiyi ya da 87. sayfasındaki öyküde ziyaret edilen mezarın kime ait olduğunu, herhangi bir arama sözcüğünden yola çıkarak bulabilmek mümkün görünmüyor; onu ancak yazarı biliyor. Gene de Elgin Taşlar merak ettiriyor, aramaya, düşünmeye kışkırtıyor, öğrenmeye vesile oluyor, dünyaya bambaşka bir gözle bakma imkanı sunuyor; tıpkı diğer Enis Batur kitapları gibi.
Elgin Taşlar, 'Sel Yayıncılık' tarafından basıldı ve dağıtıldı...
Yorumlar (0)