Gaştaranlar: Kendilerine Yetenler

Hayret; bu kuşak, bu yarımadada kendi üretip kendi tüketiyordu. Dışarıdan hiçbir şey almadan, giyiminden kuşamına kadar her şeyi üreten bir toplum idi burası... Günümüzde oturmayı bir alışkanlık, hatta bir yaşam tarzı haline getirdik. Üretmekten, ekip biçmekten uzaklaştık. Maydanozu bile marketten almaya başladık. O güzelim ata tohumlarımızı saklamaktan vazgeçip çöpe attık. Bir birey olarak bile çökmeyi, çökelmeyi asla kabul etmeyen, kendi kendilerine “gaştarması”nı beceren bu kuşak, Cumhuriyetin ilk kuşaklarından idi. Boyunduruğu asla kabul etmeyen...

Gaştaranlar: Kendilerine Yetenler

İki sene önce idi. Yarımadada yaşlı nüfus ne yapıyor, nasıl yaşıyor merak ettim. Kendisi de çoktan dedelik sıfatını kazanmış Goca Mehmet’i yanıma alarak dolaşmaya karar verdim. Goca Mehmet, bu yöreyi iyi tanıyordu. Zaten gideceğimiz adresler hep onun akranları idi. Bu yörede köyler birbirlerine çok yakın, ayrıca geleneklerine ve göreneklerine çok bağlılar. Düğünleri ve cenazeleri ortak kaldırılır. Bu yüzden bütün köyler birbirini tanıyor. Goca Mehmet, kendisi 90 yaşını bulduğu için, gideceğimiz adresler en az onun kadardır diye düşündüm. Bu ziyaretlerimize en yakın köy; Çeşme köyden başladık. Daha sonra Cumalı ve Yazı köy; en son gün de Sındı ve Mesudiye köylerini dolaştık. Gaştaranlar: Kendilerine Yetenler

Soldaki fotoğrafta: Mehmet Necmettin Canözü Kimseye yük olmadan, deyim yerinde ise ayakta öldü. Işıklarda uyusun... Sağdaki fotoğrafta:Çeşme köylü Kadir Çavuş. Eşine hizmet ederken ayakta öldü. Öldüğünde 99 yaşında idi. Işıklar içinde uyusun...

Gelelim şimdi konuya. Bu güzel insanlar için benim aklımda kalan anılarım ve değerlendirmelerim şöyle; aslında en son söyleyeceğimi ilk söyleyeyim. Ulaştığımız her noktadaki insanların tümü, normal bir hayatın içindeydiler ve o insanlarda bir ihtiyarlık belirtisi taşıdıklarını ben şahsen görmedim. Oysa benim beklentim farklı idi. Açıkçası şöyle bekliyordum. Bunlar hayattan kopmuş. Çocuklarına muhtaç kalmış. Ölümü bekleyen, hatta bir an önce öleyim de bunlara musallat olmayayım der konumda olduklarını sanıyordum. Oysa madalyonun yüzü öyle değildi. Bunların aklında fikrinde ölüm falan yoktu. Örneğin Çeşme köyde Kadir Çavuş bizi ayakta karşıladı. Goca Mehmet ile yaş muhabbeti yaparken, ona “sen daha dünkü çocuksun” dedi. Zamanının duvarcı ustası olan Kadir Çavuş, evinde biraz kötüleşen eşine bakıyordu ve bizi karşıladığında yemek yapmış, pişmek üzere dedi ve bizlere kolonya sundu. Bir kayboldu, elinde çikolata kutusu ile döndü geldi. Israrla çay yapmak istedi. Biz istemedik. Zira bir de çamaşırları atmıştı makinaya; onları sereceğini söylemişti. Bu arada unuttum. Biraz önce Koca Mehmet’e “sen çocuksun” diyen Kadir Çavuş dalya demek üzereydi. Oğlu Macit Orhan söylemişti. Yüzüncü yaşı için bir şeyler düşünüyordu. Ancak bu satırları karalarken, ani bir böbrek rahatsızlığı sonucu Kadir Çavuş’u kaybettik. Kadir Çavuş, eşinin rahatsızlığı olmasa, dışarıda çalışmak istediğini de söylüyordu. Oysa aynı Kadir Çavuş evde çok ağır bir görevi üstlenmişti. Hiç de bu görevden gocunmuyordu. Çamaşır yıkıyor, yemekte yapıyor. Hatta bulaşıkları yıkıyor ve etrafı da toparlıyordu. O yaşta bile böyle cabbar ve çalışkan bir adamdı Kadir Çavuş…

Gaştaranlar: Kendilerine Yetenler

Sol başta: Yaşı 90’a yaklaşan Durmuş amca hala evinin önünü süpürüyor. Kimseye ihtiyacı yok... Ortada: Sait Karaman hocam. 95’lik delikanlı. Kimseye ihtiyacı yok gördüğünüz gibi. Daha uzun sağlıklı ömürler dilerim... Sağ başta: Kendi kendilerine yetip dururlar. Uzun ve sağlıklı ömürler dilerim. Saim amca ve eşi Sabriye teyzeye

Benzer gözlemleri Yazı Köy’de Çaykama Amca için de yaptım. O da eşini kaybetmişti ve evine uğradığımızda çamaşırları seriyordu. Biz bekledik ve bir güzel çamaşırlarını ipe serdi. Onunla da bir sohbet yaptık evinin önünde. Kendisi 94 yaşında idi ve hala o heybetli duruşu beni etkilemişti. Bir an, içimden bu adam gençliğinde nasıldı diye geçirdim. Bu yaşına rağmen oldukça bakımlı ve kendisi evinde tek başına yaşıyordu. Hiç de kimseye muhtaç bir hali yoktu. Onu da yakın zamanda kaybettik. Ben bu iki insanın ayakta öldüklerini düşünüyorum. Hiç de ölecek bir durumları yok idi bu insanların. Bazı dostlarım da bana şaka yaptılar. Sen gittin adamlar öldü diye. Ben bunlar için yaşlı ihtiyar sözcüklerini kullanamam. Güzel insanlardı; geleceğe dair hala planları olan insanlardı. Ne güzel dedim hala yaşadığın topluma bir şeyler katmaya çalışmak, yani üretmek; kimseye muhtaç olmadan. 

Aynı havayı, bu kez yine aynı köyden Ali Fuat Amca'da gördüm. Gözleri şakıyordu; Ali Fuat’ın bir şeyler anlatırken. Heyecanlı ve biraz da çevresini küçümseyen bir eda ile. Hayatı boyunca çok çalışmış, çok birikim yapmış Ali Fuat. Yaşı biraz daha küçük, ama hala sabah altıda kalktığını ve cebine koyduğu üç beş kurabiye ile bahçeye gittiğini ve çapa yaptığını anlattı. Yaşı 92 olan Ali Fuat, her sabah işine gidiyordu ve öğleden sonra saat ikide evine dönüyordu. Kızı ona yemeğini hazırlıyor ve dinlenmeye çekiliyordu Ali Fuat Amca. Beni en çok etkileyenlerden biridir Ali Fuat Amca… Hırçın bakışlı ve suratı oldukça sert... Kavgaya her an hazır bir hali var onun. Bu sert ve hırçın coğrafyanın izleri var yüzünde. Yakın tarihte eşini kaybetmiş. Kızı ve damadı, onun yanına taşınmış. O hala daha benim yapacak çok işlerim var dercesine hayata asılıyor. Halk deyişi ile o bu yaşına rağmen ipin ucunu hala bırakmamış. Bunca malını yönetiyor, adam buluyor, bademlerini torunlarına toplatıyor. Hayat Ali Fuat için, gayet normal akışında devam edip gidiyor.

Ben ise, bu yazımı diğer köylerde yaşadıklarımı da anlatacaktım. Bu üç güzel insanın ikisini ayakta kaybettik. Ali Fuat hala dimdik ayakta… Onu böyle ayakta tutan, onun oturmayışı diye düşünüyorum. Hayret; bu kuşak, bu yarımadada kendi üretip kendi tüketiyordu. Dışarıdan hiçbir şey almadan, giyiminden kuşamına kadar her şeyi üreten bir toplum idi burası... Günümüzde oturmayı bir alışkanlık, hatta bir yaşam tarzı haline getirdik. Üretmekten, ekip biçmekten uzaklaştık. Maydanozu bile marketten almaya başladık. O güzelim ata tohumlarımızı saklamaktan vazgeçip çöpe attık. Bir birey olarak bile çökmeyi, çökelmeyi asla kabul etmeyen, kendi kendilerine “gaştarması”nı beceren bu kuşak, Cumhuriyetin ilk kuşaklarından idi. Boyunduruğu asla kabul etmeyen... Şimdilerde ise, ellerine verilen üç kuruş ile sadece tüketim objesi olmayı kabullenmiş, her şeyi başka güçlere havale etmiş bir toplumun topyekûn çöküşüne hep beraber tanık oluyoruz. Kolay gelsin hepimize.

Yazarın Notu: Gaştarmak; Kendi kendine yetmek. Başkasına muhtaç olmadan yaşamak…

 

Yazar hasan doğan

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış