Kara Mustafa

Düşünün bir kere; kandille aydınlatılan küçücük bir odaya doluşan erkekler ve oldukça uzun süren kış geceleri... Köyde o yıllarda soba bilinmiyor; belki o tek odada ocak vardı ya da hiç bir şey yoktu. İnsanlar o küçücük odayı nefesleri ile ısıtıyorlardı; kim bilir? Bu arada ailenin diğer üyeleri bu uzun kış gecelerinde nerede olurdu bilmiyorum...

Kara Mustafa

Şimdi sizlerle çok gerilere; belki de yüz yıl gerilere doğru gidip başı sonu biraz eksik bir hikâye anlatmak istiyorum. Bu hikâyenin yazılmasına sebep Goca Mehmet lakaplı Mehmet Canözü’nün hayal meyal anlatılarıdır. Goca Mehmet, bir gün bana; “gel seninle bir yerlere varalım” dedi. Vardık gittik Yakaköy’ünün Kapız semtine. Orada tek katlı üzeri toprak ve kapısı doğu tarafa açılan bir evin hikâyesini anlattı.

Burası eskiden Kahveci Evi olarak bilinirdi dedi. İçimden bu evin de hikâyesi mi olur dedim. Alt tarafı kahve dedim. Güya bana göre; hikâyeler hep konakların olurdu ya... Anlattığı hikâye, onun çocukluk yıllarına karşılık geliyordu. Demek ki hikâye, biraz daha eskilere dayanıyordu. Biz de biraz eskilerden başlayalım anlatmaya.

Kara Mustafa

O yıllarda Datça diye bir kaza henüz yok ortalıkta. Yol da yok zaten. İşte bu yıllarda Cumalı köyüne saraydan bir vergi memuru atanmış (Sene; 1914). Adı da Ömer İhsan Bey imiş. Aynı zamanda bu kişi nahiye müdürü yapılmış. Hala nahiye müdürlük binası dört duvarı ile ayakta, Çeşmeköy meydanında. Aynı durum Reşadiye için de geçerli; oraya da bir nahiye müdürü atanmış. Ancak orada Reşadiye Ağaları var ve müdürün hareket alanı oldukça sınırlı. İşte o yıllarda Rodos adasından bir aile Yakaköy’e yerleşmiş (veya yerleştirilmiş). Aileye aynı zamanda Palamut Bükü’nde de bir mekân verilmiş. Bu mekân, eskilerde gümrük depoları olarak kullanılırken, şimdilerde sağlık ocağı yapıldı. Rodos’tan gelen bu aile, kışları Yakaköy’ün Kapız mevkisinde tek odalı bir evde kalmaktadır, o sıralar. Yazları da Palamut Bükü’ne giderler. Yaşlılara sorduğumda, bu iki mekan için de “eskiden kahve evi olarak kullanıldı” diyorlar. Tabii ki; bu aile tarafından…

Gerçekten bu aileye ayrılan her iki mekânın tek odalı oluşu, bana oldukça ilginç gelmişti. Üstelik bu tek oda, aynı zamanda kahve evi olarak kullanılıyordu. Yine bu kahve evinin ne anlama geldiğini yaşlılara sorduğumda, şöyle bir açıklama geliyordu onlardan. Bu tek odaya köyün ileri gelenleri, akşamları gelip otururlarmış. Ev sahibi de gelenlere çay veya kahve yaparmış. Kahve dediğimiz de o yıllarda, bir çeşit acı bademden kavrularak yapılan badem kahvesi, bir de nohudun kavrulması ile elde edilen nohut kahvesi... Badem kahvesi, daha pahalı olurmuş. O yıllarda yol yok, iz yok kahveyi nereden bulursun? Çayı da bir şekilde karşı adalardan getirirlermiş.

Düşünün bir kere; kandille aydınlatılan küçücük bir odaya doluşan erkekler ve oldukça uzun süren kış geceleri... Köyde o yıllarda soba bilinmiyor; belki o tek odada ocak vardı ya da hiç bir şey yoktu. İnsanlar o küçücük odayı nefesleri ile ısıtıyorlardı; kim bilir? Bu arada ailenin diğer üyeleri bu uzun kış gecelerinde nerede olurdu bilmiyorum.

İşte bu Kara Mustafa, yazın Palamut Bükü’nde, kışın Yaka’da kahvecilik yaparak hayatını bir müddet sürdürüyor. Sonra sesiz sedasız bu aile toparlanıp buraları terk ediyor. Bodrum’a gittikleri konusunda yaşlı tanıklar hemfikir. Ne zaman terk ettiklerini de tarih olarak bilmiyoruz. Benim öğrendiğime göre bu ailenin iki oğlu var ve bu oğlanlardan Hasan, bir şekilde İtalya’ya gidip, orada kalıyor. Ahmet ise, bir müddet köyde çift sürüyor. Bu konuda 1931 doğumlu babamız Hayri Alisi, “Ahmet’in bizim çiftleri sürdüğünü hatırlıyorum” dedi. Ama sonraları bu kişi de Yakaköy’ü terk edip gidiyor.

Köyümüzün bir başka yaşlı kişisi Koca Mehmet de, Ahmet’in Muğla’da yaşadığını söyledi. Yıllar geçiyor ve yakın zamanda bu ailenin Muğla’da yaşayan bireyi; Ahmet, çıkıp Yakaköy’e geliyor. Muhtarı soruyor ve onunla bir konuyu görüşmek istiyor. Ne yazık ki, Ahmet aradığını bulamadan tekrar geriye dönüp gidiyor. Buraya kadar anlattıklarımın sizlere hiç de ilginç gelmediğini biliyorum. Zira hikâye çok bilinmeyenli ve benim başvurduğum kaynakların yaşları, bu olayı anlatmaya tam yetmiyor. Haydin bakalım; iki yaşlının bana söylemeye çalıştıklar konuya açıklık getirmeye çalışayım. Oda şu; ailede en küçük olanı, bir kız çocuğudur. Esmer ve gözleri yeşil... Zaten baba Kara Mustafa lakaplı ve oldukça esmer. O yıllarda bir şeyler olmuş ve Mustafa ailesinin kalan bireylerini toplayıp Bodrum’a taşınmış. Bu yıllarda da kız çocuğu büyümüş serpilmiş. Esmer çakır gözlü; adı da Gülsüm… Tesadüf bu ya; ben bu satırları karalarken, eşim de yan odada televizyonun müzik kanalını açmış ve müzik dinliyor. Bana da yan taraftan çok derinlerden sesi geliyor. Ben de oldukça derinlere inmiş; bu ailenin en küçük bireyi olan kız çocuğunu babamız hatırlıyor muydu diye aklımdan geçiriyorum. Kendisine sorduğumda “hayal meyal bu aileyi hatırlıyorum” demişti bir ara. Demek ki o yıllarda bu kız çocuğu daha çok küçük imiş. 

Bu arada yan odadan hafifçe süzülüp gelen müzik sesi, bir spikerin araya girmesiyle kesilmişti. Yeni bir parçanın anonsunu yapıyordu spiker. Bir Bodrum türküsü idi anons edilen... Spiker de bu türkünün hikâyesini anlatıyordu. Türkü buralarda çok sevilir ve söylenir. Nedense babamız Hayri Alisi ve Goca Mehmet, bu türküyle hemen ayağa kalkar oynarlar. Bilinçaltlarında bir şeyler mi var diye düşünürdüm hep. Onları ayağa kaldıran duygu sadece Bodrum türküsü mü? Yoksa başka şeyler mi var dedim kendi kendime. Bende bu satırları karalarken yan odada spikerin anons ettiği türkü beni de heyecanlandırdı.Kara Mustafa

Hele çakır da gözlü Gülsüm deyince iyice gevşedim ve artık bu satırlar akmaz oldu. Spiker, yakışıklı Halil ile çakır gözlü Gülsüm’ün aşkını anlatıyordu. Bir de o Çerkez  kaymakam… Ben nereden bileyim bu öyküde anlatılan güzel kızın serpilip gelişeceğini. Kaymakamı kıskandıracak kadar güzel bir kız olacağını. Sevgili okuyucu bu hikâye ne güzel akıp gidecekti. Üzgünüm gerisi gelmiyor. Zira hikâyenin gerisi, gördüğünüz gibi türkülere yansımış. Siz en güzeli bu türküyle birleştirin bu hikayenin devamını…

 Not: Gülsüm’den başka Kara Mustafa’nın ailesinde bir kız daha vardır. Ondan söz etmedim. Zira 1926’lı yıllarda köyümüze mübadele sonucu gelen Dramalı aile, Yakaköy-Kumyer semtine yerleştirilir. Sonraki yıllarda Dramalı’nın eşi ölünce, Kara Mustafa’nın Fatma adlı diğer kızı ile evlenir ve ondan da çocukları olur. Dramalı ailesinin büyük bir bölümü Muğla ili Saburhane semtinde yaşamaktadır. Ayrıca ailenin diğer üyeleri de burada; Betçe’de yaşamlarına devam etmektedir.

Yazar hasan doğan

Yorumlar (1)

Şevket Bahçelioğlu

23 gün önce / 12.01.2025

Kıymetli kardeşim, meslektaşım. Bize yazılarıyla Datça tarihini belgeleriyle tatlı bir üslupla anlatıyor biz de 21 yıldır yayınlamakta olduğum Büyük Tire gazetemizde yayınlıyor ve okurlarımızla paylaşıyoruz. 1992 yılında ailemle birlikte Marmaris Fethiye gezisi yapmıştım Datça’nın güzelliğini duymuş , bir de güzel öğretmen evinin olduğunu öğrenmiş Datça’ya direksiyonu kırmayı düşünmüştüm . Karşıma çıkan bir delikanlıya Datça’ya nasıl gidebilirim diye sorduğumda abi Datça’ya mı gideceksiniz , tavsiye etmem oraya gideceğinize İstanbul’a gidin gelin diye yolun çok bozuk olduğunu anlatmak istemişti. Vazgeçip konaklama ve gezimi sürdürmek için Fethiye’ye gitmiştim. Ama Datça’ya da göremediğim için hala hayıflanıyorum. İYılın öğretmeni seçiminde ilk yılın öğretmeni seçilen , Gazetemize yazılarıyla renk katan Orhan Aksay da sık sık Datça’ya gidip geldiğini söyleyince bir uygun zamanda bu projeyi gerçekleştirmek üzeresözleşmiştik. Ama ne yazık ki bu da gerçekleşmedi artık mümkü de değil hocamız hakkın rahmetine kavuştu. Ama her zaman aklımda , Datça’nın damadı Hasan Hocam oradayken, güzel bir öğretmeneviniz mevcutken Datça ziyaretimizi yakın bir zamanda bu önlemi gidermeye çalışacağım. Hasan Hocam aracılığıyla tüm Datça’ya sevgi ve saygılarımı iletiyorum.

  |   Beğenmedim 0   |   Cevapla