kendini nasıl tam ve bütün hissedersin. işler olması gerektiği gibi yürüdüğünde yani kendin olmak, senin için artık bir dert olmadığında mı. kulağa hoş geliyor. ama bu kendiliğin bir tanımı, referansı olmalı değil mi. neymiş ki kendilik, kendin olmaklık.
sadece vücudun işlevlerini yerine getirmen kendin olmak, tam ve bütün hissetmek için yeterli olabilir aslında. yahut senin için işini iyi yapmak ya da işini en iyi yapan, en çok sevilen olmaktır kendin olmak ya da en çok kazanan, en en olan olmaktır.
kendilik problemin, kendilik tasarımının gerçeğe çarpıp parçalanmasıyla mı ortaya çıkıyor. olması gerektiğine inandığın kendinle olan kendin arasındaki çatışmayla mı. olması gerektiğine inandığın kendine iç, olan kendine dış diyelim.
terzisin biçiyor dikiyorsun, çiftiçisin ekiyor biçiyorsun, berbersin kesiyor biçimliyorsun. sorun yok. olması beklenen oluyor. askerde başçavuş, askeri çalıştırmazsan ya düşünür ya otuzbir çeker derdi. askerde yeniden tanımlandın.
bir çiftçiydin, sana asker ocağında yeni bir iç, bir üniforma/uni-form giydirildi. yahut bir genç kadındın. evlendin. sana yeni bir iç, gelinlik giydirildi. şimdi paramparça, bölük pörçük ve kendin olmayan bişiysin belki.
sana sen falanca ırkın evladısın, şu inanışın mensubusun denildi. şu rozet bu takke takıldı. sen artık sadece terzi değilsin, falanca soyun, filanca inanışın sana taktığı içlere sahip birisin. kendiliğin vücuduna, işine değil soyuna, inanışına da dayalı.
belli ki sana yaşıyor olmak, iş işliyor olmak yetmiyor. yetiyor da belki, idareciler, siyasal erk bunu yeterli görmüyor. seni herkes olan hâlinden olması beklenen bir hâle doğru çekiştiyor. herkes bunu yaptığına, herkese bu yapıldığına göre…
ya da acemisin diyelim işler yürümüyor, bitürlü kendin olamıyorsun. iç-dış hep çatışmalı. diyelim ustasın, yani işinde gerçekten iyisin. öyleyse yolun başında olduğunun kesinlikle farkındasın. öyleyse sende daha büyüktür iç-dış çatışması.
naçiz önermeme geleyim: kendilik denen şey, olan ile olması beklenen arasındaki makasın asla kapanmayacağı gerçeğini kavramaktır. iç-dış sürtüşmesi süreklidir. bu yüzden sürekli gözlenilmek, hep yeniden anlatılmak zorundadır kendilik.
kendilik, karmaşayı, paramparça hissetmeyi göğüsleme becerisidir. şimdi elde yeni bir kendilik var. bu kendilikte ne ideler âlemi ne de gelecekte devletin sönümlendiği cennet gibi bir dünya var. ne erdem (ideal eylem) var dolayısıyla ne de erdemsizlik.
aslında, kendini ne kadar tam ve bütün hissetsen asla tam ve bütün değilsin. işler hiçbir zaman olması gerektiği gibi yürümedi ve kendilik derdi seni hep üzecek. kendiliğin tasarlandığında değil, kendiliğine hep tasalandığında kendin olacaksın.
ben kendimin bir nevi sherlock’uyum. dönüp dönüp bütün vukuatlarda kendi suçumu arıyorum. aradığım suçun tanımı şu: kendimi yüksek, sarsılmaz, ideal bir poz-isyonda farz ederek iç-dış çatışmamı sönümlendirerek huzur bulmak istemek.
Yorumlar (0)