Latmos’a Komşu Dağların Bir Köyünden...

Latmos'la ilgili bu yazı Sezai Öz tarafından geçtiğimiz aylarda Latmos taraflarına bir ziyaret sırasında kaleme alınmıştı. Ekili alanların da maden ve enerji şirketlerine peşkeş çekilmesine neden olacak 7554 sayılı torba yasa mecliste daha yeni onaylanmıştı. Aralarında Muğlalıların da olduğu yoğun bir kalabalık meclisin önünde yasanın geçmemesi için direnip duruyordu, meclisteki vekilleri ikna etmeye çalışıyordu.

Latmos’a Komşu Dağların Bir Köyünden...

Bu satırları, Latmos Dağları’na komşu bir yamaç köyünde, Milas'ın Narhisar mahallesi değil, bildiğiniz "köyünde" sabahın ilk ışıklarında yazıyorum. Burası artık "mahalle" sayılıyor. Büyükşehir Yasası, dağın köyünü kâğıt üzerinde şehrin bir uzantısı gibi tanımlasa da burası hâlâ Anadolu'nun en güzel köylerinden biridir. Bir Fakir Baykurt hikâyesinden çıkmış gibi…Yalnız ama vakur. Sessiz ama dirençli. Taşın, toprağın, ceviz ağacının, zeytinliklerin, sabah serinliğine karışan kekik kokusunun hâlâ dile geldiği yerlerden biri.

Ama bu yalnızlık sessizlik anlamına gelmiyor.

Bu bir çağrıdır: “Turistik Kentler Kanunu artık çıkmalıdır!

 

DOĞA: YOK OLAN BİR KÜLTÜREL VE DOĞAL MİRASA  AĞIT

Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında faaliyette olan 55 termik santralin 3’ü Muğla’da bulunuyor. Bu santrallerin çalışabilmesi için yerin altı delik deşik ediliyor. Dağlarımız kazılıyor, ormanlarımız talan ediliyor, derelerimiz kurutuluyor. Akbelen’de kömür için ağaçlar kesildi, köylüler darp edildi. Latmos’ta 8 bin yıllık kaya resimleri, rantın tahripkar elleriyle yok olma tehdidiyle karşı karşıya. Bafa Gölü artık sessiz değil; çığlık atıyor.

Ama bu saldırı yalnızca bir ağaca, bir ormana, bir göle değildir.

Bu saldırı tarihe, insan onuruna, ortak hafızamıza, yaşamın kendisine yöneliktir.

Muğla yalnız değildir.

Aynı tehdidi Kapadokya'nın peribacaları da yaşıyor. Kommagene’nin kutsal dağları, Hasankeyf’in tarihî taşları, Kazdağları’nın serinliği, Olimpos’un mitolojik gölgeleri; hepsi birden aynı senaryonun kurbanı edilmek isteniyor: “Beton ve rant.”

Unutmayalım:

Doğa sadece doğal değil, aynı zamanda kültürel bir mirastır.

Onu kaybeden yalnızca ağaçları değil; geçmişini, hafızasını ve geleceğini kaybeder.

 

EKONOMİ: GELİRİN KAYNAĞI BURADA, VERGİSİ İSTANBUL’DA

Muğla yalnızca doğasıyla değil; ekonomisiyle de Türkiye’nin omurgasıdır. Türkiye’nin turizm gelirlerinde en büyük payı alan kıyılar bu topraklardadır. Oteller burada, zincir marketler burada, AVM’ler burada, yat limanları burada… Ama hepsi bu kentin özelliklerinden kaynaklı tüm gelirini ve vergisini İstanbul’a ödüyor.

Muğla’da kazanıyorlar; İstanbul’da servet büyütüyorlar. Bize kalan: çöp, trafik, altyapı çöküşü, çevre kirliliği, geçinemeyen esnaf ve sessiz bir öfke.

Resmî nüfusu 1.1 milyon olan bu kent, yazın 4 milyona ev sahipliği yapıyor.

Ancak merkezi hükümet, bütçe katkısını yalnızca resmî nüfusa göre yapıyor.

Bu bir adalet değildir.

Bu, açık bir ekonomik eşitsizliktir.

Her 100 metrelik kanalizasyon hattı İstanbul’da 100 kişiye hizmet ederken, Muğla’da sadece 10 kişiye yetiyor. Aynı maliyetle çok daha ağır yük altına giriyoruz.

Belediyeler ekonomik bir kayyım politikası altında eziliyor.

Bu sürdürülebilir değildir. Ve bu adaletsizlik, artık siyasî bir mesele hâline gelmelidir.

 

DEMOKRASİ: YERELİN SESİ SUSTURULUYOR

Bu kentlerde doğa talan edilirken halkın sesi bastırılıyor. Dün, bugün, şimdi evet şimdi Ankara'da Cemal Süreya Parkında Karya'nın yiğit kadınları Nejla Işık ile birlikte yağmur altında açlık grevine başladılar. Niye? Bu mücadele yalnızca bir orman için değil; demokrasi için, insanlık için, çocuklarımızın geleceği içindir.

Demokrasi sadece oy vermek değildir. Aynı zamanda birlikte yaşadığımız coğrafyaya sahip çıkmaktır. Doğayı savunmak da demokrasidir. Su hakkını korumak da demokrasidir. Yerel halkın iradesine kulak vermek de demokrasidir.

Ama ne yazık ki bu değerlerin hiçbiri korunmuyor. Maden için dağlar delinirken halkın fikri sorulmuyor. Turizm için yeni limanlar yapılırken, kentin kapasitesi, altyapısı, kültürel kimliği hesaba katılmıyor. Yerel yönetimlerin uyarılarına kulak verilmiyor.

Bu, yerelden yükselen sesi susturma çabasıdır. Bu, merkezî tahakkümdür.

Bu sabah 04:13'de CHP Muğla Milletvekili Cumhur Uzun yazmış. Maden Yasası'nın 19. maddesi de geçmiş.

Bizler uyurken mücadele edenlere selam olsun!

 

ÇÖZÜM: TURİSTİK KENTLER KANUNU ARTIK ŞARTTIR

Bu nedenle yüksek sesle çağrımızı yineliyoruz:

Turistik Kentler Kanunu çıkarılmalıdır!

Sadece Muğla için değil; Ayvalık’tan Bodrum’a, Datça’dan Kaş’a, Kapadokya’dan Gökçeada’ya, Assos’tan Antakya’ya kadar tüm turistik kentlerimiz için…

Bu kanun:

- Yaz-kış nüfus farkını,

- Doğa ve kültürel miras yükünü,

- Altyapı zorluklarını,

- Turizm sezonunun özel ihtiyaçlarını,

- Gelir-gider dengesizliklerini,

- Belediyelerin hizmet yükünü dikkate almalı,

- Vergi ve gelir adaletini gözetmeli,

- Yerel yönetimlere yetki ve kaynak aktarmalıdır.

Turistik kentler yalnızca ekonomik üretim merkezleri değil; Türkiye’nin vitrini, yüz akı, dünyaya açılan penceresidir.

Bu pencereden ya temiz bir nefes alacağız ya da karanlık bir sis soluyacağız.

 

BİR DAVET: HEP BİRLİKTE SAHİP ÇIKALIM

Bugün vicdan sahibi her yurttaşa çağrımızdır:

Hangi partiden olursak olalım, nereli olursak olalım;

Geliniz,

- Vicdanda,

- Adalette,

- Ortak akılda,

- Güler yüzde,

- Demokraside,

- Ve evet, Mustafa Kemal Atatürk’ün kamucu, halkçı ve çevreci mirasında birleşelim.

Çünkü bu coğrafya bir kararnameyle yok edilemeyecek kadar değerlidir.

Bu topraklara borcumuz var.

Ve biz bu borcu, çocuklarımıza temiz bir doğa, adil bir yönetim ve umut dolu bir gelecek bırakarak ödeyeceğiz.

Bu sadece Muğla’nın değil, Anadolu’nun tüm çocuklarının ortak mücadelesidir.

Ve kazanacağız sloganı yerine kazanmalıyız deme iradesini koyuyorum. Kazanmak zorundayız! Ve bunu birlikte yapmaktan başka çaremiz yok hepimiz biliyoruz.

"Dinle Anadolu:

Anlatılan senin hikâyendir."

Herkese mutlu ve sağlıklı bir haftasonu diliyorum.

Yazar a. sezai öz

Yorumlar (1)

Ayşe Sevgi ORHAN

1 ay önce / 09.10.2025

Yazınızda belirttiğiniz gibi,yurdumu zun doğusundan batısına,kuzeyin den güneyine delik-deşik edilen bu toprakların,bizler;bizden sonra ya şayacak olanlara hesabını nasıl ve receğiz.Nasıl ve ne zaman bu kadar duyarsız,doğa düşmanı,yeşilin,ma vinin,denizlerimizdeki her türlü can lının ve karada asırlık zeytin ağaçla rımızın,kuruyan derelerimizin,nehir lerimizin,göllerimizin ve bunların i çinde yaşayan canlıların katline bu kadar suskun hale geldik.Deyim ye rindeyse,bir avuç insan mı yaşıyor bu topraklarda ki,canları pahasına birer avuç insan, yaşadıkları bölge lerde mücadele veriyor.Jandarma nın müdahalesiyle ya da gözaltına almasıyla karşılaşıyor. Tüm yazdığınız acı gerçeklere, tüm yurdum insanının haykırması, sesini duyurması,birlik olup kenet lenmesi ve daha geç olmadan ço cuklarımıza,torunlarımıza daha gü zel yaşayabilecekleri toprak,hava, su bırakabilmek için harekete geç mesi ve geçmemiz gerekiyor. Emekleriniz,çabalarınız,halkı doğru bilinçlendirme yolundaki çabalarınız için çok teşekkürler. Katkı yapabileceğim her husus ta,Anadolu'muzun tüm çocuklarına daha temiz bir doğa,daha rahat so luyabilecekleri temiz hava,eksiltme den çoğaltabileceğimiz su bırakabil mek için her zaman,çaba harcayan siz ve sizin gibi değerli tüm vatandaşlarımızın yanında ve arka sındayım.

  |   Beğenmedim 0   |   Cevapla