Aslen Çeşmeköylü olan Salih Amca, 1960’lı yıllarda Palamut Bükü’ne göçmüş ve hanımı ile birlikte yaptırdıkları küçük evde yaşamaya başlamışlar. Salih Amca, bu yörede herkesin, hatta tüm köylerin Salih Amcasıdır. Onu herkes tanır bilir ve severdi. İçmediği zamanlar; çok ciddi, efendi, içtiğinde de dünyanın en gırgır, en sevimli adamı idi. Bir tek oğlu Almanya’ya çalışmaya gitmiş ve oralarda kalmıştı. Salih Amca, eşi ile beraber, Palamut Bükü’nde diğer köylüler gibi bahçesini ekip biçip dışarıya muhtaç olmadan yaşamını sürdürmekteydi. Aynı zamanda Salih Amca, küçük teknesi ile balıkçılık da yapardı. Aslında Salih Amca, şehir nedir, şehre ne için gidilir; asla bilmedi, çünkü gençliğine kadar zaten buralarda kaza veya nahiye bile yoktu. Sonra Datça kaza olmuş dediler, belki de kaza ne demek; onu bile bilmiyordu.
Salih Amca, ailesi ve eşi ile...
Salih Amca, hayatını küçük teknesi ile tek başına balığa giderek bazen parakete, bazen ise ağ çekerek, balık tutup geçimini sağlıyordu. Salih Amca iri yarı, güçlü elleriyle kocaman bir adamdı. Teknesi ile bir limandan çıkışı vardır ki; dillere destan... Motoru sonuna kadar yüklenir ve kayığının kıç tarafına geçer, ayakta son sürat limandan çıkarken, herkes o anda limandan kimin çıktığını bilirdi. Çam yarması gibi bir adam, dimdik ayakta ve motorun uğultusu kulakları parçalayacak gibi… Herkes o anda yönünü denize çevirirdi. Kim bilir; belki de o, bunun farkında idi.
Yıllar böyle geçip giderken, artık kazaya yeni yol açılır ve cipler işlemeye başlar. Şoför Asım, Betçe’nin ilk şoförlerdendir. Cip almıştır ve Datça’ya gidip gelmektedir. O da Salih Amca gibi şen bir adamdı. Cipine 25 kişi binerdi de, Şoför Asım bundan rahatsız olmazdı. Yeter ki kalan olmasın. Bir de bu insanların eşyaları vardı ki; sormayın. Onlar, insanlardan fazla yer kaplıyordu. Derken köyden pek çok genç de okula başladı ve büyük kentlerde eğitimlerini sürdürdüler. Bu yıllarda gençler elbette dünyadaki gelişmeleri takip ediyorlardı. Zaten 1960’lı ve 1970’li yıllar, tüm dünyada gençlik hareketlerinin her yeri sarıp sarmaladığı farklı zamanlardı. Bizim Betçe gençliği de bundan etkilendi doğal olarak. Kimisi sağcı, kimisi solcu olmuşlardı ve köylerine döndüklerinde kıyasıya rekabete başlamışlardı. Özellikle düğünlerde bu rekabet zaman zaman kavgalara dönüşürdü. Salih Amca, bu yeni durumlara bir türlü anlam veremedi. Kimi sağcı, kimi solcu; bir de üstelik solcuların bazısı Dev-Genç, bazısı Halkın Kurtuluşu; hatta bir de Mougcu mu, yoksa Maocu mu nedir; başka bir gruptan da söz edilir oldu Betçe’de.
Oysa Salih Amca, düğünlerde hala içip birileri ile kavga etmeyi çok severdi. Salih Amca, bu yeni duruma asla bir anlam veremedi. Nasıl ayak uyduracaktı bu yeni düzene? Ne güzeldi eskiden bir düğünde nedeni belirsiz bir arbede çıksa, Salih Amca hemen dalar ve kime yumruk salladığı belli olmazdı. Kavga bu ya... Karanlıkta kim kime vuruyor; belli değil. Şimdi ne oldu, kavgalar şekil değiştirdi. Salih Amca bu, ne yapacak şimdi? Bir şeyler bulması lazım… Sonunda çözümü buldu Salih Amca. Yakın bir gencin kulağına seslendi. Sen bana bir “moug” deyiver, ben de gereğini yaparım ve ortalığı dağıtırım dermiş. Bundan sonraki bütün düğünlerde artık muzip gençler, Salih Amcalarının kulağına “moug” deyiverdiler. Hatta “miyav” bile dendiğinde, Salih Amca’nın o dev gibi gövdesi ve hafif demlenmiş kafası ile artık önünde durulamazdı. Kime denk geldi ise... Kısmet o gece kimlere rast geldi ise... Hatta eşine denk geldiği bile olurmuş; yenge, zavallı Salih Amca’dan bir güzel nasibini alırmış. Düğünlerin ertesi gününde bu olaylar, Salih Amca eksenli anlatıldı durdu yıllarca. Sabah kahveye gelenin ilk cümlesi; “duydunuz mu, akşam düğünde yine Salih Amca ortalığı dağıtmış.” Evlerde de aynı konu... Aslında bana göre hiçbir şey değişmedi. Yıllarca bu düğünlerde kavga hep oluyor. İşin içinde Salih Amca olsa ne olur ki...
Yorumlar (1)
Aliş
7 saat önce / 16.12.2025Emeğine kalemine sağlık
Beğendim 0 | Beğenmedim 0 | Cevapla