Sosyalistlerin ‘Anı’ Yazmakla İmtihanı ve Raşomon

Anı kitaplarıyla pek başım hoş değil. Uzun yıllar öncesinin olaylarını ve o olayda birlikte olduğunuz kişileri, o kişilerin olay sırasındaki tavır alışlarını o günün gerçekliğine uygun bir şekilde doğru ve tam olarak anımsamanın imkansızlığına inandığım için. Uzunca bir süredir sosyalistler için anı kitabı yazmak neredeyse bir moda haline geldi.

Sosyalistlerin ‘Anı’ Yazmakla İmtihanı ve Raşomon

Anı kitaplarıyla pek başım hoş değil. Uzun yıllar öncesinin olaylarını ve o olayda birlikte olduğunuz kişileri, o kişilerin olay sırasındaki tavır alışlarını o günün gerçekliğine uygun bir şekilde doğru ve tam olarak anımsamanın imkansızlığına inandığım için. Uzunca bir süredir sosyalistler için anı kitabı yazmak neredeyse bir moda haline geldi. Aslına bakarsanız ulaşabildikçe bu tür anı kitaplarını yakından da takip ediyorum. Şimdiye kadar itiraz şerhi düşülmemiş bir anı kitabı olduğunu da duymadım. Özellikle tanınmış sosyalistlerin kitapları hep yaygın itirazlara mazur kalmıştır. Eğer ‘günlük’ tutmadıysanız onlarca yıl önce yaşadıklarınızdan nasıl emin olabilirsiniz ki? Sosyalistlerin de o günkü koşullarda ‘günlük’ tutmalarının ve ‘günlük’lerini onca zamandır muhafaza edebilmiş olmalarının mümkün olmadığını düşünürseniz. Öyle ya gizlilik koşulları..vb. dikkate alındığında. Kişisel kütüphanelerin bile birkaç kez kaybedildiği koşullarda. Onlarca yıl öncesinin olaylarını doğru bir şekilde anlatacağından emin olarak, anlatacağını düşünerek kalemi eline alabilme ya da klavye başına geçebilme cesaretini anlamıyorum, bu özgüveni havsalam almıyor. Defalarca deneyimlediğim bir olgu olarak konuşuyorum, aynı zamanda. Ne zaman bir arkadaş grubuyla bir araya gelmiş ve geçmişin anılarına dalacak olsak ‘yanlış hatırlıyorsun, aslında öyle olmamıştı, sözünü ettiğin kişi de falanca değil, filancaydı’ itirazlarına muhatap olmadık mı ya da gruptan birileri olmadı mı? Değil üzerinden onlarca yıl geçmiş olayları yakın tarihli olayları anımsamakta bile güçlük çektiğimiz olmuştur. Anı yazmak risklidir ve ben de anı kitaplarına kuşkuyla yaklaşırım.

Ne zaman bir anı kitabı alsam elime ona, öncelikle yazarın kaleminden o günlerin duygu durumunu ve ortamı anlamak için yaklaşırım, yazılanlara. İkincisi yazarın aktardıkları olayların aidiyetleri bağlamında ne ifade ettiğini anlamaya çalışırım. Yazarın yıllar sonra cesaret edip oluşturduğu kurgunun gerçekliğe oturup oturmadığına takılmamaya çalışırım. Evet aslında anı anlatımı yaşanmışlıkların yeniden kurgulanmasıdır, kaçınılmaz bir subjektivizmle.

Anı yazma motivasyonu her birimize ya da çoğumuza özgü ‘geçmişe özlem/nostalji’ dürtüsüyle de alakalı. Özlüyoruz yaşadığımız güzellikleri, sevdiğimiz insanları, kahramanlıkları/maceraları ve tabii ki gençliğimizi. Belki biraz acımasız bir saptama olacak ama, kolay yoldan bir kitap sahibi ve yazar olma imkanı da sağlıyor, ‘anı’ yazmak. Cebinizde üç beş kuruşunuz da varsa ve neredeyse her köşe başında ‘kitabınızı ucuza basıyoruz’ yayınevlerinin olduğu koşullarda.

Raşomon

Akira Kurosowa’nın 1950 yapımı kült filmi. Bu satırları okuyanların kahir ekseriyeti izlemiştir, eminim. İzlemeyenler de izlesin, lütfen. Ne zaman bir anı kitabı elime alsam bu film aklıma düşer. Hatta bugün tekrar izledim. İnsanlık hallerine ilişkin bir dizi sorunun/duygu durumunun yoğun bir şekilde ve çok çarpıcı bir atmosferde tartışılmasının yanında film, gerçeklik algısının da nasıl kişiye özgü olduğunu anlatıyor. Çok değil üç gün önce ayrı ayrı yaşadıkları aynı olayı, bardaktan boşanırcasına yağan bir yağmur altında bir eski şehrin yıkık kapısının duldasında birbirine anlatarak tartışan filmin üç kahramanı .

Sosyalistlerin ‘Anı’ Yazmakla İmtihanı ve Raşomon

İnsanoğlunun zaafları üzerine kurulmuş bu psikolojik dramda 12. Yüzyıl Japonyasında karısıyla birlikte ormandan geçmekte olan bir samuray haydutun saldırısına uğrar ve öldürülür, karısı ise tecavüze uğrar. Haydut yakalanır ancak onun ifadesi ile kadınınki taban tabana zıttır. Olayı çözmesi için devreye giren bir medyumun vasıtasıyla ölen samuray da yine tamamen farklı bir hikâye anlatır. Cesedi bulan oduncunun ifadesi ise tamamen farklıdır. Aynı suçun dört çelişkili ama bir o kadar da inandırıcı olarak anlatıldığı, yani herkesin 'gerçeği' nin farklı olduğu ‘gerçek’; aslında nedir? Anılar güzeldir ancak tehlikelidir, onları yeniden, yeniden kurguladığımız gerçeği unutulduğunda.

Filmin kahramanlarından birinin söylediği;

“İnsanlar kötü şeyleri unutmak ve yalan da olsa iyi şeylere inanmak ister. Böylesi daha zahmetsizdir.”

Yorumlar (0)

Bu içerik ile henüz yorum yazılmamış

İlginizi Çekebilir