Türkiye’de Önlenemeyen Kadın Cinayetleri
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu , kadın cinayetleri ve şüpheli kadın ölümleri raporunu kamuoyuyla paylaştı. Açıklamada Haziran ayında 15 kadın cinayeti, 26 şüpheli kadın ölümü gerçekleşmesi ile birlikte 2025’in ilk 6 ayında 136 kadının katledildiği, 145 kadının ise şüpheli şekilde yaşamını yitirdiği belirtildi.
Platform verilerine göre 2025’in ilk altı ayında kadın cinayetlerinin en çok ateşli silahlarla işlendiğini, bu cinayetlerin istatistik verilerine göre yüzde 60’ı aile bireyleri tarafından öldürülürken, yüzde 65’i kendi evinde öldürüldüğü açıklandı. Ayrıca devlet koruması altında bulunan 9 kadın cinayete kurban gitti.
Siyasi İktidar Aile Üzerinden Kadınlara Yeni Sorumluluklar Yüklüyor! Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun açıklamasında; Siyasi iktidar, 2025’i “Aile Yılı” ilan etti. Üstelik bunu yalnızca sembolik bir yıl olarak değil, önümüzdeki on yıla yayılan geniş çaplı bir politika yönelimi olarak kurguluyor. Ancak bu yönelimin merkezinde, toplumsal sorunlara bütüncül çözümler üretmek değil; aile üzerinden kadınlara yeni sorumluluklar yüklemek yer alıyor.
Derinleşen yoksulluk, temel haklara erişimde yaşanan ciddi eşitsizlikler ve sosyal destek mekanizmalarının zayıflaması ortadayken, iktidarın odağını kadınları yeniden doğurmaya, bakıma ve ev içine yönlendiren uygulamalara kaydırması, hem toplumsal gerçeklikle çelişiyor hem de çözüm üretmiyor.
Doğurganlığı teşvik eden bu politikalar, kadınların ekonomik bağımsızlıklarını, yaşam tercihlerini ve beden özerkliğini görmezden geliyor. Oysa güçlü bir toplum, kadınların özgür olduğu; çocukların güvende büyüdüğü; bireylerin eşit yurttaşlar olarak haklarına erişebildiği koşullarda kurulabilir.
Bugün kadınlar hâlâ en çok “en yakınları” tarafından öldürülüyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak uzun yıllardır tuttuğumuz verilerde bunu açıkça görebiliyoruz. 2025’in ilk 6 ayında 96 kadın, aile üyesi bir erkek tarafından öldürüldü. Yaşamdan koparılan, barınamayan, geçinemeyen, korunamayan milyonlarca insanın olduğu bir ülkede aileyi merkeze alan ama bireyin haklarını yok sayan bu yaklaşım, sorunu çözmekten çok, üzerini örtmeye çalışıyor.
Eşitlik olmadan ne güçlü aile olur ne de umutlu bir gelecek. Gerçek ihtiyaç, toplumsal cinsiyet eşitliğini ve sosyal adaleti önceleyen bir dönüşümdür.
Yorumlar (0)