Yılbaşı ya da doğum günleri, bayram ya da seyranlar… Diğer günlerden ne farkı var, alelade bir gün işte, dün ne yaşadıysak, bugün de o…
Bir yanım böyle diyor, gazı kaçmış gazoz misali birçoğunuz gibi...
Bir yanım yine birçoğunuz gibi geçmiş yılın muhasebesini yapıp, gelen yıla dair dilekler tutuyor…
Karar vermek, tam da böyle bir şey aslında, birden çok uç arasında gidip gelirken vardığımız/seçtiğimiz “bir nokta” işte… Belki bir dakika ya da beş dakika sonra vazgeçip ötekinde karar kılacaktık… Ya da belki aldığımız karardan bir ömür boyu vazgeçmeyip de “ya hu ne iyi etmişim de bu tarafa meyletmişim” diyeceğiz! “Keşkelerle, iyi ki yapmışımlar” arasında dolanıp duruyoruz işte…
Şimdi çevremde birçoğumuzun yeni yıl heyecanını görüp bir şeyler dilememek de olmaz ki hem? “Dilesem dilesem acep ne dilesem”? Lafın gelişi tabii, aslında yazmaya başladığıma göre dilek dileyenler kervanına ben de katıldım. Bariz!
Eee ne diler insan, bir dilek tutma imkanı olsa? Hayatında kötü gidenin iyileşmesini, güzelleşmesini mi… muhtemelen? Ya da sevdiklerinin, vazgeçemediklerinin yaşamlarına dairdir dilekleri… Önce geçmiş günlerin hesabını çıkartmamızın nedeni de bundan olsa gerek! Bütün bir yıl boyu neler geldi “dertsiz” başımıza (hoş artık dertsiz bir baş da bulmak mümkün değil)… Eminim birçoğunuz da benim gibi kendinizi sıkışmış, patlamak üzere hissediyorsunuzdur: daha önceki yıllardan birikmiş bir sürü başka başka dertlerimizin yanına gelip de eklenen bir sürü yeni dertler de üstüne eklene eklene… Sıkışmış, adeta patlamak üzeresinizdir, eminim. Oğlanın iş bulamaması, kızın sağlığı, patronun işyerindeki tacizleri, geçim derdi, işsizlik, fakirlik, belki de açlık… dahası: hastalık, huzursuzluk, krizler, savaşlar, yıkımlar, gittikçe kötüleşen sosyal hizmetler, kirlenen ya da biten sular, havalar, soğuklar, sıcaklar, kaybolan sağlığımız, kötüleşen eğitim, güvenli olmayan ortamlar, güvencesizlik, stres-gerginlik, bitmeyen baş ağrılarımız… Al işte yeni bir zorluk daha: saymakla bitmeyen bu dertler altında ezilip duran sessiz bir başına kalan bu kalabalık için önceliği hangi birine vermek lazım? Nasıl bir dilek dilemek lazım… Dertlerin bini bir para… Hepsi ama hepsi dert, bazısı seni çok geriyor, bazısı beni… Aslında hepimizi… Al sana bir dert daha: bunca dertlerin kaynağına dair bir fikrimiz var ama sessiz kalmayı, öbürünün arkasından dönüp kendi başımıza halletmeyi çalışmakla geçiyor zamanlarımız!
Dilesem dilesem ne dilesem?
Bir yazı ilişiyor gözüme: GazeteDuvar’dan Beyhan Sunal da yeni yıl için çok benzer duygularla dileğini dilemiş: Alaattin’in Sihirli Lambasından Bir Cin Çıksa da diyor: https://www.gazeteduvar.com.tr/yeni-yilda-lambadan-bir-cin-ciksa-da-makale-1745988...
Bitirirken diyor ki:
“Her şey denemekle, ayaklarını suya, toprağa basmakla, bir insana dokunmakla, bir işin ucundan tutmakla başlıyor. Bir topluluğa katılmakla, dayanışmayla, örgütlenmeyle, direnmeyle gelişiyor her şey.
Dünya o zaman küçülüyor. Biz o zaman büyüyoruz.
Yeni bir yılda, lambadan cin çıksa da bir şeyleri değiştirebilme gücü istesek, özgüven, cesaret, inanç, umut…”
Ne güzel dilekler, bu kadar güzel ifade edemezdim…
Beyhan Sunal’ın bu dileğine katılmamak mümkün değil! Ama bir şey daha var, dilemem gereken…
Onu da Bekir Ağırdır’ın Oksijen/T24’deki yazısında buluyorum: https://t24.com.tr/yazarlar/bekir-agirdir/kemerleri-baglayin-kuresel-ara-buzul-donem-daha-da-koyulasacak,47851...
Yapılmış anketlerden, yayınlanmış raporlardan bizi haberdar ediyor, diyor ki: "..iki kişiden biri hayatını kontrol edemediğini ve üç kişiden ikisi siyasi sistemde sesinin duyulmadığını düşünüyor.”... Yine diyor ki: "...sonuçta ekonomik, toplumsal ve kültürel krizler iç içe de olunca tam bir kusursuz fırtına yaşanıyor. İşte bu nedenle yaşanacak olanları, yerelde ve dünyada da, yalnızca seçimi ve iktidarı kim kazanacak sorusu üzerinden değil yerele basan ama küresel iddia, hikaye nasıl olmalı sorusu üzerinden anlamlandırmak gerekiyor..." Yani en yakın çevremizdeki konuları gücü eline geçiren merkezden değil, temsil yerine herkesin kararlara katılabildiği daha küçük yerelleri işin içine katarak “Doğrudan Demokrasi”nin uygulanabildiği meclisli yapıların öne geçtiği yerellerden çözmeyi artık becermek gerek diyor!!!
Umarım ve dilerim ki: yerel meselelerimizi, yerelden çözmeyi becermek üzere meclisli yapılarımızı kurabilir ve işletebiliriz, kararlara herkesimin ve herkesin katılabilmesini sağlayabiliriz… Biraz nefes alır, biraz soluklanabiliriz!
Son olarak belki de uzatmak pahasına ve affınıza sığınarak Dayanışma-Datça’ya dair bir çağrı’yı yenileyerek bitireyim:
Geçtiğimiz sene “dayanışma-datça” altında bir araya gelenler için biraz fırtınalı bir dönem oldu. Farklılıklarıyla bir yerlerden savrularak yeniden bir araya gelen bir topluluk, bir dayanışma grubu oluşturduk. Detaylarını web sayfamızda duyurduk (bkz: https://dayanisma-datca.org/hakkimizda)... Her yazımızın altında hangi amaçla bir araya geldiğimizi hep hatırlattık: Bu platform Datça'da kendilerini sosyalist/komünist olarak nitelendiren bir grup kadın ve erkek yoldaşın her alanda dayanışma ihtiyacı temelinde kurulmuştur. Fikirde, eylemde ve sosyal yaşamda DAYANIŞMA... İnsanlığın eştlik, özgürlük, adalet arayışında sınıfsız bir dünya için uzun yürüyüşünde küçücük bir damla olmayı hedeflemektedir.
Demem o ki: başka teferruatların önemi yok, farklılıklarımızla aynı göz hizasında, omuz omuza çoğalarak yürümek… Sizleri de yanımızda görmek, yazdıklarınızı-çizdiklerinizi-çektiklerinizi değerlendirmek-paylaşmak istiyoruz…
Yorumlar (0)