Taşa Dökülen Alınteri

Onlar artık Dünyada yoklar. Birer birer göçüp gittiler, sessiz sedasız. El verdikleri çırakları da kalfaları da artık yaşamıyorlar. Eserleri kaldı yadigar. Çayların ve derelerin üzerine kondurulan o güzelim köprüler hala ayakta ve üzerlerinden rahatlıkla geçiliyor. Bazıları da bir asrı çoktan geçmesine karşın dimdik ayaktalar. Oysa “beton binaların ömürleri en fazla 100 yıldır” diyor Kumyer doğumlu emekli öğretmen Temel Özcan. Özcan; Amcası İbrahim Kocabey, ABRAMAŞ lakaplı Cumalı Köyden akrabası Osman Tercan, Ali Erol ve Ali Akdeniz’in son dönemin ustaları olduğunu ve Kumyer Harmanlık Mevkiindeki yaşadıkları evleri bu ustaların yaptıklarını dile getiriyor. Bu evler hala ayakta. Beton ise; zamanla özelliğini kaybedip ufalanırmış, sonra da toz haline gelirmiş. Oysa yöremizde mermerin yakılması sonucu elde edilen kireç, “bir de üzeri toprakla örtülüp bir yıl bekletilirse, sakız gibi olur” diyor Temel Özcan. Ayrıca; bu kireç içine yöremizde bolca bulunan ve çevremizdeki bir adanın volkanik hareketi sonucu yarımadamıza yağan ak kum (Porsuna) eklenip, bu karışım içine bir de ince kum karıştırılınca elde edilen harç, tam çimentonun tersi bir reaksiyon gösterirmiş. Bu karışım giderek taşlaşırmış.

Taşa Dökülen Alınteri

BETÇE, TAŞA DÖKÜLEN ALINTERİNİN ÖYKÜSÜ

GENEL DURUM HAKKINDA

Anadolu’nun Güney Batısı, Reşadiye Yarımadasında, bizlerin Balıkaşıran dediği nokta, aslında coğrafi düzlemde Bencik kıstağı olarak bilinir. Bu kıstaktan en uç nokta olan Deve Boynuna kadar 64,4 km uzunluğundaki bu bölge Knidos medeniyetine ait topraklardır. Her ne kadar antik çağda Yarımada Bibassos olarak adlandırılsa da sonraları Reşadiye olarak tanımlanmış ve hala öyle anılmaktadır. Genel olarak Bencik kıstağından Datça merkezine kadar olan alan dağlık bir bölgedir ve yerleşime hiç uygun değildir.

Datça’ya gelindiğinde, oldukça geniş düzlüklerde tarıma elverişli arazilere sahip Kızlan, Karaköy ve Hızırşah köylerinde sulu tarım yapılmaktadır. Özellikle bu bölge son yıllarda ikinci hasat domatesi ile ünlenmiştir. Datça’dan sonra, Betçe olarak adlandırılan bölgede Mesudiye, Yaka, Cumalı ve Yazı köylerinde de sulu tarım yapılabilmektedir.

Taşa Dökülen Alınteri

Milas Gümüşkesen Mezar Anıtı ve Datça Knidos Arslanı Kaidesi

YARIMADADA YAŞAMIN İZLERİ

Sinop Üniversitesi coğrafya bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. İrfan Mukul, “bölge hiçbir zaman insansız kalmadı” diyor bir röportajında. Zamanında bu topraklarda yaşayan halkların nüfusunun 80.000’i bulduğu belirtilir. M.S. 8. YY’da Arapların baskınları sonucu kentin yağmalanması ile Yarımadanın derin bir sessizliğe büründüğünü söyler kaynaklar. Ancak Yarımadada bu kadar insanın buhar olup uçmadığından, aksine bu topraklarda insan hareketinin kesintisiz varlığından söz ediyor İrfan Mukul. Özellikle Knidos Kentinin arka bahçesi olarak bilinen ve arka yüzde bulunan İskandil alanı, bol suyu ile yıllarca tarım yapılmış oldukça geniş bir arazidir. Knidos Uygarlığının arka bahçe konumu ile bu bölgede hala sarnıçlar ve su kuyuları varlığını sürdürüyor. Keza, Bağlarözü ve Palamutbükü ve civarındaki sulak alanlar tarıma elverişli alanlardır. Yakamar ve Marin’deki bölgeler, yakın zamanlara kadar halkın yaz aylarında göç edip bağ ve bahçe düzeni yaptığı alanlardır. Yarımadanın kuzey tarafındaki Gökova Körfezine bakan Merdivenli Koyunda bir kaya kitlesinden pasta gibi kesilen en az 30 merdiven basamağı ve yaklaşık 2.5 metre genişliğinde açılmış olan geçit de özellikle Karaköy ve Kızlan Ovalarındaki ürünlerin kervanlarla Knidos’a taşındığına işaret ediyor. Ayrıca Doç. Dr. İrfan Mukul da “Knidos’un toprakları, Bencik kıstağından başlar” diye ekliyor. Knidos Uygarlığının ilk kurulduğu kent merkezi, Datça’nın doğusundaki Burgaz mevkiinde olup, daha sonraları deniz ticaretinin artması ile birlikte Tekir dediğimiz en uca taşınmıştır. M. Ö. 360 olarak tarihlenen bu göç hareketinin sonucunda kent, artık bir liman kenti olmuştur. Denizaşırı gelen gemiler, mutlaka bu limana uğramış; mürettebatı da karaya çıkmış, kente misafir olmuş ve aynı zamanda döviz bırakmıştır. Heredotos’a göre Knidos’u kuranlar, Sparta’dan gelen kolonicilerdir. İngiliz bilim insanı George Bean ise aynı zaman diliminde ikinci bir yerleşim olan Triopion’a işaret ederek, burada Dor festivalinin (Dorieia) yapıldığı Triopion Apollon Kutsal Alanından söz eder. Burada sözü edilen yer Kumyer Kalesi civarıdır. Knidos’a taşınma M.Ö. 360 gibi tahmin edilir.

Tekir’de kurulan bu yeni şehir için kült heykellere ihtiyaç duyulmuş ve bunlar zamanın önemli yontucularından satın alınmıştır. Bunların içinde; meşhur oturan Demeter Heykeli, Bryaksis’in yaptığı Dionysos Heykeli, Skopas’ın yaptığı Athena Heykeli, Dionysos Heykeli ile Praksiteles’in yaptığı meşhur Aphrodite Heykeli sayılabilir. Bu yontucuların tamamı zamanın çağdaş sanatçılardır. Bu arada Cumalı Köyü Çeşme Mahallesinin batı yakasından giriş kısmındaki antik duvar tahkimatı ile çıkıştaki halkın Kemer köprü diye adlandırdığı çok büyük ve değişik amaçlarla yapılmış eser için George Bean “Knidos” başlıklı eserinde, M. Ö. 300 tarihine işaret etmektedir. Köprünün her iki yakasındaki uzun ayaklar, bu günkü köprü geleneğine öncülük etmiştir. Kemer köprü, yeni Knidos ile eski Knidos yolu üzerinde inşa edilmiştir. Aynı zamanda bir su kemeri olup, barajda suyu biriktirilmiş ve ovayı sulamak için kullanılmıştır.

YARIMADADA TAŞIN USTALARI, BETÇE’DE HÜNERLİ ELLERİN MASALI

Onlar artık Dünyada yoklar. Birer birer göçüp gittiler, sessiz sadasız. El verdikleri çırakları da kalfaları da artık yaşamıyorlar. Eserleri kaldı yadigar. Çayların ve derelerin üzerine kondurulan o güzelim köprüler hala ayakta ve üzerlerinden rahatlıkla geçiliyor. Bazıları da bir asrı çoktan geçmesine karşın dimdik ayaktalar. Oysa “beton binaların ömürleri en fazla 100 yıldır” diyor Kumyer doğumlu emekli öğretmen Temel Özcan. Özcan; Amcası İbrahim Kocabey, ABRAMAŞ lakaplı Cumalı köyden akrabası Osman Tercan, Ali Erol ve Ali Akdeniz’in son dönemin ustaları olduğunu ve Kumyer harmanlık mevkiindeki yaşadıkları evleri bu ustaların yaptıklarını dile getiriyor. Bu evler hala ayakta. Beton ise; zamanla özelliğini kaybedip ufalanırmış, sonra da toz haline gelirmiş. Oysa yöremizde mermerin yakılması sonucu elde edilen kireç, “bir de üzeri toprakla örtülüp bir yıl bekletilirse, sakız gibi olur” diyor Temel Özcan. Ayrıca; bu kireç içine yöremizde bolca bulunan ve çevremizdeki bir adanın volkanik hareketi sonucu yarımadamıza yağan ak kum (Porsuna) eklenip, bu karışım içine bir de ince kum karıştırılınca elde edilen harç, tam çimentonun tersi bir reaksiyon gösterirmiş. Bu karışım giderek taşlaşırmış.

Taşa Dökülen Alınteri

Bekir Usta Evi ve Duvar, Pencere, Kapı Detayları

Sonuçta da hala Betçe’de dimdik ayakta ve de bir kıymığın bile koparılamadığı mükemmel yapılar meydana getirilmiş. Kim bilir daha kaç yıl kalacaklar bu dünyada, hem de dimdik ayakta? Ranta, paraya ve çıkara kurban gitmezlerse, Çalıca başlarının (çorak tepeler) birer süsü olarak, değirmeni ve binası ile zarif bedenleri geçmişten günümüze akıp giden zamana karşı direnip, “beni yaratan ustama saygı ile diyecekler” ve sizlere el sallamaya devam edecekler. Taşın hünerli ellerde nasıl şekil aldığını görmek gerek, köprülerde, evlerde ve değirmenlerde. O ince işçiliğe daha yakından daha da dikkatli bakmak gerek. Hatta gelecek nesillere de göstermek gerek ve de anlatmak gerek. Her şeyin ucuzladığı, emeğin anlamını yitirdiği ve de paraya havale edildiği günümüz dünyasında, yeni nesillere aktarmak gerek bu eserleri. Usta ellerdeki emeğin, alın terinin ve de sabrın ürünlerini. Gelin, bizler şimdi meselelere biraz daha yakından bakalım. Yarımadada insan olduğu sürece değirmenlerin çarkı dönecek ve dolayısıyla insanların da karnı doyacak. Yaşamak için öncelikle arpa, sonra buğday, gerekirse çavdar ekilip biçilecek ve savrulacak çökertmelerde (harman yeri). Ambarda saklanıp un için değirmene götürülecek. Yarımada da kıt su kaynaklarıyla çalışan su değirmenlerine ilaveten rüzgar ile dönen değirmenler de çalıştırılmak zorunda. Bu anlamda taşın ustaları, Yarımadada insan olan her noktanın mutlaka olmazsa olmazıdır. Ustalar Çalıca başlarının rüzgarını iyi bilirler. Fena eser bu yörenin rüzgarları, hem kuzeyden hem de güneyden. Tam da oralara kondurmuşlar değirmenlerini.

Yüzlerce yıl Yarımada çok büyük ustalar çıkarmış. Son ustalar da Sındı köyden Bekir usta, Cumalı köyden Hamdioğlu yani Mehmet Bilgili, Yazı köyden Maestro lakabı ile Mehmet Hilmi Sarıyaz . Üç ustadan Bekir Usta 19. Yüzyılın son çeyreğinde Sındı köyde doğmuş. Bu arada belirtelim; Sındı köy, Bekir Ustanın doğduğu yıllarda en çok yerli Rum nüfusuna sahip köyümüzdür. Diğer ikisi ise 20.Yüzyıl başında doğmuşlar. Henüz Yarımadada mübadele olmamış ve oldukça fazla yerli Rum nüfus yaşıyor bu topraklarda. Özellikle Maestro lakaplı Yazı Köy doğumlu Mehmet Hilmi Sarıyaz’ın annesi bir Rum kızıdır. Mehmet Hilmi Sarıyaz dayısının yanında yetişmiş. Kızı o günleri yaşamış biri olarak, “babama dayısı öğretti inşaatçılığı” diyor. Anne ve kız kardeşi, mübadele yıllarında ülkeyi terk etmemişler.

Her zaman dile getirdiğimiz Yarımadada kendi yağı ile kavrulma işi gereği, bakınız bu ustalar işe nasıl ve nereden başlamışlar? Önce Goca Dağdan eşeklerle taşlar yüklenip getirilmiş. Goca Dağın şu an iletişim için vericilerin bulunduğu Karabetçe Beleni (belen: tepedeki düzlük demek) bölgesinde, ustaların kullandığı taşlar var demek ki. Bu bölgeye gel git için günlerce mesai yapmışlar. Belki üç ay belki beş ay. Sonra da bu taşlara hünerlerini işlemişler. Yine günler aylar sürecek bir mücadele, nakış işler gibi. Sonra da oturacak usta, alacak eline matrakasını (iki tarafı da taş işlemeye uygun özel çekiç) taşa şekil vermek için güzelce dokunmaya başlayacak. Taşa dokundukça, taş binada yerini bulacak boy sırasında yerini arayan öğrenciler gibi. Değirmenin ya da köprünün hatta binanın ana omurgası, milimetre dahi hata kabul etmeyen sabırla döşenecek bu taşlarla. Devamında çırakları da usta olmuşlar ve adlarını eserlere yazdırmışlar. Cumalı köyden bir Cıllam’ı, yine aynı köyden Abramaş’ı, Sındı köyden Bekir ustanın el verdiği Demirci Feda ustayı ve Barbali’yi, Yaka Köyden İbrahim Kocabey ustayı, Doksa usta, Şibir ve oğlu Mehmet ustayı kim unutur? Ta ki Betçe yolu açılıp ulaşım araçlarının yanında kamyonetlerin de işe karışması ile artık Yarımadada her türlü ihtiyaç maddesi Anakara’dan buralara taşınmaya başlayınca, çimento da geldi kireç de. Usta artık o meşakkatli işlerden kurtuldu. Her şey hazır, dolayısı ile bina yapmak da kolaylaştı. Bir gerçeği dile getirmeliyim artık: Yukarıda yazdığım usta isimleri kaldı yadigar. Devamında gelen bina yapanlara, usta bile denmiyor artık. Kimse de hatırlamıyor günümüzün bu inşaatçılarını.

DİPNOT 1: BİR KİREÇ YAKMA HİKAYESİ

Betçe bölgesinin herhangi bir köyünde zamanı geldiğinde bir ilan yapılırmış. Belirlenen bir tarihte, daha önceleri de uygulamanın yapıldığı yerde açılacak bir çukurda kireç yakılacağı duyurulurmuş. Bu ilanı duyan gençler eşeği ile birlikte gelirmiş çukurun başına. Kireç olmaya en uygun yer önceden belli olduğu için, toplanan gençlerin yarısı taşların olduğu zirveye çıkarmış. Buralarda en kaliteli kireç taşının Kumyer Kalesinde olduğu, yöremizde kabul gören bir görüştür. Buna göre; gençlerin yarısı taşların bulunduğu yere çıkıp orada sarıcı olarak görev görür, diğer yarısı da çukurun başında indirici olurmuş. Geriye kalan çocuklar ise taşıyıcı olurmuş. Çocuk kaleden yükle inerken eşeğin arkasından gelir, dönüşte de eşeğe binip öylece yukarı çıkarmış. Bu imece usulü ile yapılan iş sonucu, kazılan çukurda taşlar tam 36 saat yakılmakta ve sonra da bembeyaz kireç elde edilmekteymiş. En son işlem olarak da çukur toprakla örtülür, kireç dinlenmeye bırakılırmış. Bu işi yapan insanlar genellikle kirecin çukurda bekleme süresi konusunda hemfikirlermiş. Evlenecek gençler ev yapmak için gerekli kireci bu çukurdan alırlarmış.

DİPNOT 2:

Çeşme Köylü usta Hamdioğlu Mehmet Bilgili’nin oğlu Şahabettin Bilgili; Knidos antik kentine girişteki (Gıyrap tarafında yol üzerinde) mağara şeklindeki yapıların kireç yakılan ocaklar olduğunu ve bu durumu babasından duyduğunu söyler. Babası hala mevcut olan ve o yıllardan kalma kireç kalıntılarını anlatmış

Yazar hasan doğan

Yorumlar (2)

Aliş

3 gün önce / 23.04.2025

Emeğine kalemine sağlık

  |   Beğenmedim 0   |   Cevapla

Mustafa Tarık Tuna

4 gün önce / 22.04.2025

Ellerinize sağlık, bu bilgileri bize ulaştırdınız, büyük bir keyifle okudum.

  |   Beğenmedim 0   |   Cevapla