Yerel Yönetimlerin, Tarihsel gelişimi ve Toplumsal Gelişimdeki Yeri ve Kayyumlar- 2
Emekçi Halkın Kendi Kendini Yönetme Odakları Olarak Yerel Yönetimler
Temsili demokrasinin ağır bir kriz yaşadığı günümüzde, bu yönetim biçiminin sadece sistemi iyileştirmek için değil aşmak için de muazzam potansiyel taşıdığını söylemek mümkün
Marksist teoriye göre, yerel yönetimler, kapitalist sistemde burjuvazinin çıkarlarını koruyan devlet aygıtının bir parçası olarak görülebilir. Ancak Marksizm, yerel yönetimlerin potansiyel olarak halkın (özellikle işçi sınıfının) doğrudan katılımına olanak sağlayacak bir alan olabileceğini de savunur. Bu bağlamda, Marksist yerel yönetim anlayışı şu ilkeler üzerine kurulur:
Merkeziyetçilik ve Yerel Özerklik: Marksizm, sosyalist bir toplumda merkezi planlamayı savunurken, yerel düzeyde halkın kendi kendini yönetmesine olanak tanıyan özerk yapıları da destekler. Karl Marx, özellikle 1871 Paris Komünü’ nü, yerel düzeyde halkın doğrudan yönetiminin bir örneği olarak yüceltmiştir. Paris Komünü’ nde, halk temsilcileri doğrudan seçilmiş, geri çağrılabilir ve halkın denetimine açık bir şekilde açılmıştır.
Sınıfsal Perspektif: Marksist yerel yönetim anlayışı, yerel yönetimlerin işçi sınıfının ve ezilen kesimlerin çıkarlarını temsil etmesi gerektiğini vurgular. Kapitalist sistemde yerel yönetimler, genellikle burjuvazinin ekonomik ve siyasi çıkarlarını desteklerken Marksist yaklaşım, yerel yönetimlerin işçi sınıfının ihtiyaçlarını (konut, eğitim, sağlık, altyapı gibi) öncelemesini savunur.
Doğrudan Demokrasi: Marksizm, temsili demokrasinin ötesine geçerek, halkın doğrudan karar alma süreçlerine katıldığı bir yönetim modelini idealize eder. Yerel yönetimler, bu tür bir demokrasinin uygulanması için uygun bir zemin olarak görülür çünkü yerel düzeyde halkın katılımı daha kolay organize edilebilir.
Marksist ilkelerin yerel yönetimlere uygulanması, tarihsel ve coğrafi bağlama bağlı olarak farklı şekillerde ortaya çıkmıştır. Bazı örnekler:
Paris Komünü (1871): Paris Komünü, Marksizm’in yerel yönetim anlayışının en önemli tarihsel örneklerinden biridir.
“Komün, temsili hükümetin yerine halkın kendi kendini yönettiği bir biçim olarak ortaya çıktı.” Paris’te işçiler ve halk, kısa süreli bir yönetim kurarak yerel karar alma süreçlerini doğrudan demokratik yöntemlerle yürütmüştür. Belediye meclisi üyeleri halk tarafından seçilmiş, geri çağrılabilir olmuş ve kararlar halk toplantılarında alınmıştır. Marx, bu deneyimi, “proletaryanın diktatörlüğü” nün bir prototipi olarak tanımlamıştır. Komün, temsili hükümetin yerine halkın kendi kendini yönettiği bir biçim olarak ortaya çıktı.”
İsviçre (Kanton ve Belediye Düzeyinde): İsviçre, doğrudan demokrasinin en bilinen örneklerinden biridir. Özellikle küçük belediyelerde (örneğin, Appenzell Innerrhoden gibi bölgelerde), vatandaşlar düzenli olarak toplanarak yerel bütçe, altyapı projeleri veya vergi oranları gibi konularda doğrudan oy kullanır. Bu toplantılar, “Landsgemeinde” olarak adlandırılır ve halk açık havada el kaldırarak kararlara katılır. Her ne kadar bu geleneksel uygulama bazı bölgelerde azalmış olsa da İsviçre belediyelerinde referandumlar ve halk inisiyatifleri hâlâ yaygın bir doğrudan demokrasi aracıdır.
Brezilya (Porto Alegre - Katılımcı Bütçe): Brezilya’nın Porto Alegre şehrinde 1989’dan itibaren uygulanan “katılımcı bütçe” (orçamento participativo), doğrudan demokrasinin belediye düzeyinde güçlü bir örneğidir. Bu sistemde, vatandaşlar belediye bütçesinin nasıl harcanacağına dair karar alma süreçlerine doğrudan katılır. Mahalle toplantılarında halk, öncelikli projeleri tartışır ve oylar. Bu model, özellikle sosyal adalet ve altyapı iyileştirmeleri için kaynak açsından etkili olmuştur ve dünya genelinde diğer şehirler için ilham kaynağı olmuştur.
ABD (New England Kasaba Toplantıları): ABD’nin New England bölgesindeki bazı küçük kasabalarda, “town meeting” adı verilen toplantılar doğrudan demokrasinin bir örneğidir. Bu toplantılarda kasaba sakinleri bir araya gelerek yerel yönetim kararlarını (örneğin, okul bütçeleri, yerel vergiler veya altyapı projeleri) tartışır ve oylar. Özellikle Vermont ve New Hampshire gibi eyaletlerde bu uygulama hâlâ devam etmektedir.
İspanya (Marinaleda): İspanya’nın küçük bir kasabası olan Marinaleda, doğrudan demokrasi ilkelerine dayalı bir yönetim modeli uygular. Belediye kararları halk meclislerinde tartışılır ve vatandaşlar doğrudan oy kullanır.
Almanya (Bavyera): Bazı küçük belediyelerde halk inisiyatifleri ve referandumlar yoluyla doğrudan demokrasi unsurları uygulanır.
Bu kısa örneklerde de görüleceği gibi sistemi reformlar yoluyla iyileştirmek isteyenler ile onu aşmaya çalışanların kısmen de olsa ortak paydası katılımcı demokrasiyi savunuyor olmalarıdır. Paris Komünü sistemi aşmak için ne kadar önemliyse, Avrupa Yerel Şartı da sistemi iyileştirmek için o kadar önemlidir. Saray rejiminin dün olduğu gibi bugün de yerel yönetimlerine karşı kayyum politikası ya da onları tasfiye etmek isteğinin altında yatan motivasyon onun rahminde yatan katılımcı demokratik potansiyeldir. Kayyum rejimi bu potansiyeli deyim yerinde ise kuvveden fiile çıkarmış gibi.
İkili İktidar
2012 yıllında siyasi bir dava ile dayanışma için Diyarbakır ‘a gitmiştim. Diyarbakır Adliyesi ile belediyesi ( HDP’liydi) yan yanaydı. Polisler ısrarla bizi mahkemenin önünden belediyenin önüne doğru itmekteydiler. Buna itiraz eden bizlere, bir yetkili polis “Belediye sizin, Adliye bizim, herkes kendi mekanının önünde durursa sorun çıkmaz.” demişti. O gün yanımdaki arkadaşa “Yetkilinin okuyup okumadığını bilmiyorum ama adeta Lenin’in “ikili iktidar” kavramından söz ediyor demiştim. Şimdi Saray rejimi ikili iktidarın kendisi için yakın bir tehdit olarak gördüğünü , bütün oyununu bu odağı derdest etmek üzerine kurduğunu söylemek mümkün.
Lenin’in “İkili iktidar” kavramı, 1917 Rus Devrimi sırasında ortaya attığı ve Şubat Devrimi’nden sonra Rusya’da oluşan siyasi durumu tanımlamak için kullandığı bir belirlemedir. 1917 Rusya’sı ile günümüz Türkiye’sinin toplumsal/siyasi ortamı çok benzerlik göstermese de otoriter rejimin mutlak iktidarının, toplumsal desteği yitirme açısından kısmen benzeştiğini söylemek mümkün.
27 Haziran 2019 yerel seçimlerinde başta İstanbul, Ankara olmak üzere, iktidarın elindeki belediyelerin ekseriyetinin muhalefete geçmesi ile Saray rejiminin toplumsal rıza üretmekte zorlandığı gerçeği gün gibi açığa çıkmış oldu. Sarayın bu duruma karşı hamle olarak geliştirdiği, yerel yönetimlerin yetkilerini kısmak ve mali olanaklarını gasp ederek belediyeleri çalışamaz duruma getirme çabası, 23 Mart 2025 seçimlerinde muhalefetin önceki seçimlerde aldığı belediyeleri koruması ve merkezi iktidarın kale olarak gördüğü bir dizi yeni belediyeleri de alarak, sarayın karşı hamlesini kadük hale getirmiş olur. Bu tablo yeni bir siyasal manzara ortaya çıkardı, bir taraftan Ankara’daki Saray Hükümeti, öte yandan muhalefetin yerel iktidarları. 23 Mart seçimleri bu gerçeği yeniden tescil eder nitelikteydi. Bu gerçeğin Sarayın iktidarını paylaşmak zorunda bırakmış olması yetmezmiş gibi, bekası için bir tehdit arz etiğini söylemek abartı olmaz. Zira Yerel Yönetimlerin muhalefette olduğu bir siyasal dağılımda yeniden iktidar olması gün geçtikçe imkansızlaşmaktadır. İşte tam bu ahval içinde Belediyeler yasasında değişiklikler yoluyla yeni bir hamleye hazırlanmaktadır. Bu hamlenin Belediyelerin lav edilmesi, yerel hizmetlerin valilikçe üretilmesi şeklinde düşünüldüğü yine kendilerince dillendirilmektedir. Bir başka ifadeyle, mızrağı çuvala sığdırmak misali, kayyuma yasal kılıfa bulmaya çalışmaktadırlar. Ayrıca bu hamle ile, İkili iktidar odağının ikincisinden kurtulacak, mutlak hüküm etmek imkanını tekrar elde edecek, yeniden cumhurbaşkanı seçilme ihtimalini mümkün kılacak, demokratikleşme ihtimalini olabildiğince öteleyecek, toplum sosyolojisinde kadim yeri olan yerelin kendi kendini yöneteceği yapıları tasfiye etmiş olacak. Ez cümle bir taşla kuş katliamı yapmayı hedeflediğini söylemek mümkün.
Son söz yerine, toplumsal mücadelelerde gelişimin yönünü güç ilişkileri tayın eder. Bu dolayımla muhalefetin, verili durumdan hoşnutsuz olan hiçbir gücü dışarda bırakmadan, politik bir program etrafında birleşmesi, aydınlık bir geleceği mümkün kılmanın ilk adımı olacaktır.
Yorumlar (0)